Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Gran Turismo: Simülasyondan Gerçeğe Bir İspat Hikayesi

Gran Turismo: Simülasyondan Gerçeğe Bir İspat Hikayesi

Yazar: Enis Derdimentoğlu

Gran Turismo: Simülasyondan Gerçeğe Bir İspat Hikayesi

Sony son zamanlarda Uncharted ve The Last Of Us gibi playstation oyunlarını dizi ya da film olarak karşımıza çıkartmayı sevmiş gibi duruyor. Bunun son örneği Gran Turismo. Neill Blomkamp’ın yönettiği, senaryosunu Jason Hall, Blomkamp ve Zach Baylin’in yazdığı, film aslında gerçek bir hikayeye dayanıyor ve bu hikaye yarış dünyasını değiştirmesi ile oldukça da ilgi çekici. Teknolojinin gelişmesi ile bir zamanlar sadece keyif almak için oynadığımız yarış oyunları verdikleri his ve gerçeğe yakın ayrıntıları ile bir yarış simülasyonu olarak karşımıza çıkmaya başladı. Peki iyi bir yarış oyuncusu gerçek bir yarışçı olabilir mi? Ülkemizden de bildiğimiz Cem Bölükbaşı buna en yakın örneklerden bir tanesi. Simülasyonlar ile başlayan Cem yakın zamanda Formula 2’ye kadar yükseldi ve hiç de kötü bir performans sergilemedi. Oyuncuların pistleri ve araçları oyunlardan dolayı yakından tanımaları onları ne kadar iyi yarışçı yapabilir? Film aslında bu soruya cevap arıyor.

134 dakikalık film Archie Madekwe’ın hayat verdiği Gran Turismo oyuncusu Jann Mardenborough’un hayatına odaklanarak başlıyor. Archie’nin yanında yarış şefi ve Jann’ın sert mentor’u Jack Salter’a David Harbour, başta anlattığım soruyu ilk soran ve uygulayan isim Danny Moore’a ise Orlanda Bloom hayat veriyor.

Jann’ın hayatına odaklanacak olursak bir yarışçı olmak için hayal kuran ve evde kurduğu sistemi ile oyunlarda kendinden bahsettiren Jann, eski bir futbolcu olan ve kardeşi ile Jann’ı futbolcu yapmak isteyen babası ile problemleri olan bir çocuk. Babası Jann’ı geleceği bulanık olan bir genç olarak görüyor ve Jann’ı bir sporcu olarak görmüyor. Tipik oyun bağımlısı olarak gördüğü oğlunun hayallerini çok da dikkate almıyor. Çünkü klasik bir yarışçı olmak ve dikkat çekmek için gerçekten günümüzde çok para harcamak ya da sponsor desteği bulmak lazım. İşte bu sponsor alışılmışın dışında bir şekilde Jann’ı bulmak üzere.

Danny Moore, Tokyo’da Nissan genel merkezinde karşımıza çıkıyor ve gerçeğe yakınlığı ile övgü toplayan Gran Turismo oyununda iyi dereceler yapan gençlerin yarış pilotu olmaları için bir eleme yapacağını ve kazanan gençlere eğitim verilince diğer yarışçılardan daha çok potansiyel taşıdıklarını çünkü aslında binlerce kez yarıştıklarını anlattığı bir sunum yapıyor ve iyi bir eğitmen ve takım koçu bulursa projeyi onaylatma sözü veriyor. Eski bir Le Mans 24 yarışçısı olan yarış şefi ve baş mekaniker olan Jack Salter’ı bulması ile filmimiz tam olarak başlıyor.

Jack Salter, eski moda bir yarışçı olması sebebiyle simülasyon yarışçılarına inanmıyor onları oyun bağımlısı bir grup ergen olarak görüyor. Bunun için onları fazlasıyla zorluyor. Eğitim ve elemeler esnasında Jack’i hırsı ve araba bilgisi ile etkileyen Jann yarışçı olmaya adım adım yaklaşıyor. Burada sergilenen hırslı ve yetenekli yeni yetme ile eski kafa bilge mentor uyumu ve yansıması gerçekten izlenmeye değer.

Filmin en güzel sekanslarını da bu mentor-öğrenci sekansları sağlıyor gaza getirici ve ilham verici sahnelerde duygu yoğunluğunu iki oyuncu çok güzel yansıtıyor.

Jann adım adım insanları etkileyip kendini yarış dünyasına kabullendirmeye çalışıyor. Film burada ne kadar yetenekli olsa da konsol oyuncularının yarışçılara kıyasla eksik yönlerine dikkat ediyor ve bize farkı net olarak gösteriyor. Jann aslında hem kendini ailesine hem yarış dünyasına ispatlamaya çalışırken aslında koca bir oyun dünyasını ve sürücü lisansını alıp anlaşmaya çalıştığı Nissan’ı temsil etmenin ağırlığını hissetmeye başlıyor.

