Talk to Me: Yükseltilmiş Korkular
2022’nin ekim ayında The A.V. Club ile yaptığı bir röportajda John Carpenter’a elevated horror türüne aşina olup olmadığı soruldu. Öncelikle bu türün ne anlama geldiğini tahmin edebileceğini söyleyen ünlü yönetmen, düşünmeye pek de yeltenmeden kısa bir cevap ile soruyu geçiştirdi: “Gerçekten bilmiyorum.”. Halbuki bahsi geçen tür; Carpenter’ın yönetmiş olduğu Halloween (1978), The Fog (1980) ve The Thing (1982) gibi eski dönem korku yapımlarına sıkça referans veriyor, hatta bazen onları taklit ediyordu. Buna rağmen belli bir tanışıklık kurmak en az herkes kadar Carpenter için de kolay olmadı. Peki ya siz bu cuma günü vizyona girecek Talk to Me (2022) filminin de ait olduğu elevated horror ile ilgili aynı soruyu yanıtlayabilir misiniz?
Cevabınız aynı birçok insanınki gibi “Hayır.” ise hiç üzülmeyin. Çünkü bana kalırsa çok kısa bir zaman içinde bu türün ismini sıkça duymaya başlayıp anlamını mecburen öğreneceğiz. Ben yine de elimden geleni yapıp kısa bir tanım ortaya koymaya çalışacağım. Türkçe karşılığı yükseltilmiş korku olan bu alt tür; aslında eski dönem korku sinemasından nostaljik esinlenmeler taşımasına rağmen onların basit ve eğlence odaklı temalarını daha karmaşık hale getirmeye çalışan bir anlayışa sahip. Geçmişte kalan hangi buluşun üstüne gideceği ve bunu hangi güncel temalar ile donatacağı ise tamamen yönetmene bağlı ve bu özgürlüğün verdiği bir yaratıcılık alanı var. Referans olarak The Witch (2015), Get Out (2017) ve Hereditary (2018) gibi son dönem popüler korku işlerinin örnek gösterildiği bu muğlak türün yegâne temsilcisi ise hepimizin bildiği yapım şirketi A24. İlkelerini ve yöntemlerini birazdan tartışacağım elevated horror; görüldüğü üzere aslında tanıdık çevrelerde yetişmiş ama bir türlü seyirci nezdinde bir tartışma konusu haline gelememiş, sanki gizli bir tarifmişçesine stüdyoların kapalı kapıları ardında tutulmuş bir gizemden mustarip.
Bu cuma günü vizyona girecek olan Talk to Me, yöntemlerini anlamak için uğraş verdiğim yükseltilmiş korku anlayışı hakkında benim için aydınlatıcı bir tecrübe oldu. Film, mumyalanmış bir el sayesinde ruhlar dünyası ile iletişime geçen bir grup genci konu ediniyor. Zaman geçtikçe aralarında bir tür eğlenceye dönüşen bu ritüel, bir hata sonucu ruhların aralarından birini ele geçirmesi ile kâbusları oluveriyor. RackaRacka adlı YouTube kanalları ile tanınan Philippou Kardeşler’in çektiği film, özünde travmaları bir izlence haline getiren teşhir kültürü üzerine kurulu. Zorlayıcı meydan okumalar ve eşek şakaları içeren videolarıyla nam salmış bu ikilinin böyle bir konuyla ilgilenmesi elbette bir tesadüf değil. Öyle ki, filmin ilk yarısı mumyalanmış elin yarattığı korku fikrini hızlıca bize tanıtan ve sonrasında tiye bile alan ilginç bir senaryo barındırıyor. Bu yüzden tek bir gimmick (marifet) etrafında dönecek gibi gözüken Talk to Me’nin ardında daha derin meselelerin olduğunu, bambaşka yerlere temas edeceğini hissettim. Aynı yükseltilmiş korku anlayışının da bana söylediği gibi. Yanılıyormuşum.
