Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriBring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı

Bring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı

Yazar: Tuğçe Ulutuğ
Bring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı
Bring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı

Merhabalar!

Bu yazıda birlikte son yılların en iyi korku filmini deşiyoruz: Bring Her Back.

Fragmanını ilk izlediğimde, “Yine içine şeytan kaçan çocuk, üç beş ritüel, biraz bağırış çağırış,” dedim. İtiraf edeyim, beklentim düşüktü. Ama filmi izledikten sonra asla öyle olmadığını anladım. Bring Her Back, daha ilk sahnesinden beni içine çekti ve son ana kadar da bırakmadı. Uzun zamandır bu kadar iyi yazılmış bir korku senaryosuyla karşılaşmamıştım. Şok edici değil, sindirici bir korku bu. Derinlere dokunuyor, kalbe çalışıyor. Üstelik gore sevenler için de tam bir görsel şölen!

Filmin hikâyesini özetleyerek yazıma başlayayım:

Bring Her Back, Andy adındaki bir genç ve görme engelli küçük üvey kardeşi Piper’ın, babalarının beklenmedik ölümüyle birlikte koruyucu aile sistemine dâhil edilmesiyle başlıyor. İki kardeş, kızını kaybetmiş Laura adlı bir kadının evine yerleştiriliyor. Laura, ilk bakışta sevgi dolu, anlayışlı ve biraz eksantrik bir kadın gibi görünüyor. Ama kısa süre içinde bu “şefkatli anne” maskesinin ardında karanlık bir geçmiş ve saplantılı bir yas süreci olduğunu fark ediyoruz.

Laura, Piper’a karşı fazlasıyla ilgili ve sevgi dolu davranırken, Andy’yle olan ilişkisi giderek daha gerilimli ve dengesiz bir hâl alıyor. Andy 18 yaşına girdiğinde Piper’ın yasal velayetini almak istediğini söyleyince, Laura’nın “iyi niyetli” yüzü yavaş yavaş çatlamaya başlıyor. Evdeki tuhaflıklar da bununla birlikte çoğalıyor: Laura’nın gizlice izlediği eski VHS kasetler, ritüel çemberleri ve evin içinde bir hayalet gibi dolaşan sessiz ama rahatsız edici çocuk, Oliver…

Oliver’ın her sahnesinde kendimi kaybettim diyebilirim. Filmlerde içine varlık giren çocukları bilirsiniz — genellikle filmin tüm korkusu onların etrafında döner. Ama burada durum bambaşka. Evet, görsel olarak en rahatsız edici ve zorlayıcı sahneler Oliver üzerinden ilerliyor; ama asıl korkutucu olan Oliver değil, “tatlı ve anlayışlı” görünen anne Laura. Bence filmin en büyük ters köşesi de bu. Laura’nın o yapay sevgiyle örülmüş tavırlarının altından çıkan karanlık, hem fazlasıyla tanıdık hem de “Yapma be abla…” dedirtecek kadar rahatsız edici. Buna bayıldım. 🙂

Bring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı

Bring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı

Filmin yönetmen koltuğunda tanıdık genç isimler var: Talk To Me ile dikkatleri üzerine çeken Philippou kardeşler, yani Danny ve Michael. Bu ikizler ilk olarak YouTube’daki RackaRacka adlı absürt ve kanlı videolarıyla ilgimi çekmişti. Talk To Me ile de A24 jenerasyonunun parlayan yıldızlarına dönüştüler. Ama Bring Her Back çok daha olgun ve kişisel bir iş bence. Korkunun kaynağı doğaüstü değil — doğaüstü öğeler içerse de — tamamen duygusal. Senaryoyu Danny Philippou, Bill Hinzman’la birlikte yazmış. Birlikte yazacakları bir sonraki işi merakla bekliyorum. Umarım çok bekletmezler. 🙂

Görsel dünya ise en başta belirttiğim gibi tam bir şölen. Görüntü yönetmeni Aaron McLisky, Philippou’larla Talk To Me’de de çalışmış ama burada bence resmen sınıf atlamış. Özellikle kanlı ve rahatsız edici sahneleri bu kadar estetik ama bir o kadar da yorucu şekilde çekmek büyük başarı. McLisky bundan sonra kesinlikle takip edeceğim görüntü yönetmenlerinden biri oldu.

Gelelim oyunculuklara…

Sally Hawkins, Laura karakteriyle tanıdığımız “tatlı kadın” imajını yerle bir etmiş. Fazlasıyla konuşan, yapmacık gülen, içi boşalmış bir karakter olarak izlediğimiz Laura, korkunun asıl yüzü. Bana biraz palyaço hissi verdi: Renkli ve neşeli gözüken bedende, korkutucu ve karanlık bir zihin…

Billy Barratt’ın Andy performansı da bir o kadar güçlüydü. Özellikle bastırılmış öfkesini, kafasındaki bulanıklığı ve Piper’a karşı duyduğu koruma içgüdüsünü çok başarılı yansıtmış.

Bring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı

Bring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı

Tabii benim için filmin yıldızı kesinlikle Jonah Wren Phillips. Oliver rolüyle adeta başka bir boyuttan fırlamış gibiydi. Neredeyse hiç konuşmadan, sadece varlığıyla bile sahneye ağırlığını koymuş. Özellikle o bıçak sahnesi… Ağzı kesildiği anda karnımda hissettiğim kasılmayı size anlatamam. İzlediğinizde hangi sahneden bahsettiğimi anlayacaksınız; fazla da spoiler olmasın. 🙂 Oliver’ın bakışları da büyüleyiciydi. Hem açlığını ve korkutuculuğunu hissediyorsunuz, hem de kurtarılmayı beklediğini ima eden o saf çocuksuluğunu… Bir sonraki işlerini izlemek için heyecanlandığım tek çocuk oyuncu olabilir.

Toparlamak gerekirse, Bring Her Back, korku sinemasının sadece “korkutmak” değil, izleyicinin sinir uçlarına dokunmak ve orada kalmakla da ilgili olduğunu hatırlatan bir film olmuş. Hikâye, atmosfer ve alt metin o kadar iyi oturmuş ki, sadece izlemiyorsun — film seni yavaş yavaş içine çekiyor, sıkıyor ve öylece bırakıyor. Finaliyle ilgili ufak tefek soru işaretlerim var tabii ama şimdi bunları yazıp spoiler verip filmin zevkini kaçırmak istemem. 🙂

Bu film, korku türünü sevenler için başyapıt; psikolojik derinlik arayanlar içinse çarpıcı bir keşif alanı. Bana göre Philippou kardeşler sayesinde korku sineması, klişelere boğulmuş, hikâyesiz ve ucuz yapımlardan uzaklaşıp; derinlikli, anlam taşıyan bir sanat formuna geri dönüyor. Heyecan verici. 🙂

Mısırlar patladıysa ben yazıyı burada bitiriyorum.

İyi seyirler!

Bring Her Back: Anne Olmanın Karanlık Tarafı

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...