Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Warfare: Orta Doğu’nun Ortası

Warfare: Orta Doğu’nun Ortası

Yazar: Canberk Kaçar
Warfare: Orta Doğu'nun Ortası

Warfare: Orta Doğu’nun Ortası

Warfare, Irak Savaşı sırasında yaşanan bir anlık deneyimi, rahatsız edici bir ustalıkla önümüze koyuyor. (Biliyorum, yazıma doğrudan filmin içinden girdim; fakat tıpkı filmle aynı hissiyatı yaşatmak için böyle yaptım.) Ancak dramadan arındırılmış ve ”şekillendirilmiş”  sinematik heyecandan yoksun olduğu için hem olayın içinde hem de dışında hissedebilirsiniz.

Savaş filmleri çoğumuzu koltuk savaşçılarına dönüştürür. “Er Ryan’ı Kurtarmak”, “Full Metal Jacket”, “Apocalypse Now”, “Ölümcül Tuzak” ve “Müfreze” gibi büyük yapımları izledik ve bu filmlerin her biri o kadar canlı ve deneyimsel ki savaş hakkında temel bir şeyler anladığımız yanılsamasına kapılabiliriz.

Ancak savaşa katılmış birine yakın olduysanız, ilk bileceğiniz şey onun hakkında hiçbir şey bilmediğinizdir. Kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey. Kaos ve dehşet, askerlerin birbirine duyduğu manevi ve fiziksel bağlılık, tarif edilemez korku, çılgın heyecan… Bunlar, filmlerin bize sadece bir gölgesini gösterdiği, siviller olarak bizim bilemeyeceğimiz şeylerdir.

Yine de bu yanılsamaya kapılan film yapımcıları var. “Apocalypse Now” vizyona girdiğinde, vizyonunun aşındırıcı görkemine kapılan Francis Ford Coppola, 1979 Cannes Film Festivali’ndeki prömiyerinde, “Filmim bir film değil. Filmim Vietnam hakkında değil. Filmim Vietnam’dır,” demişti. Bu, şiirsel bir noktaya yakın bir ifadeydi ama öte yandan… hayır.

Kasım 2006’da Irak Savaşı sırasında geçen bir çatışma filmi olan Warfare’da, Coppola’nınkine benzer bir duygunun hâkim olduğunu düşünebilirsiniz.“Civil War” ve “Yok Oluş’’un yönetmeni Alex Garland ve bir Irak Savaşı gazisi olan Ray Mendoza’nın birlikte yönettiği film, çok küçük bir ölçekte (bu da gerçekçiliğin bir parçası) maksimum gerçekçilik ve yoğunluk hedefliyor. Warfare, gerçek olaylara ve yalnızca askerlerin bu olaylara dair doğrudan anılarına dayanıyor. Kanlı, rastlantısal ve aşırı bir benzerlik hedefleyerek bir vérité belgeselinin saflığıyla yaşananları yeniden yaratmaya çalışıyor.

Warfare: Orta Doğu'nun Ortası

Filmde dramatik kancalar, yazılı diyaloglar, olay örgüsü kurulumu, karakter gelişimi ya da biz seyircilere yol gösterecek hiçbir şey yok. Bizi, karanlık ve sessiz bir gecede, Irak’ın Ramadi vilayetindeki boş bir yerleşim bölgesine bırakıyor. Burada bir Deniz Komandoları (SEAL) timi, iki Iraklı izci ve iki Deniz Piyadesi ile, ertesi gün bölgedeki kara birliklerinin güvenli geçişini sağlamaya yardımcı olmak için bulunuyor. Arka plandaki uzak, yankılanan makineli tüfek sesi — ses tasarımı — tam anlamıyla Full Metal Jacket tarzında.

SEAL’ler, üç gruba ayrılarak bloklu beton bir eve giriyor. Bizim takip ettiğimiz 1. Operasyon Grubu, Iraklı bir ailenin yaşadığı iki katlı, bağımsız bir daireye yöneliyor. Aile korkmuş durumda; ancak askerler onları terörize etmek için değil, sadece saklanıp manevra yapabilecekleri bir yere ihtiyaçları olduğu için oradalar. Filmin tamamı o evin içinde veya hemen dışında geçiyor ve uygulanan bir eylem planını izlemek açısından belirgin bir olay gelişmiyor. İlk yarım saat, askerlerin kulaklıklarına tuhaf bir şekilde nötr teknik jargonla kod kelimeleri fısıldamasıyla geçiyor

– Buradan itibaren ufak ufak spoiler tehlikeleri var. Lütfen arkanıza yaslanın ve sakince nefes alın. –

Ben (hiçbir şey bilmeyen biri olarak) buna Görev Kontrol Merkezi demek istesem de film, bize diğer uçtaki o çatırdayan otorite seslerinin nereden geldiğini hiçbir zaman söylemiyor. Bir yerlerdeki bir komuta merkezi, neredeyse tanrısal bir şekilde drone gözetimine bağlı. (SEAL’lerin kendi drone video bağlantısı da var.)

