Anasayfa Listeler Ekranom’a Göre 2024 Yılının En İyi Filmleri

Ekranom’a Göre 2024 Yılının En İyi Filmleri

Yazar: Tunahan İbiş

Ekranom’a Göre 2024 Yılının En İyi Filmleri

Herkese merhaba! 2024 yılını geride bırakmaya hazırlanırken herkes gibi biz de yıl boyu izlediklerimizi gözden geçirdik ve bunları bir listeye dökmek istedik. Bir sinema yılı olarak baktığımızda 2024, birkaç ortak favori dışında izleyicileri ayrıştıran ve tartışma ortamlarını harlayan filmlerle doluydu. Zira yazarlar arasında listemizi oluştururken daha önce hiç olmadığı kadar niş seçimlerle dolu bir tablo ile karşılaştık. Tercihlerimizi bir araya getirirken geçtiğimiz yıllara kıyasla daha çok zorlandığımız ancak çeşitliliğin öne çıkmasından memnun kaldığımız bir liste ile karşınızdayız. Gelin hep beraber Ekranom’a göre 2024’ün en iyi filmlerine bir göz atalım ve seneye hep beraber veda edelim. Şimdiden herkese iyi okumalar ve mutlu yıllar dileriz!

 

10- Furiosa: A Mad Max Saga (Yön. George Miller)

Mad Max: Fury Road (2015) ile gönlümüzü fethetmiş ve tarihin en iyi aksiyon filmlerinden birine imza atmış olan George Miller’ın seriye geri dönmesini uzun süredir bekliyorduk. Ve açıkçası beklentilerimizin beyazperdede her türlü açıdan karşılanmış olduğunu görmek inanılmaz bir histi.

Mad Max dünyasında trajik bir geçmişe sahip sayısız karakterden biri olan Furiosa’yı (Anya Taylor-Joy) takip ederken öyküyü destansı bir tarih anlatısına çevirmek, herhalde yalnızca Miller gibi ustaların bulabileceği bir yaklaşım. Önceki filmlerin dünyasını hiç beklemediğimiz kadar genişleten, nefes kesici bir aksiyon deneyimi sunan ve her anı detaylıca düşünülmüş incelikli bir hikâye anlatımı kuran Furiosa: A Mad Max Saga için George Miller’a ne kadar teşekkür etsek az.

Yazarlarımızdan Yasemin Sofuoğlu’nun Furiosa: A Mad Max Saga hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

9- A Quiet Place: Day One (Yön. Michael Sarnoski)

John Krasinski tarafından kurulan A Quiet Place dünyasının kökenlerine inme vaadi ile ortaya çıkan A Quiet Place: Day One, zaten ikinci filmde gördüğümüz istilanın başlangıç günü hakkında farklı bir kapı aralayıp aralayamayacağı merak konusu olan bir filmdi. Pig (2021) filminden hatırladığımız Michael Sarnoski’nin yönettiği film, özellikle sabırlı temposu ve melankolik yaklaşımı sebebiyle bizi şaşırtan bir yapım oldu.

Sam adlı kanser hastası bir kadının New York’ta istilaya birinci elden şahit oluşunu karşılaştığı karakterler ve kurduğu beklenmedik bağlar üzerinden seyrettiğimiz filmin bu küçük ölçeğini koruyabiliyor oluşu başlı başına bir takdir sebebi. Sarnoski, yaşamla uzlaşmaya dair melankolik ve beklenmedik şekilde umutlu bir hikâye sunuyor. Ve bu vaadinden vazgeçmediği için de son derece memnunuz.

 

8- Smile 2 (Yön. Parker Finn)

Açıkçası Smile (2022), ilginç konseptine ve yer yer ürkütücü olabilen atmosferine rağmen karışık tepkiler almış bir korku filmi olarak tarihe geçmişti. Dolayısıyla devam filminin farklı bir kadere sahip olacağını pek sanmıyorduk. Ancak artan bütçesi sayesinde çıtayı fazlasıyla yükseltmiş olan Smile 2, beklentilerimizi tam tersine çevirdi.

