Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Buradayım, İyiyim: Kaybolan Derinlik

Buradayım, İyiyim: Kaybolan Derinlik

Yazar: Büşra Gül Ovalı
Buradayım, İyiyim: Kaybolan Derinlik

Buradayım, İyiyim: Kaybolan Derinlik

Emine Emel Balcı’nın 10 yıl aradan sonra gelen ikinci uzun metraj filmi Buradayım, İyiyim, 44. İstanbul Film Festivali’nde dünya prömiyerini yaptı. Gölün Kadınları (2007) ve Ich Liebe Dich (2012) adlı ödüllü belgesellerinin yanı sıra, 2015’te yönettiği Nefesim Kesilene Kadar ile tanıdığımız yönetmen, bu filmin yapımcılığını da Dilek Aydın ile birlikte üstleniyor. Festivalde seyirciyle buluşan yapım, Altın Lale Yarışması kategorisinde yer alıyor.

Ana karakter Filiz’e Bige Önal’ın hayat verdiği filmde, diğer kadın karakter Şule’yi Elit İşcan canlandırıyor. Oyuncu kadrosunda ayrıca Görkem Mertsöz, Mustafa Sönmez, Elçin Atamgüç, Ayhan Kavas ve Ayşe Lebriz gibi isimler yer alıyor. Görüntü yönetmenliğini Murat Tuncel üstlenirken; sanat yönetiminde Meral Efe Yurtseven’in, kurguda ise Eytan İpeker ve Melike Kasaplar’ın imzası var. Filmin müzikleri Andreas Lucas’a ait; afiş tasarımı ise Önder Sakıp Dündar’a emanet.

Buradayım, İyiyim: Kaybolan Derinlik

Senaryosu yine Balcı’ya ait olan filmde, doğum sonrası depresyonla baş etmeye çalışan genç bir kadın olan Filiz’in iç dünyasına odaklanıyoruz. Filmin ilk yarısında Filiz’in lohusa depresyonunu sessizlikle göğüslemeye çalışmasını, evin duvarlarına sığamayan iç daralmasını izliyoruz. Bebeğiyle bağ kuramaması, kalabalık ev ortamıyla birlikte daha da yoğun bir hâl alıyor. Nefes alamadıkça kendini dışarı atıyor; işler yolunda gitmese de çalışmak, evden çıkmak Filiz için bir nefes alanına dönüşüyor. Araba pazarında gezmek bile evde kalmaktan daha iyi geliyor ona. Çalışmak, araba ilanlarına bakmak, hatta araba pazarında dolaşmak, evde kalmaktan çok daha iyi geliyor ona. Filiz’in iç dünyasındaki bu sıkışma, film boyunca sessizlikle ama güçlü bir görsel atmosferle seyirciye aktarılıyor.

Film, doğum sonrası depresyonun ne kadar sarsıcı olabileceğine dair samimi bir portre sunuyor. Emzirmenin fiziksel ve duygusal zorluklarına değinirken, toplumsal olarak yüceltilen “annelik” kavramına gerçekçi bir yerden yaklaşmayı tercih ediyor. Filiz’in her memesinin sızısında, sütü aktıkça yüzüne yansıyan huzursuzlukta izleyiciye güçlü bir empati alanı açılıyor. Bu sahnelerde yönetmenin meseleyi süslemeye çalışmadan, olduğu gibi anlatma tercihi dikkat çekici ve etkileyici.

Filmin ilk yarısı boyunca Filiz’in anneliğe alışma süreci, kendine ait bir alan ve bir araba isteği etrafında örülürken; Bige Önal, soğuk, tedirgin ve mesafeli ruh hâlini son derece başarılı bir şekilde perdeye taşıyor. Zoraki bir anneliğe itilen bir kadının yalnızlığını ve baskıyla örülü çevresini seyirciye başarıyla aktarıyor.

Görsel anlatım açısından film, kullanılan soğuk renk paleti ve sıkışık iç mekânlarla Filiz’in ruh hâlini örtüştürmeyi başarıyor. Ev ortamı kalabalık, bunaltıcı bir alan olarak resmedilirken; dış mekânlarda sağlanan görece ferahlık, Filiz için kısa süreli bir kaçış anlamına geliyor. Ses tasarımı da aynı şekilde Filiz’in içsel dünyasını yansıtıyor. Bebeğin ağlama sesi, evin sessizliği ya da akrabalardan gelen uğultulu konuşmalar bu psikolojik tabloya katkı sağlıyor.

Buradayım, İyiyim: Kaybolan Derinlik

Ancak filmin ikinci yarısında ton değişiyor ve anlatı bir süre sonra yönünü kaybetmeye başlıyor. Elit İşcan’ın canlandırdığı Şule karakteri ve onun hikâyesi, ana anlatıya yeterince entegre edilemiyor. Bu noktadan sonra film, kadın dayanışması temasını işlemeye niyet etse de, olayların gelişimi anlatının bütünlüğünü zedeliyor. Final bölümü yaklaştıkça film, ne yazık ki ilk bölümde kurduğu duygusal ağı çözmekte zorlanıyor. Hikâyenin yönü dağınıklaşırken izleyicide bazı sahnelerin gerekliliği üzerine soru işaretleri bırakıyor.

Final sahnesi ise özellikle tartışmalı. Filiz’in tüm iç sıkışması, çevresinden göremediği destek, bebeğiyle kuramadığı bağ ve iş hayatındaki sorunlar; işinden istifa edip çocuğuyla vakit geçirmesiyle bir anda çözülmüş gibi resmediliyor. Bu sade çözümleme, filmin başında kurulan gerçekçi zemini zayıflatıyor. Filmin feminist bir yerden kurmaya çalıştığı söylem, yer yer geleneksel değerlerle çelişen bir noktaya sürükleniyor.

Buradayım İyiyim, ilk yarısında anne olmanın sancılarına içtenlikle eğilirken, ikinci yarıda bu güçlü damarını kaybederek farklı temaları aynı potada eritmeye çalışıyor. Eğer ilk bölümdeki psikolojik derinlik sonuna kadar sürdürülebilseydi, ortaya çok daha bütünlüklü ve etkileyici bir film çıkabilirdi. Yine de Emine Emel Balcı’nın kadınlık deneyimlerine dair sözü, sinemamız için değerli bir yerde duruyor.

44. İstanbul Film Festivali bitmeden, film ekibinin katılımıyla 21 Nisan Pazartesi günü izleyebilirsiniz. Gösterim sonrası yapılacak söyleşide, yönetmenin filmi hangi duygularla kurduğu ve karakterleri nasıl inşa ettiği, üretim sürecine dair detaylarla birlikte birinci ağızdan dinlenebilir. Özellikle kadın anlatılarını odağına alan izleyiciler için Buradayım İyiyim, hem içerdiği meseleler hem de yönetmenlik yaklaşımıyla kaçırılmaması gereken yapımlardan biri. İyi seyirler!

Buradayım, İyiyim: Kaybolan Derinlik

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...