Warfare: Orta Doğu'nun Ortası

Başlıca karakterlerden biri olan Elliott Miller (Cosmo Jarvis), sırıtışı ve bıyığıyla bir öğrenci yurdundaki Freddie Mercury’ye benzeyen, grubun eğitimli keskin nişancısı. Dört metrelik tüfeğini bir masanın üzerine, altına bir halı sererek kuruyor, yere uzanmış bir şekilde (ve film de onunla) dürbünden karşıdaki Iraklıları gözetliyor. Çoğu sivil; ama o düşmanı — El Kaide militanlarını — arıyor. Ve bazılarını görüyor. Ama onlara ateş etmiyor.

Açılış yarım saati tamamen beklemek, gözetlemek ve oturmakla geçiyor; ara sıra küçük strateji belirlemeleriyle. Planın ne olduğu ya da bu adamların kim olduğu hakkında gerçek bir fikrimiz olmadığı için ilgi çekiciliği sınırlı. Filmin basın notlarına göre, “1. Operasyon Timi, bir isyancı evinin hemen yanında olduklarını bilmiyordu.” Ben de bilmiyordum; çünkü filmin bilgi akışı bu kadar belirsiz ve minimal.

Ama hepsi tasarımın bir parçası. Alex Garland bir savaş filmi yapmaya çalışmıyor. Oh, hayır. Bize… savaşı göstermek istiyor. Gerçek olanı. Dramadan ve “şekillendirilmiş” sinematik heyecandan arındırılmış. Dram, ne kadarı varsa, gerçeklikte yatıyor.

Warfare: Orta Doğu'nun Ortası

Sonunda bir şeyler oluyor. Keskin nişancı tüfeği, duvarda açılan yirmi santimetrelik bir delikten bakıyor ve Amerikalıların içeride olduğunu anlayan isyancılar, bu delikten bir el bombası atıyor. Bomba patlıyor ve birkaç yaralanmaya neden oluyor (ancak filmin ikinci yarısında göreceğimizin yanında bile hafif kalıyor).

Bu rastgele saldırıdan bir plan doğuyor: Askerleri oradan çıkarmak için bir Bradley Zırhlı Muharebe Aracı (eskiden tank dediğimiz şey) çağıracaklar. Bir noktada küçük bir kutuya “duman” deniyor ve düşündüm: Bu neyin kodu? Aslında anlamı… duman.

Bradley geldiğinde, kutuyu kapıdan dışarı atıyorlar ve kör edici dumanlar çıkararak askerleri kapıdan çıkıp tanka koşarken gizliyor. İşte o zaman kötü bir şey oluyor. Tam kaçarlarken, Bradley’nin hemen yanında bir EYP (El Yapımı Patlayıcı) patlıyor. Şimdiye kadar tanık olduğumuz şey, savaşın tuhaf, bürokratik başlangıcıydı. Şimdi ise savaşın dehşetini görüyoruz.

Warfare: Orta Doğu'nun Ortası

Warfare’ın sinematik bir öncülü varsa, bu, bizi ters giden bir görevin ateşi ve şarapneli içine daldıran 2001 yapımı Ridley Scott filmi Kara Şahin Düştü olabilir. Bir filmin yapabileceği geçerli bir şey bu. Ancak zor olan, onu sürükleyici kılmak, Warfare de bu noktada kendini sürükleyici bir deneyim olarak sunuyor ve bu yönüyle övgü toplayacağını düşünüyorum.

Ancak benim için öyle değildi. İzlerken, aynı anda hem olayın içinde hem de dışında hissettim. Film, bizi bir savaş filmine çeken çoğu aktif unsuru — örneğin, askerleri tam olarak renklendirilmiş karakterler olarak ele almak gibi — kendisinden soyutluyor. Tim komutanı rolündeki Will Poulter, anlaşılmaz asil suratını takınıyor ve Charles Melton ile Michael Gandolfini gibi iyi oyuncular varlıklarını hissettiriyorlar; ancak sonuçta onları uzaktan izliyoruz. Bu da filmin objektif yönteminin dezavantajı. (Aslında, Ang Lee’nin haksız yere eleştirilen Billy Lynn’in Uzun Yürüyüşü’nün çatışma sahnelerinde daha fazla sürükleyicilik hissettim.)

