Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri The Last Showgirl: Bir Döneme Veda

The Last Showgirl: Bir Döneme Veda

Yazar: Tolga Taşan

The Last Showgirl: Bir Döneme Veda

Pamela Anderson, özellikle Amerikan rüyasının ideal kadın prototipine uygun sarı saçları, beyaz teni, dolgun kalça ve memelerine rağmen ince beli ile Hollywood’un seksapel ihracatında dünya çapında bir şöhrete ulaşmış, bir dönemin insanları için en çok bilinen birkaç isimden biri. Günümüzde popülaritesi azalmış ve o eski şaşaalı günleri de geride kalmış. Bir dönemin starları arasında önemli bir temsilci bence. The Last Showgirl ile de bize buradan dokunmak istiyor.

The Last Showgirl, İstanbul Film Festivali kapsamında izleme şansı bulduğum filmlerden biri oldu. Palo Alto ve Mainstream filmlerinin de yönetmeni olan Gia Coppola tarafından yönetilen film, Mozart in the Jungle, The Good Place gibi ilginç karakterli dizilerde yazarlık yapmış olan Kate Gersten tarafından kaleme alınmış.

Pamela Anderson’ın yanı sıra filmin oyuncu kadrosuna Jamie Lee Curtis, Dave Bautista, Kiernan Shipka, Brenda Song ve Billie Lourd eşlik ediyor. Altın Küre ve BAFTA’da En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dallarında aday olan filmi gelin biraz inceleyelim.

Film, Las Vegas’ın en şaşaalı günlerinde bir film yıldızı gibi yaşamış fakat değişen dünyanın yeni eğlence anlayışlarında demode kaldığı için son demlerini yaşayan Le Razzle Dazzle dans topluluğunun bir parçası, yıllarını dansa ve sahnelere vermiş Shelley adında bir showgirl’ün hayatına ve son gösterisine uzanan bir döneme odaklanıyor.

Vegas’ın gece hayatının işçi sınıfına odaklanan Gia Coppola, kapitalizmin birçok hayal satarak parıltılı dünyasına kapıp götürdüğü fakat yapay elmaslar dışında çok da bir şey bırakmadığı kadınların dünyasına bir pencere açarak, perde arkasındaki heyecanlarından, üzüntülerine; şakalarından, acılarına birçok anda onlara eşlik etmemizi sağlamış.

Filmin sevdiğim tarafları; şatafatlı Las Vegas’ın kulislerine, kumarhanelerin giyinme odalarına girmesi, tüm bu renkli dünyanın arkasında betonlar arkasına sıkışmış gerçeklikleri göstermesi ve Shelley ile arkadaş grubunun ilişkisi oldu. Shelley, Annette, Jodie ve Mary-Anne yaşadıkları sahte cennet içerisinde birbirlerine tutunan karakterler.

Shelley üzerinden hikâye aksa da, Annette üzerinden Shelley’i bekleyen geleceği; Shelley’nin gençliğini ise Jodie üzerinden görebiliyoruz. Jodie, gençliğinin ve güzelliğinin rahatlığıyla gösterinin bitmesini yeni bir başlangıç olarak görürken; Shelley için bu, Annette’in kumarhanede bir platform üzerinde yaptığı ve insanların yanından geçip giderken bakmaya bile tenezzül etmediği dans gösterisine yaklaşmak gibi.

Açıkçası film boyunca sıkıldığım ve “bitse de gitsek” dediğim yerler çok oldu. Heyecanlandığım ya da merak ettiğim taraflar çok azdı. Filmin bunu bilinçli yaptığını düşünmüyorum çünkü finale doğru bizi taşırken katarsis yaşamamızı istediği belli sahnelerde, önceki sahnelerin doğru atılamamış adımlarının boşluğunu çok hissediyoruz.

Pamela Anderson’ın hafif çocuksu, rüyadan uyanmaya bir adım kala olan karakteri iyi canlandırdığını düşünüyorum. Dave Bautista da daha önce görmediğimiz bir rolde fena olmayan bir oyunculuk sergiledi. Fakat filmin en iyi oyunculuğu bana kalırsa Kiernan Shipka’nın canlandırdığı Jodie’nin, Shelley’nin kapısına yardım istemek için geldiği o kısacık sahnedeydi.

Jamie Lee Curtis ise herhalde iyi bir oyuncu olmanın bir götürüsü olarak, alışık olduğumuz, The Bear dizisinden de aşina olduğumuz karakterinin nevrotik tarafları törpülenmiş hali gibiydi. Ancak ustalığını ve karizmasını her koşulda gösterebiliyor. Dans sahnesi, filmde aklıma kazınan ikonik bir sahne oldu.

Filmde genel olarak popüler müzikler kullanılmış. Kullanılan müziklerden iyi bir Spotify listesi yapılabilir ancak iyi bir kullanım olduğunu düşünmüyorum. İkonik dediğim dans sahnesinde dahi müzik ve sahne arasında bir tutarsızlık vardı. Dans ve müziğin ön planda olması gereken yerleri iyi yapamadıklarını, seyirciye “olmamış” hissi yaratma isteğiyle maskelemeye çalışmışlar gibi geldi.

Son olarak, eğlence sektörünün zor çalışma şartlarında ve değişen dünya koşullarında ayakta durmaya çalışan eski bir dansçının hikâyesini izlediğimiz bu filmde eminim güçlü okumalar yapılacaktır. Ancak filmin sıradan akışı, Hollywood için belki yeni olsa da bende, filmin aceleye gelmiş hissi veren son anları da dâhil olmak üzere, gerekli tatmini yaşatmadı.

Yine de eğlence sektörünün işçilerine kadrajını çevirirken, yıllarca sahnelenmesine ve bir dönem için fenomen olmasına rağmen kapanışında bir avuç seyirciyle uğurlanan dans gösterisiyle bir dönemin eğlence anlayışına veda niteliği taşıyan bir film ortaya çıkaran Gia Coppola’yı tebrik ediyor; önceki filmlerini sevenlerin bu filme şans verebileceğini tavsiye ediyorum.

The Last Showgirl: Bir Döneme Veda

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...