Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriBlitz: Yıkımın ve Umudun Ortasında Bir Çocuk

Blitz: Yıkımın ve Umudun Ortasında Bir Çocuk

Yazar: Erkan Akmaz
Blitz: Yıkımın ve Umudun Ortasında Bir Çocuk

Blitz; 12 Years a Slave, Hunger gibi tarihî drama filmleriyle tanıdığımız yönetmen Steve McQueen’in son filmi olarak, 2024 yılının sonlarında izleyiciyle buluştu. McQueen’in yine tarihî-savaş temalı bir yapımı olan Blitz’in başrollerinde Saoirse Ronan, Elliott Heffernan, Harris Dickinson gibi isimler bulunuyor.

Steve McQueen, bu filminde de filmografisindeki diğer yapımlardan çok da farklı olmayan bir şekilde, pek çok toplumsal ve politik meseleyi bireysel hikâyelerle harmanlamayı tercih ediyor. Tarihsel olayları kendi politik yaklaşımıyla kurgulaştırmayı seven McQueen; ırkçılık, işçi sınıfı, kadın emeği, toplumsal dayanışma gibi konuları, II. Dünya Savaşı’nın kimi acıklı yönleriyle birlikte küçük bir çocuğun ve bir annenin perspektifinden aktarıyor. Savaşın zalim ve acımasız tarafıyla nasıl bir toplumsal tahribat yarattığını olabildiğince gerçekçi şekilde ele alan filmin, günümüz dünyasındaki yakın örnekleriyle önemli ölçüde örtüştüğünü görebildiğimizi söylemek mümkün. Anlattıklarıyla, gösterdiği örneklerle günümüzde Filistin’de de olduğu gibi pek çok coğrafyada yaşanan acıları bize hatırlatmayı başarıyor. Bu gerçekliği bize göstermek ve anımsatmak açısından geçer not alabilecek filmde, konular ve temalar arasındaki bağlantıların kopukluğu ve yüzeyselliği ne yazık ki göze çarpıyor; bu sebeple de McQueen’in filmografisinde kendisine alt sıralarda yer bulacak gibi görünüyor.

Blitz kelimesi, Almanca’da “yıldırım savaşı” anlamına gelen blitzkrieg ifadesinden geliyor. Bu ifade ise, Nazi Almanyası’nın II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’deki pek çok şehir ve kasabayı bombardımana tutmasıyla ilgili. Bu saldırılardan ise en çok çocuklar etkileniyor. Nitekim filmde de bu gerçeklikle orantılı olacak şekilde hikâye, 9 yaşındaki George’un yaşadıkları üzerinden yansıtılıyor. Hikâye, savaşın yıkıcılığının zirve noktasına ulaştığı dönemlerde, Londra’da annesi Rita, kedisi Olly ve büyükbabasıyla yaşamını sürdüren George’u merkezine alıyor. Almanların saldırıları öylesine şiddetli bir noktaya evriliyor ki, İngiltere’de bu bombardımanlardan etkilenmemeleri amacıyla çocukların daha güvenli bölgelere tahliye edilmeleri kararlaştırılıyor. Şehirdeki diğer ebeveynler gibi, Rita da bu tehlikelerin pençesinden uzak tutmak adına oğlu George’u Londra’dan göndermek zorunda kalıyor. George ise kesinlikle annesinden ve evinden ayrılmak istemiyor; annesine öfke duyacak şekilde yola çıkıyor. Savaşın zorlu ve karanlık yüzüyle en çok çocukların yüzleştiği gerçeğini bu bakımdan son derece etkileyici yansıtmayı başarıyor Blitz.

McQueen, hikâyesinin ana eksenine savaşın, çocuğun ve annenin gözünden yansımalarını belgesel gerçekliğinde oturtmayı seçiyor. Hikâyenin devamında George, bindiği trenden bir süre sonra kaçmayı başarıyor ve asıl serüven bu noktadan sonra başlıyor. Bir geri dönüş hikâyesine dönüşen Blitz’te George, dönüş yolunda birçok zorlu maceradan ve acıdan geçmek zorunda kalıyor. Bunlardan habersiz olan Rita ise gündelik yaşantısına dönüyor. Tamamen kadınların çalıştığı bir silah ve mühimmat fabrikasında işçi olarak çalışan Rita, bir gün oğluna tekrar kavuşacağı ümidiyle günlerini geçiriyor.

McQueen, Rita üzerinden işçi sınıfının yaşadığı zorlukları, toplumsal dayanışmayı ve kadınların o dönemlerde karşılaştığı sorunları da ele almayı tercih ediyor. Diğer filmlerinden de alışık olduğumuz şekilde, oldukça fazla politik ve toplumsal temayı sentezlemeyi amaç edinse de, McQueen bu filminde bunları pek de organik şekilde bir araya getirmeyi ve bağlamayı başaramıyor. Konular arasındaki bağlantıyı oturtamadığı için bir alakasızlık ortaya çıkıyor. Ayrı ayrı bakıldığında, anlatmak istediği her şeyi aslında belli ölçüde gerçekçi ve dramatik bir yapıyla, duygularımızla bağ kurdurarak ifade edebiliyor olsa da, bütüne bakıldığında bu uyumsuzluk göze batıyor.

Geçmişe dönüşlerle George’un babası ile Rita arasındaki ilişkiye vakıf oluyoruz. George’un babası Marcus siyahi bir adam ve dolayısıyla George da siyahi kökenli, melez bir çocuk. Başlangıçtan itibaren, tıpkı babası Marcus gibi George’un da – başta akranları olmak üzere – beyazlar tarafından maruz kaldığı ırkçılık ve ayrımcılık dile getiriliyor Blitz’te.