Warfare, başarmaya çalıştığı şeye rağmen, savaşın varoluşsal gerçekliğini daha önce görmediğimiz bir biçimde yansıtmayı başaramıyor. Er Ryan’ı Kurtarmak ve Full Metal Jacket gibi filmlerin dehası, kendiliğinden gelişen, et yakıcı bir şiddet ve korku vizyonuna gömülmüş dramalar olmalarında yatar, diye düşünüyorum. Full Metal Jacket’in son üçte birini kaplayan keskin nişancı sekansı, bana göre Stanley Kubrick’in çektiği belki de en büyük sekans. Arliss Howard’ın Cowboy karakteri vurulup ölürken, savaşın korkunç etkilerini tarihteki herhangi bir filmde hissettiğiniz kadar derin bir şekilde deneyimliyorsunuz.

Warfare: Orta Doğu'nun Ortası

Warfare’da, EYP patlaması iki askeri — Elliott ve Sam’i (Joseph Quinn) — sakat bırakıyor. Filmin özünü tanımlayan şey ise Sam’in yaraları. Bacağının parçaları kopmuş ve orada yaklaşık yarım saat boyunca acı içinde bağırıp çığlık atıyor. Film, sanki “Bir savaş filminin — ya da savaşın kendisinin — heyecan verici olduğunu mu sandın? Tekrar düşün.” dercesine burnumuzu acıya sürtüyor. Onun acısını izlemekte zorlanıyorsanız — ki amaç da bu. Ancak bir düzeyde, filmin onun ölümcül cehennemini bizi azarlamak için kullandığını hissettim. Bu azarlamanın büyük amacı ne?

Warfare, “savaş karşıtı” bir film olarak anılacak yapımlardan biri gibi görünüyor. Peki, savaş karşıtı bir film olmak ne anlama geliyor? Birçoğumuz, Irak’a saldırma yönündeki temel kararın iğrenç bir yalan üzerine kurulu olduğunu düşündü; bu yüzden kesinlikle burada tasvir edilen savaşa karşı olabilirsiniz. Birçoğumuz, Vietnam’ın metastaz yapan bir felaket olduğunu düşündü (domino teorisi, geçerliliği sona erdikten çok sonra bile oynanmaya devam etti); bu yüzden tüm o büyük Vietnam filmlerinde tasvir edilen savaşa karşı olabilirsiniz.

Ancak Steven Spielberg’in makineli tüfek cehennemine dalma estetiğini Vietnam filmlerinden aldığı Er Ryan’ı Kurtarmak, savaş karşıtı olarak adlandırabileceğiniz bir film değildi; çünkü hepimizin savaşılması gerektiğine katıldığı, Batı Uygarlığı’nı kurtaran savaş hakkındaydı. Bu yüzden tüm o “savaş karşıtı” meselesi, en azından benim gözümde, savaş hakkında evrensel bir ifade olamaz.

Warfare: Orta Doğu'nun Ortası

Warfare, diyebilirsiniz ki, oldukça özel olmaya çalışıyor. Irak Savaşı sırasında yaşanan bir anlık deneyimi yakalıyor ve bunu rahatsız edici bir ustalıkla yaptığına şüphe yok. SEAL’lerin birkaç kez “güç gösterisi” istediği anlar oluyor ve bu, bir Amerikan savaş uçağının — sanki sığırları güdüyormuş gibi — korkunç bir hız ve merkezkaç enerjisiyle caddenin hemen üzerinden geçmesi anlamına geliyor. Oldukça göz kamaştırıcı bir görüntü.

Ancak, izleyici kitlesinin sınırlı olacağına şüpheyle yaklaşıyorum çünkü film, o kadar objektif bir şekilde işlenmiş ki, bir bakıma neredeyse soyut bir hale geliyor. Çatışma imgesinden en ufak bir romantik cazibeyi bile kazıyor ve sanırım buna bir başarı diyebilirsiniz. Ama bu başarı, bu durumda, kendini selamlıyor gibi görünüyor.

Warfare: Orta Doğu’nun Ortası

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...