Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriAlien 3: Bir David Fincher Filmi

Alien 3: Bir David Fincher Filmi

Yazar: Tolga Taşan
Alien 3: Bir David Fincher Filmi
Alien 3: Bir David Fincher Filmi

Alien ve Aliens filmleriyle uzaydaki yaratık konsepti şüphesiz sinema endüstrisine yeni bir soluk getirmiş iki önemli film. Bu iki filmin peşi sıra gelen onlarca çizgi roman, kitap, oyuncakla beraber satılan binlerce kopyası da işin bir ucundan tutmuş tüm yapımcılara dehşet paralar kazandırıyor. Kazandıkları bu tatlı paralardan daha fazlasının uzayın derinliklerinde yattığını düşünen yapımcılar, Alien 3 filmi için kolları sıvıyor.

Serinin kazandığı başarının arkasında genç ve idealist yönetmenlerin işe kazandırdığı farklı vizyonlardan mı, yoksa sektörde çok iş yapmamış taze yönetmenlerin düşük kaşelerinin etkisinden mi kaynaklanıyor bilememekle beraber; Ridley Scott ve James Cameron’ın ardından bu dev miras, henüz daha film çekmemiş ama güçlü isimlere müzik klipleri çeken bir yönetmene devrediliyor. İşte bu isim: David Fincher.

Filmin kadrosunda başrol olarak Sigourney Weaver geri dönerken, yan rollerde Charles Dance, Lance Henriksen, David Giler, Pete Postlethwaite, Terry Rawlings, Brian Glover ve Ralph Brown eşlik ediyor.

Alien 3: Bir David Fincher Filmi

Alien 3: Mahkumlar

Önceki filmin yaptığı gibi, öncülünün bıraktığı yerden hikâyeye devam ediyoruz. Ripley ve kurtardığı Newt, Teğmen Hicks ve android Bishop, kurtarma gemisiyle uzayın derinliklerinde ilerlerken bir kaza sonucu erkek mahkûmlarla dolu bir hapishane/maden gezegenine düşüyorlar. Ripley hariç tüm kurtulanların öldüğü kazada, bir de Facehugger’ın gemiye sızdığını görüyoruz.

Suçluların işçi olarak kullanıldığı ve sıkı birer tarikat mensubu olan yüzlerce erkeğin bulunduğu gezegende, bu kez farklı tehlikelerle de mücadele edeceğimizin izlenimini alıyoruz. Filmin tonunun korkudan gerilim/aksiyon türüne iyiden iyiye yanaştığı Alien 3, Alien evreni hakkında da yeni bilgiler sunuyor.

Öncelikle yaratığın doğasına dair yeni bir bilgi daha öğreniyoruz. Gezegende bulunan bir köpeğe yapışan Facehugger, “Runner” adı verilen, dört ayağı üzerinde hareket eden nispeten daha küçük bir yaratığı dünyaya getiriyor. Adından da anlaşılacağı üzere, daha hızlı hareket eden ve dar alanlarda daha çevik olan bu yaratık, adet olduğu üzere gezegendekileri tek tek avlamaya başlıyor; ama bu kez farklı bir içgüdüyle hareket ettiğini görüyoruz.

Alien 3: Bir David Fincher Filmi

Alien 3: Runner

Yaratık katliama başlamadan onları uyarmaya çalışan Ripley bir yandan mahkûmların tacizlerine ve tehditlerine maruz kalıyor. Mahkûmların dini otoriteleri tarafından koruma altına alınsa da bu riskin sürekli bir tehdit olarak hissedilmesi, insan faktörünün tehlikelerinin daha da ön plana çıktığını gösteriyor.

Nitekim Ripley’nin haklı olduğu anlaşıldıktan sonra, yaratığı avlamak üzere peşine düşen mahkûmlar, yaptıkları aptalca planlarla birbirlerini yaratığa göre çok daha çabuk öldürüyorlar. Filmin insanın kötülüğü üzerine sordurmaya çalıştığı sorular bana kalırsa çiğ işlendiği için havada kalıyor.

İlerleyen sahnelerde, kopuk kopuk anlarda Ripley’nin aslında içinde bir kraliçe yavrusu taşıdığını (nasıl?), yaratığın da bu yüzden ona dokunmadığını görüyor, hayatta kalanların yaratığı durdurma çabasını izliyoruz. Filmin sonlarına doğru şirket de hikâyeye dahil oluyor; Ripley’nin ölümüyle sonuçlanan ve filmin geneline göre etkileyici bir sonla filmi noktalıyoruz. Filmin son on dakikası bu arada filmin genelinden kesinlikle sıyrılıyor.

