True Spirit: İlham Verici Bir Yolculuk
Bugün sizlerle gerçek bir hayat hikayesini anlatan True Spirit filmini konuşacağız. 3 Şubatta Netflix’de yayına giren film Avustralya yapımı bir film ve Avustralya’dan dünyaya yayılan bir hikayeyi anlatmakta.
Jessica Watson dünyanın etrafını tek başına ve bir yelkenliyle dolaşan en genç insan olarak tarihe geçmiş biri. Filmde de bu ilham verici yolculuk anlatılmış. Daha bebekliğinde okyanusa olan ilgisini keşfetmiş ve Jesse Martin’in hikayesini okuyunca bu hayale sahip olmuş. Jesse Martin on yedi yaşında yelkenliyle dünyayı yalnız dolaşan en genç kişiydi. Ta ki Jessica bu rekoru 2009 yılında on altı yaşındayken kırana dek.
Jessica Watson’un hikayesinin anlatıldığı başka filmler de yapılmış ancak hiçbirinin bu kadar yankı uyandıracağını düşünmüyorum. Bunun sebebi ise sosyal medyanın bu filmin yayılmasında etkili olacağını düşünmem. Bu sayede Jessica Watson’un hikayesi insanları yeniden büyüleyebilecek.
Filmin yönetmenliğini Sarah Spillane yapmış. Kendisinin daha önce herhangi bir işini izlememiştim. Ama bence bu filmde başarılı bir iş çıkarmış. Hikayenin gerçekliğini elinden geldiğince bozmamış ve hikayenin içine Jessica’nın ailesini de ekleyerek daha geniş bir bakış açısı sunmuş.
Başrolümüz Jessica Watson’ı filmde Teagan Croft canlandırmış. Kendisini “Titans” dizisinin Rachel’ı olarak tanıyoruz. Bu rolün altından başarıyla kalktığını söyleyebilirim. Özellikle teknede depresyonda olduğu anları çok başarılı bir şekilde yansıtabilmiş. Ayrıca mimiklerinde de karakterinin tutkusunu hissedebildiğimiz bir performans sergilemiş. Diğer karakterlerimiz yan karakter ve tipleme olarak yaratılmış ama hepsinin doğru zamanlarda ve doğru miktarda kullanıldığını düşünüyorum. Anna Paquin, Jessica’nın annesini canlandırmış. Kendisi “The Piano” filminde on bir yaşında rol almış ve bu rolüyle de En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscarını kazanmıştır. Cliff Curtis filmde Jessica’nın antrenörünü canlandırmıştır. Kendisi “Collateral Damage”, “The Dark Horse”, “Whale Rider” gibi birçok filmlerde rol almış başarılı bir oyuncudur. Josh Lawson ise Jessica’nın babasını canlandırmıştır. En bilinen rolü “Mortal Kombat” filmindeki rolüdür.
Tip olarak adlandırabileceğimiz diğer kişiler ise Jessica’nın ablası, erkek kardeşi ve küçük kız kardeşiydi. Filmde onların hikayesi anlatılmıyor daha çok Jessica’ya destekleyici unsurlar olarak kullanılıyorlar. Bu tiplerin arasında en beğendiğim ise küçük kardeş Hannah oldu. Kendisini oynayan minik oyuncu bence çok başarılıydı. Alaycı bir tavrı vardı ve filmde basın çalışanlarına karşı bu alaycılığını çok ölçülü ve etkileyici bir şekilde kullanmışlar. Bu da izleyiciye gülümseyip rahatlayabileceği bir alan vermiş.
Kısaca müziklere de değinmek istiyorum. Filmin müzikleri ile Santi Lawson ilgilenmiş. Bence çok da başarılı olmuş. Heyecanlandıran, güçlendiren, motivasyon sağlayan bir müzik alt yapısı kurmuş. Özellikle de filmin sonu için seçilen şarkının çok uyumlu olduğunu düşünüyorum.
İşin biraz da görüntü tarafından bahsedelim istiyorum. Film denizde geçiyor ve biz yolculuk boyunca harika manzaralara rastlıyoruz. Jessica ile beraber yaşadığı güzel ve korkutucu anları biz de yaşıyoruz. Gün doğumları, batımları, yunusların yüzüşü, balinalar ve daha niceleri, hepsini izlemek oldukça keyif verici. Ama bir de işin korkutucu kısmı var. Koca dalgalar, dinmek bilmeyen rüzgarlar gibi. Jessica bunların hepsiyle tek başına mücadele etmek zorunda.
Tüm bunların dışında bir de durgunluk zamanı var. Günlerce rüzgarın esmediği, hayatın aynı sıradanlık içinde, hiçbir ilerleme kaydetmeden geçtiği günler. Bence bunlar Jessica için fırtınadan bile daha zordu. Tek bir adım bile ilerlemediği ve hatta gerilediği günler. Aslında bu yolculuk hayatın kısa bir özeti gibi bakıldığında. Güneşli, güzel günler de var fırtınalı, üzücü zamanlarda ya da sıradanlaşmış, akıp gitmeyen saatler.
Aslında bu hikayede görüyoruz ki hepsi bize bir şeyler öğretiyor, kendimizi tanımamızı sağlıyor. Filmde en sevdiğim replik Ben karakterinin şu repliği oldu; “Doğaya karşı değil doğa ile birlikte çalış.” Jessica’da bu tavsiyeye uydu ve başardı.
On altı yaşında genç bir kız hayalleri için savaştı, çok çalıştı ve ailesinin de desteği ile başardı. Dünyaya hayallerinin peşinden koşmaları için ilham verdi. Şimdi Jessica kocaman bir kadın ve hala tutkunu olduğu denizden vazgeçmedi. Hikayelerini anlattığı iki kitap çıkardı. Ona “yapma, çok riskli” diyenleri dinlemedi ve hayalinin arkasında durdu, kendine güvendi. Ama bunu yaparken de kendini tanıdı, doğayı tanıdı ve doğanın üstünlüğünü kabul edip kendini ona teslim etti.
Aslında bu yolculuk klişe olabilir ama her klişe kötü demek değildir. Akışına bırakmayı, duygularımızı kabul etmeyi, hayal etmeyi anlatan bir klişe nasıl kötü olabilir ki. Bu film kesinlikle güzel ve iç ısıtıcı bir film olmuş. Ailece izlemek ve örnek almak için mükemmel bir seçim. Ama asıl mükemmel olan bunu başaran genç kadın. Her gencin hayallerine ulaşabilmesi dileğiyle. İyi seyirler.
True Spirit: İlham Verici Bir Yolculuk