Bir intihar salgının mağdurlarını seyrettiğimiz serinin bu seferki konuğu, geçirdiği bir kaza sonrasında inzivaya çekilmiş ve tekrardan sahneye çıkmaya hazırlanan pop yıldızı Skye Riley. Pişmanlıklarıyla yüzleşen ve spot ışıkları altındaki yeni hayatına uyum sağlamaya çalışan Riley, yakalandığı salgın sonrasında son derece kanlı ve her anı sürprizle dolu bir paranoyanın kurbanı oluyor. Son filmden bu yana yönetmenlik becerilerine teknik açıdan seviye atlatmış olan Parker Finn’in Smile 2’de sunduğu korku tecrübesine kayıtsız kalmak çok zor.

Yazarlarımızdan Tuğçe Ulutuğ’un Smile 2 hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

7- Deadpool & Wolverine (Yön. Shawn Levy)

Marvel Sinematik Evreni’nin kan kaybettiği ve her yeni projesinin hüsranla sonuçlandığı şu günlerde Deadpool & Wolverine, beklenen devasa sinema tecrübesini hayranlara sunarak büyük bir açığı doldurdu. Şimdilerde Disney bünyesinde olan Fox’un MCU ile kesişimini büyük bir nostalji hissi eşliğinde gerçekleştiren filmi biz de büyük bir heyecanla seyrettik.

Rolü bıraktığını açıklayan Hugh Jackman’ı Wolverine kostümünde -hem de ilk kez ikonik sarı ve mavi tasarımı içinde- gördüğümüz film, Deadpool’un kendi evrenini kurtarmak için bir Wolverine varyantı ile iş birliği yapmasını anlatıyor. Özellikle Fox evreninden bolca konuk karaktere ev sahipliği yapmasıyla oldukça sürprizli bir seyir sunan Deadpool & Wolverine’i biz çok sevdik ve bu iki karakteri tekrar bir arada görmeyi heyecanla bekliyoruz.

Yazarlarımızdan Tunahan İbiş’in Deadpool & Wolverine hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

6- The Wild Robot (Yön. Chris Sanders)

En son Puss in Boots: The Last Wish (2022) ile gönlümüzü çelen DreamWorks, yenilediği görsel dünyası ve sahici hikâye anlatımıyla bu kez The Wild Robot’ta harikalar yarattı. Eski Pixar filmlerinin barındırdığı sembolik ve olgun öykücülüğün izlerini taşıyan film, animasyon türünün sıklıkla devam filmleri ve yeniden çevrimlerle dolup taştığı şu günlerde nefes aldıran bir deneyim sunuyor.

İstikametinde bir arıza çıkması sonucu kendini ıssız bir adada bulan bir robotun oradaki hayvanlarla uzlaşma sürecini seyrettiğimiz The Wild Robot, karakter dinamiklerinde kurduğu ince yaklaşımlar ve ilginç bir distopya tasviri ile bizi şaşırttı desek yanlış olmaz. Özlediğimiz animasyon hikâye anlatıcılığını orijinal dokunuşlarla tekrar canlandıran The Wild Robot, ekibimizdeki neredeyse herkesin övgüyle andığı nadir filmlerden biri.

Yazarlarımızdan Beyzanur Ünlü’nün The Wild Robot hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

5- Kinds of Kindness (Yön. Yorgos Lanthimos)

Geçtiğimiz sene Poor Things (2023) ile ortalığı kasıp kavuran Yorgos Lanthimos, çok geçmeden yeni bir projeyle çıkageldi. Ancak Poor Things’in aksine film vizyona girene kadar hakkında pek fazla şey öğrenemedik. Filmi izlediğinizde pazarlama konusunda eksik kalma nedenini, niye genel kitleye kolayca tanıtılamadığını görebiliyorsunuz. Zira Lanthimos’un Yunan Tuhaf Dalgası esintili yeni filmi; kimlik, komünite, güç istenci ve nezaket kavramları etrafında şekillenen soğuk mu soğuk bir kara komedi.