Yarışmanın sadece hızlı araba sürebilmek olmadığını kazanmak, kaybetmek, kaza yapmak ve ölümün ne kadar yakın olduğunu birinci elden tadıyor. Potansiyeline ikna ettiği Jack burada Jann’ı eğitmeye ve yarışlara alıştırmaya devam ediyor. Jann’ın oyunda çok iyi olsa da kimi yarışta sonuncu kimi yarışta 9. kimi yarışta 15. oluyor. Eğer direkt kazanmaya oynasa gerçekçiliğini yitirirdi. Adım adım yükselmesi ve mücadelesi daha izlenmeye değer. Jann ne kadar kendini geliştirse de hata yaptığı anda bir konsol oyuncusu olarak önyargıları kendi mühendis ekibinden bile yüzüne çarpmaya başlıyor. Bu önyargılar o kadar büyüyor ki Nissan kendini son bir kez daha kanıtlamasını istiyor hem de dünyanın en zor yarışı olan Le Mans 24’te.

Bu noktada simülasyon yarışçılarının desteğini alan Jann, elemelerde rakip olduğu iki arkadaşı ve adım adım ikna ettiği insanların da desteği ile tarihe adını yazdırmak için son bir kez yarışıyor.

Gerçek ve ilham verici hikayenin işlenişi ve sunumu bize filmi izlettiren asıl etken. Jann simülasyonda yarışırken kendini arabada hissetmesi ve arabanın içindeyken simülasyonu gözünde canlandırması yaşadığı ikilemi ve motivasyonunu çok güzel yansıtıyor. Gerçekten yarışma tecrübesi olmasa da binlerce saat yarışması yarış çizgilerine alışması hatta onları kendi tarzıyla bükebilmesi seyir zevkini ve yarış sahnelerini inanılmaz izlenebilir hale getiriyor. İnsanlar kendilerini bu bir oyun diye motive ederken Jann’ın gerildiğinde bu sadece bir oyun diye kendini motive etmesi gerçekten filmde nelere dikkat edildiğini ve karakterlerin ne kadar güzel kurulduğunu bize hissettiriyor. Senaryo matematiği her zaman tutan Joseph Campell’ın kahramanın sonsuz yolcuğu formatına birebir uygun ilerliyor. Maceraya çağrı, maceranın reddi, yaşlı bilge (Jack Salter), sınavlar, müttefikler, düşmanlar gibi 12 etmenin hepsi filmde mevcut.

Yarış sahneleri ve yarış esnasında yapılan aksiyonlar Gran Turismo’yu izlediğim en iyi yarış filmlerinden birinden biri yapıyor bile. Yarış esnasında gerçek ile simülasyon arasındaki geçişler alışılmışın dışında ve izlemesi keyifli. Bazı yarışlarda müzik ve o an verilen duygunun etkisi ile nefesimi tuttuğum ve Jann kadar gerildiğim anlar oldu. Estetik arabaların sunumu araba severlerin beğenisini kazanacağına eminim. Bunun yanında karakterlerin kendine has hareketleri var Jack’in walkman kullanması Jann’ın rahatlamak için Kenny G dinlemesi hatta Jack odaklansın diye yarış esnasında radyodan Kenny G açması tatlı ve gülümseten sekanslardandı.

Müzik olarak gaza getirici popüler müzikler tercih edilirken yarış sahnelerine uygunluğu ile benim beğenimi fazlasıyla kazandı. Duygu yoğunluğu-ışık-müzik-sahne uyumu sizi de duygu yoğunluğuna sokuyor ve bu sahneler doğal, yüksek ve hisli yansıtılıyor.

Gerçek hikayeye doğrudan bağlanan film tatmin edici bizi sevindirici coşkulu bir finalle bitiyor ve gerçek hayatta Jann’ın hayatından bilgiler sunuyor. Yine gülümseten noktalardan biri de ünlü yarışçının filmde kendi dublörlüğünü yapması ve yaşadığı anların sahnelerini tekrar yaşamasıydı. Bu arada Jann hala Kenny G dinliyor.

Toparlayacak olursak, Gran Turismo sadece bir yarış ya da oyun filmi değil. Bir yanda amacı olan bir gencin bir yanda yarım kalmış bir adamın kendilerini ispat etme meselesi. Yarış sahneleri ve heyecanıyla sizi etkileyecek iyi bir hikayeyi bize hisli bir şekilde anlatan kaliteli bir yapım.

Gran Turismo: Simülasyondan Gerçeğe Bir İspat Hikayesi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...