The Naked Gun: Lafını Esirgemeyen Bir Absürt Komedi
The Naked Gun filminden bahsetmeden önce, ZAZ ekolünden söz etmek gerekiyor. ZAZ, David – Jerry Zucker ile Jim Abrahams’ın oluşturduğu bir komedi oluşumudur. 1971 yılında The Kentucky Fried Theater isimli bir tiyatro grubu kurmuş, 1977 yılında ise The Kentucky Fried Movie (John Landis) adlı, tamamı skeçlerden oluşan bir komedi filmi yapmışlardır. Bu filmin, zamanında BKM Mutfak ekibinin yaptığı Çok Filim Hareketler Bunlar’ın (Ozan Açıktan, 2010) atası olabileceğini düşünüyorum.
Ama bu ekip asıl ününü Paramount stüdyosuyla yaptığı Airplane! (Jim Abrahams, David Zucker, Jerry Zucker, 1980) filmiyle kazanacaktır. Özellikle filmdeki hastane hakkında yapılan kelime şakası oldukça eğlenceli ve özgündür. 1984 yılında Top Secret!, 1986 yılında Ruthless People ile devam eden sinema serüvenleri, 1988’den 1994’e kadar The Naked Gun ile sürdü. Police Squad dizisinden uyarlanan bu absürt komedi; 1988’de ilk, 1991’de ikinci ve 1994’te üçüncü filmiyle büyük ilgi toplamıştı. Üstelik Leslie Nielsen da bu seride gerçekten harikalar yarattı. Hatta Türkiye’de BatesMotelPro ekibi, bu seriden ilham alarak Patlak Sokaklar dizisini ve Patlak Sokaklar: Gerzomat (Kerim Barutçu, 2012) isimli filmini yaptı.
Şimdi ise, bundan 30 yıl sonra, Akiva Schaffer’ın yönetmenliği ve Seth MacFarlane’in yapımcılığında seriye yepyeni, gıcır gıcır bir film eklendi. Hem de hiç ummadığımız bir anda. Dahası, aksiyon sinemasının sağlam isimlerinden Liam Neeson ile 90’ların ikonlarından Pamela Anderson’ın oyunculukları da cabası. Dünyayı kurtarmak için gereken tüm özel becerilere sahip bir polisin komik hikâyesini anlatan bu film, bugün itibariyle UIP tarafından vizyona girdi. İzninizle bu absürt ama çok komik hikâyeye dalıyorum. Nasıl mı? E, balıklama atlayarak tabii ki.
The Naked Gun: Lafını Esirgemeyen Bir Absürt Komedi
Elit bir polis birimine liderlik eden ve dünyayı kurtarmak için gereken tüm yeteneklere sahip olan Teğmen Frank Drebin Jr., babasının izinden giderek daha iyi bir polis olmayı hedefliyor. Elektrikli bir arabayla birlikte cesedin su yüzüne çıkmasıyla, bunun bir cinayet olduğunu yavaşça — hatta jeton düşünce — fark ediyor. Dahası, aşka karşı kendini kapatan Frank’in hayatı, maktulün kardeşi Beth’in gelişiyle altüst oluyor. Tüm bu aşkların ve yanlış delillerin götürdüğü yol, ünlü milyarder Richard Cane’in kaosa çevireceği teknolojik icadına çıkıyor. Dolayısıyla hem aşkın peşinden koşuyor hem de Richard Cane’in dünyayı kaosa sürüklemeden önceki planını durdurmaya çalışıyor.
Hikâye için bu kadar durup düşünmenize hiç lüzum yok. Peki neden? Çünkü The Naked Gun, özünde polisiye filmlerle dalga geçen ama ABD’deki kepazelikleri de hicveden bir komedi serisi. Hepsinin ötesinde, bu yılın komedilerine taş çıkartacak kadar eğlenceli. Kendini bulmayı, sevginin yaşı olmadığını, ama en önemlisi de dünyanın kötülüklerine karşı savaşmayı anlatıyor. Buna bir de elektrikli arabalar, teknolojik aletler, yeni silahlar ve anılan babalar da ekleniyor.