Patronunun isteklerine göre yaşayan bir çalışan, kayıplara karışan karısının geri dönüşüne paranoyakça yaklaşan bir koca, ait oldukları tarikat için özel bir adak arayan iki inançlı üye… Kinds of Kindness’ı hakkıyla anlatmak neredeyse imkânsız; ancak insan ilişkilerindeki çarpıklıklara işaret eden ve tuhaf doğamızı ifşalayan alt metnine temas etmek adına hikayelerin kendisinden bahsetmek galiba en doğrusu. Amerikan bağımsız sineması ile Yunan Tuhaf Dalgası’nın bu ilginç kesişimine biz hayran kaldık; umarız siz de kendinizi Lanthimos’un sunduğu bu çarpık aynada görebilmişsinizdir.

Yazarlarımızdan Tuğçe Ulutuğ’un Kinds of Kindness hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

4- Inside Out 2 (Yön. Kelsey Mann)

Pixar’ın ya ruhsuz devam filmleri ya da eski işlerine benzetmeye çalıştığı orijinal yapımlar ile önümüze çıktığı bu günlerde Inside Out’un (2015) devamını yapacağını öğrenince pek de heyecanlanamadık. Öyküdeki gelişmenin yalnızca Riley’nin yaşının büyümesi oluşu da bu konuda pek umut yaratmadı. Ancak Pixar’ın büyüsünü göz ardı ettiğimiz için galiba suç biraz da bizde. Zira Inside Out 2, yepyeni karakterleri ve ergenliğe sunduğu içeriden bakış ile içimizi gıdıklamayı tekrardan başardı.

Gıpta, Bıkkınlık, Utanç ve Kaygı duygularının seriye eklendiği filmde birlikte çalışmanın bir yolunu bulmaya çalışan karakterlerimize odaklanıyoruz. Bu duyguların hem birbirleriyle hem de Riley’nin iç dünyası ile olan çatışmaları, en az ilk filmde olduğu kadar yaratıcı tespitler ve ilginç canlandırma fikirleri eşliğinde ekrana taşınıyor. Her izleyicinin filmle bağ kurmanın elbet bir yolunu bulacağı Inside Out 2, bize tekrardan Pixar sihrini hissettirmesiyle listenin ilk sıralarında yerini buldu.

Yazarlarımızdan Aslıhan Or’un Inside Out 2 hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

3- Anora (Yön. Sean Baker)

Sevilen bağımsız sinema yönetmeni Sean Baker, yeni filmi Anora ile Altın Palmiye kazanmasıyla beraber adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Brooklyn’de çalışan Anora adlı genç bir egzotik dansçıyı takip ettiğimiz film, karakterin bir Rus oligarkın oğluyla ilişkiye atılmasıyla bir peri masalına dönüşüyor. İlk çeyreğinde bu ilişkinin bir gerçekliği varmış gibi bizi hızlı bir kurgu eşliğinde çiftin ilk birkaç haftasına davet eden Baker, tahmin edildiği üzere filmin geri kalanında vadettiklerinin tam tersini kanıtlayan ve aynı anda hem komik hem boğucu olabilen bir seyir sunuyor.

Marjinalleştirilmiş bireylerin umutlarını hem görkemli hem de gerçekçi bir pencereden sinemaya aktaran Baker’ın Anora’nın ikinci yarısını bir peri masalı anti-tezi olarak tasarlaması elbette bir tesadüf değil. Baker; filmin finaliyle beraber günümüz jenerasyonlarının kendilerinden daha büyük kavramların temsilcisi, sahte potansiyellerinin birer taşıyıcısı haline geldiklerini Anora’nın gerçekleşememiş hayalleri üzerinden beklenmedik bir çarpıcılıkta sunuyor. Filmin birden vites değiştirebilen ve bambaşka anlamlara yol açan bu eşsiz temposunu takdir etmemek ise gerçekten zor.