Bu noktada filmdeki olumlu yönlerden biri ise, bu zamana dek tam olarak siyahi kimliğine olan aidiyetini fark edememiş ve benimseyememiş olan George’un, özellikle Londra’ya geri dönüş yolculuğunda tanıştığı ve sıkı bağ kurduğu Ife adındaki siyahi sivil savunma çalışanı ile yaşadıklarıyla, bunun dışında şahit olduğu durumlarla bu siyahi kimlik bilincine erişmesini adım adım, son derece doğal ve etkileyici şekilde sunuyor oluşu. Bu karakter gelişiminin, aşama aşama ve olması gereken hızda ve biçimde olduğunu söyleyebiliriz.

İngiltere’de o dönemdeki siyahi ırkçılığını ve sömürgecilik mirasını ortaya koymak konusunda da bir hesaplaşmayı tartışmaya açıyor McQueen.

Blitz: Yıkımın ve Umudun Ortasında Bir Çocuk

Blitz: Yıkımın ve Umudun Ortasında Bir Çocuk

Film, daha ilk sahnesinde yangınların pençesindeki Londra’da, itfaiyecilerin kontrol edemediği bir itfaiye hortumuyla bize büyük bir kaosun yaşanacağı ön bilgisini verdiğini görebiliyoruz. Nitekim süre geçtikçe ve George’un yaşadığı olumsuzluklarla bu durumun haklılık payı da ortaya çıkıyor.

George’un bu çetrefilli mücadelesinde McQueen, anlatım diline imgesel ve hayali geçişleri de ekliyor. Bir çocuğun savaşın ortasındaki ruh hâlini betimlemesi açısından etkili bir yöntem tercih ediliyor. Bu noktada, filmdeki gerilimi de giderek artacak şekilde yansıtmak planlanıyor. Her ne kadar filmdeki çatı anlatımı pek benimseyemesek ve bize jenerik görünüyor olsa da, sahnelerdeki gerilimli anlatımın izleyiciyi filme çekmeyi başardığını söylemek mümkün.

Bu gerilimli yapının üzerine bir de Hans Zimmer’ın sert, çarpıcı ve kusursuz müzikleri eklenince, dikkat çekici sahneler ortaya çıkıyor. Savaş hâlinin, bombaların patlayışının ve bir şehrin yanıp küle dönüşünün olabildiğince dramatik ve gerçekçi gösterildiğini ifade edebiliriz.

Bu noktada bir de şuna parantez açmak gerekiyor: Blitz’te yalnızca bir savaş portresi gösterilmiyor; savaşın doğurduğu sonuçlar olarak pek çok suçun işlenebildiği ve toplumsal dayanışmanın ne kadar değerli olduğu da aktarılıyor. Burada toplumun da kendini sorgulaması gerektiği, vicdan ve merhametin önemi ortaya çıkıyor.

McQueen, anlatım tarzı olarak abartıdan uzak, sade ancak çarpıcı sahneler kurgulamaya çalışıyor. Bunu yaparken duygusal yoğunluğu da ölçülü şekilde yansıtmayı başarıyor. Özellikle George’un yer aldığı sahnelerde bu yaklaşımı net biçimde görmek mümkün.

Bu noktada bir olumsuz yön olarak, sahneler ilerledikçe hikâyenin gidişatının oldukça kestirilebilir hâle gelmesi söylenebilir. Temaların dağınık ve bütünden kopuk şekilde oluşturulmasına ek olarak tahmin edilebilir bir ilerleyiş de filme çelme takıyor.

Filmde birçok tema işlenmeye çalışılıyor olsa da, McQueen geri planda daha örtük bir anlam katmanı da sunuyor: Filmin hem açılışında hem de kapanışında siyah beyaz olarak ekrana yansıtılan papatyalar. Bu simgesel detay üzerinden McQueen, savaşın ve toplumsal yıkımın ortasında umudun hâlâ var olduğunu, ancak bu umudun oldukça kırılgan olduğunu ifade ediyor.

Blitz’te ayrıca ayrı bir parantez açılması gereken bir unsur daha var: George’a hayat veren Elliott Heffernan’ın performansı. Yalın ama duygusal yoğunluğu yüksek ve son derece vurucu bir oyunculuk sergiliyor. Bu performans, filmin temposunu ve atmosferini belirgin biçimde yukarı taşıyor.

Bir diğer dikkat çeken oyuncu ise Rita’yı canlandıran Saoirse Ronan. Yeni jenerasyonun en yetenekli isimlerinden biri olan Ronan, Blitz’te de performansıyla hayal kırıklığına uğratmıyor ve filmografisine bir başarılı canlandırma daha ekliyor. Her iki oyuncu da karakterlerinin yaşadığı psikolojik buhranı son derece doğal ve içe işleyen bir oyunculukla izleyiciye yansıtmayı başarıyor. Dolayısıyla her iki performans da takdiri hak ediyor.

Bu filmde Steve McQueen, yine politik ve tarihî bir hikâyeyi anlatmak ve bu çizgide ilerlemek niyetinde. Savaşın, siyahi kökenli melez bir çocuğun perspektifinden; ırksal, toplumsal ama aynı zamanda bireysel yönleriyle ele alındığı, anlatılmak istenenlerin tam anlamıyla etkileyici ve derin bir bütünlük kazanamadığı ancak anlatım diliyle izleyiciyle olumlu bir bağ kurabildiği bir yapım olarak karşımıza çıkıyor Blitz. Seveni olabileceği gibi, sevmeyeni de oldukça fazla olabilecek bir film olduğunu söylemek mümkün.

Blitz: Yıkımın ve Umudun Ortasında Bir Çocuk

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...