Serinin önceki filmlerini izlediyseniz, filmde anılan babaları anlayacaksınız. Lakin izlemediyseniz, bu filmi seyretmeden önce mutlaka önceki filmleri izlemeniz gerekir. Çünkü bu film, üçüncü filmden tam 30 yıl sonrasını anlatıyor. Üstelik filmi izledikçe, eskilerden birkaç karakteri de tanıyacaksınız. Dahası, eski filmlerdeki mizahın tadını daha çok alacaksınız.
Hikâye kısacası eğlenceli; lafını esirgemiyor, diyaloglardan çok görselliğiyle güldürüyor. Yine de diyaloglarda birkaç komik cümle daha olsaydı, evlere şenlik olurdu. İlk üç filminde diyaloglar o kadar eğlenceli, mizah duygusu o kadar yüksekti ki bu film, maalesef öncekileri biraz mumla aratıyor.
Görüntüler açısından çok etkileyici bir sinematografiye sahip değil. Ancak karşımıza çıkan ilginç olaylar, karakterler, düşmanlar ve sakarlıklar gerçekten eğlenceli. Belli sahnelerde güldürmeyi başarıyor. Ama bazı sahnelerde abartı olduğunu da söylemek lazım. Neden bilmiyorum ama bazı sahneler bana, hayatı sorgular gibi filmi sorgulattı.
Müzikler ve sesler ise senaryoyla zıt bir çizgide ilerliyor. Çalan bazı parçalar gerçekten eğlenceli; bazı senfonik gerilim müzikleri ise komik sahnelerle tezat oluşturuyor. Ancak yine de güldürmeyi başarıyor. Filmin o meşhur jenerik müziği yine kulaklarımızda çınlıyor. Nerede mi? Onu da siz bulun artık canım. Ben mi anlatayım onu da?
The Naked Gun: Lafını Esirgemeyen Bir Absürt Komedi
Liam Neeson var ya… Ah, Liam Neeson ne kadar iyi oynamış! Ne kadar alçakgönüllü, ne kadar sert ama bir o kadar da yumuşacık kalpli bir polisi canlandırmış. Ne kadar sakar ama zeki bir polisi başarıyla oynamış. 90’larda Oscar adayıydı, 2000’lerden itibaren aksiyon yıldızı oldu, bu yıl ise ilk defa bir komedi filminde rol alıyor ve adam 73 yaşında. Pamela Anderson da çok iyi oynamış. O da temiz kalpli, zeki ama Frank gibi biraz sakar. Bu ikisinin kimyası gerçekten tutmuş. En az Leslie Nielsen ile Priscilla Presley kadar iyiler. Bu filmde ayrıca iki sürpriz oyuncu da göreceksiniz; onlar da ilk filmlerde karşımıza çıkmıştı. Kim olduklarını söylemeyeceğim, artık onları siz keşfedin, güzel seyircilerim.
The Naked Gun, hayatımda izlediğim en eğlenceli ama bir o kadar da en absürt komedi filmlerinden biri olabilir. Polisiye filmleriyle lafını esirgemeden dalga geçiyor, hatta kahkahalar attırarak alay ediyor ve bu alaylar da bizim kahkahalarımıza sebep oluyor. Bazı kusurları var tabii, ilk filmlerindeki kadar bol mizahla karşılaşmıyorsunuz. Seriyi özlediyseniz ve biraz gülüp eğlenmeye ihtiyacınız varsa, bu film bugün itibariyle sinemalarda sizi bekliyor olacak. Bu film için sinemaya gittiğinizde polis kıyafeti giymiş bir kartopu maskotuyla karşılaşabilirsiniz, belli mi olur? Neyse, Ömer kaçar ve hepinize iyi seyirler diler. Haydi eyvallah.
Puan: 3,5/5