Film boyunca inşa edilemeyen annelik algısının bu son anlarda kendine yer bulması da filmin günahlarından birisi. İçindeki yaratığın son saniyelerde karnını delip çıkması ve Ripley’in evladı gibi yaratığa sarılması da bu günahı affettirmiyor. Keşke bu taraflara daha doğru yatırımlar yapsalarmış da filmde bir tutarlılık yakalansaymış.

Alien 3: Bir David Fincher Filmi

Alien 3: CGİ Fest

Fincher bu ilk filminde de, Se7en filminde aşina olduğumuz soluk tonları sıkça kullanmış. Dar alanlarda dar planlar kullanılan filmde hızlı bir tempo elde edilmeye çalışılsa da, Fincher’ın diğer filmlerinde de olan durağanlık hissi burada da kendini gösteriyor. Filmin ilk yarısı özellikle ağır ve diyalog odaklı. Bu da bence filmin tümüne baktığımızda ritim problemleri yaratıyor. Heyecanlanacağımız yerler kendini belli ettiğinden, sürpriz faktörünü yeterince hissedemiyoruz.

90’lar sinemasının getirdiği vahşilik, şiddet ve karanlık tonların fazlalığı bu filmde de kendini hissettiriyor kesinlikle. Fakat film boyunca süren, gerek karakterlerde gerek hikâyede gerekse de kadrajlarda olan tutarsızlıklar, bütün bu emekleri yapılmak için yapılmış bir “şey”e dönüştürüyor.

Bu da genel izleyici tarafından görülmüş olacak ki film, eleştirilerde “eh işte” olarak değerlendiriliyor. IMDb’de de ilk iki film 8.5–9 puan alırken, üçüncü film 6,4 alıyor. David Fincher tarafından da reddedilen bu üvey evlat, külliyat açısından önemli yerlere parmak basarken neden sevilmez hale geldi? Gelin biraz da buna bakalım.

Öncelikle ilk paragrafta da bahsettiğim para kazanma hırsı kesinlikle bunlardan biri. Daha filmin senaryosu ortada yokken, yönetmen belli değilken set kurulumuna başlayan ekip, yaptığı pazarlıklara ve ticaret anlaşmalarına uygun bir senaryo yazdırmak istiyor. İlk anlaştıkları senarist ve Fincher ile çekimlere başlayıp, çekimlerin ikinci ayında senaryoyu iptal edip senaristi işten kovuyorlar.

Yeni senaristle anlaşıp vizyon tarihine yetişmek için az bir zamana sahip olan Fincher’a işi teslim ediyorlar. Fakat dururlar mı? Çekimler boyunca incikten boncuğa her şeye karışıp sürekli yeniden çekimler istiyorlar. Birkaç ikonik sahne haricinde neredeyse bütün sahneler tekrar tekrar revize ediliyor. Yarı yolda karakterleri değişen oyuncular ya senaryo tehdidi yiyor ya da direkt kovuluyorlar.

Film tamamlandıktan sonra dahi durmayıp, seyircilerden gelen “filmde çok erkek var” eleştirisine karşılık; iki film boyunca tecavüz travmaları yaşayan, biri evlatlık iki çocuğunu daha yeni kaybeden, şirkete ve hatta tüm dünyaya güvenini yitirmiş Ripley, bir anda aşk meşk işlerine düşürülüp daha iki gündür tanıdığı biriyle seviştiriliyor.

Alien 3: Bir David Fincher Filmi

Alien 3: Bir David Fincher Filmi

Tüm bunların ışığında film yine de iyi kotarılmış diyebilir miyiz? Aldığı puana bakınca öyle gibi dursa da, bunu biraz duygusal bakış açısına biraz da filmin dini motiflere yaslanmasına bağlıyorum. Dini motiflerin her zaman seyircide anlaşılabilir fark edişler yaratması bence kötü filmlerin de iyiymiş gibi algılanmasına yol açıyor. İyi bir filmde ayrı bir değer yarattığına inandığım bu gibi kullanımlar, bu filmde kesinlikle ucuz bir kullanıma sahip.

Toparlayalım: David Fincher da dahil olmak üzere birçok insanın nefretini kazanmış bu Alien devam filmi, bence seriye kazandırdığı yeni çerçeveler için görülebilir. İzlemeyip bir şey kaybeder misiniz? Hiç sanmıyorum. Fakat serinin diğer filmlerini sevdiyseniz, şans verilebilir. Yıllar sonra bir Director’s Cut versiyonu da çıkıyor filmin, ki sinemalara çıkan halinden daha iyi olduğunu söylemek gerek.

Jean-Pierre Jeunet tarafından yönetilen bir sonraki film, Alien: Resurrection’da görüşmek üzere.

Alien 3: Bir David Fincher Filmi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...