Doğruya doğru, Talk to Me’nin tekniğinin ötesine geçen bir alt metin kuracağı konusunda haklıymışım. Ancak filmin bu vesileyle Z jenerasyonu hakkında açtığı tartışmalara karşı samimiyetsiz ve sıkıcı yanıtlar sunacağını öngörememiştim. Talk to Me’nin ikinci yarısı, sahiden de özensiz yazılmış karakter aksları ve gerçekçi olma vaadini çabucak yitiren metni nedeniyle zayıflayan bir çatışmaya sahip. Filmin benim için kafa açıcı bir tecrübe haline gelmesinin asıl sebebi de bu oldu: A24’ün yönetmenlere mal ettiği ve yaratıcı yorumlamaları öncelediği elevated horror’un kendi sınırlarını çizmeye başladığının, sıradan bir tür haline geldiğinin farkına vardım. Ücra bir bölgedeki kulübeye tatil yapmaya gelen liseliler veya katilden kaçıp hayatta kalmayı başaran “namuslu” kız (final girl), korku sineması için nasıl birer klişe haline geldiyse yükseltilmiş korku anlayışına göre de yas ve travma temaları biz farkına varmadan benzer bir işlev görmeye başlamış. Philippou Kardeşler mumyalanmış el buluşuna “Kervan yolda düzülür.” mantığı ile yaklaşmış olacaklar ki, bir hikâye çatısı inşa ederken dönüp dolaştıkları yer -belki final hariç- neredeyse hiçbir yenilikçi yorum içermeyen bir yas alegorisi kurmak olmuş. Bu yüzden Talk to Me, ikinci yarısında bence sahip olduğu fikirleri daha etkileyici bir şekilde sergilemeye çalışırken eleştirdiği teşhir kültürünün bir parçası haline geliyor.
Talk to Me ile ilgili filmin -artık ne kadar mümkünse- kendisinden bağımsız olarak beni endişelendiren bir diğer noktası ise yurt dışında aldığı övgüler oldu. Film; ABD, Kanada ve İngiltere gibi ülkelerde bizden yaklaşık bir ay önce vizyona girdi ve bu nedenle hakkında yapılan yorumları sadece eleştirmenlerden değil, seyircilerden de okuma şansı edindik. Şöyle ki, ünlü film değerlendirme platformu Letterboxd’a Twitter’dan geçiş yapan ve onu bir veri tabanından ziyade sosyal medya olarak kullanan bir kesim var. Ve bu bahsettiğim insanlar, filmleri eleştirirken onları adeta pazarlar gibi çeşitli sıfatlarla tanımlıyor ve sadece güçlü yönlerinden bahsediyorlar. Stüdyolar ise buradaki yüksek heyecan dalgasından haberdarlar ve filmlerinin reklamını yaparken sık sık bu sitedeki yorumları öne çıkarıyorlar. Elbette yakındığım konu; sinemanın tarih boyunca taşıdığı manipülatif gücün 2023’te de var olmasından kaynaklı değil, ki zaten böylesi bir şikâyet için artık çok geç. Ancak A24’ün gitgide duygu tüccarı haline gelmeye başladığı, yeni yönetmenlere öncüllerinin dertlerini üstlendirdiği böyle bir film yapımı atmosferinde bu etkilenmelerin daha tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Seyircinin filmi yalnızca tekniği ve -bence gereksizce abartılan- vahşet (gore) seviyesi ile el üstünde tutması da bu endişemi güçlendiriyor. Bu yüzden aynı birçok sinema türü gibi elevated horror’un da yakın zamanda her adımı önceden tahmin edilebilen, yaratıcılığa açık alan bırakmayan sıkıcı bir girişim haline geleceğini tahmin ediyorum. Ancak türün ne kadar yakın bir zamanda kendi öncüllerini mumla aratacağına dair tek bir cevabım var: “Gerçekten bilmiyorum.”
Talk to Me: Yükseltilmiş Korkular