Yazarlarımızdan Şeyda Taşkıner’in Anora hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

2- The Substance (Yön. Coralie Fargeat)

Cannes’da prömiyerini yaptığından beri zorlayıcı deneyiminden sıkça bahsedilen ve izleyiciyi ikiye bölmesine neredeyse kesin gözüyle bakılan The Substance hakkında olumlu bir fikir birliğine varılmış olması oldukça ilginç. Zira son yıllarda türün müdavimi David Cronenberg’ün bile daha entelektüel bir düzlemde kullandığı body horror’un böylesine kışkırtıcı bir tasvirinin el üstünde tutulmasını çoğumuz beklemezdik.

Daha önce istismar sinemasına Revenge (2017) filminde feminist bir anti-tez sunan Coralie Fargeat, bu kez yaşlanmakta olan Hollywood yıldızı Elisabeth üzerinden bedensel korkularımızı tüm çıplaklığıyla deşiyor. Aynı oynadığı karakter gibi sektör tarafından metalaştırılıp çabucak unutulmuş bir aktris olan Demi Moore’un başrolünde olduğu film, gençleşme umuduyla aldığı bir ilaç sonrasında iki farklı bünyeye ayrılan Elisabeth’in yolculuğunu son derece grotesk ve absürt bir tonda takip ediyor. Filmi anti-kapitalist bir güzellik algısı taşlamasından öte bir kadın olarak erkeklerin mirasını taşımanın, temelsizleşen değer yargılarımızı bir başka bedene aktarmanın zorlayıcı bir meta temsili olarak görebilmek; sanıyoruz ki Fargeat’nın zengin senaryosunun emarelerinden yalnızca birkaçı. Vadettiği çılgın sinema tecrübesi ve yer yer gülünç olmaktan çekinmeyen cesur tavrı sebebiyle The Substance, bizi pençesine almayı başardı.

Yazarlarımızdan Tuğçe Ulutuğ’un The Substance hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

1- Dune: Part Two (Yön. Denis Villeneuve)

Sinema tecrübelerinden bahsetmişken Dune: Part Two’nun sunduğu dönüştürücü ve görkemli deneyimi anmamak olmaz. Çölde titreşen her kum tanesini, çalışmaya başlayan her makinenin mekanizmasını, Fremen halkının her yakarışını en küçük detayına kadar hissettiğimiz bu tecrübe için Denis Villeneuve’e minnet doluyuz. Paul Atreides’in mesih olma yolculuğu esnasında yaşadıklarını seyirciye kendini bazen ufacık bazen de dev gibi hissettiren bir virtüözlük ile aktarabilmek, her yönetmenin başarabileceği bir şey değil. İlkine kıyasla hem ölçeğini daha iyi ayarlayabilen hem daha kontrollü bir hikâye anlatımı sunabilen bir devam filmi izlediğimiz için son derece mutluyuz.

Dune serisi, bu filmiyle beraber resmen bir popüler kültür ikonu haline geldi. Bu konuda elbette kaynak materyal olan romanın da etkisi büyük ancak Villeneuve’ün George Lucas ve Christopher Nolan seviyesine yakın bir epik hikâye anlatıcısı olma yolunda sağlam adımlar attığını da kabul etmek gerek. Destansı bir öykü ile mütevazı bir karakter draması olma arasında düzgün nakış tutturabilen ve ne zaman büyüyüp küçülmesi gerektiğini bilen bir yönetmenlik örneğine bir süredir pek rastlamıyorduk. Sırf bunun için bile Dune: Part Two, nadiren şahit olunabilecek bir sinema tecrübesi ve ustalıklı bir işçilik sunmasıyla listemizin başına yerleşti.

Yazarlarımızdan Canberk Kaçar’ın Dune: Part Two hakkında yazdığı yazıya ulaşmak için tıklayın.

 

Ekranom olarak 2024 yılına ait favorilerimiz bu şekildeydi. Siz de kendi favorilerinizi bizimle paylaşmayı unutmayın. Hep beraber seneye son kez bir bakış atmış olalım. 2025’te tekrardan görüşmek üzere! Herkese mutlu yıllar!

Ekranom’a Göre 2024 Yılının En İyi Filmleri

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...