Noise (Ruido): Sessiz Kalma
Kısa bir süre önce Netflix’te yayınlanan Noise, bağımsız bir film olarak karşımıza çıkıyor. Filmin yönetmenliğini üstlenen kıdemli film yapımcısı Natalia Beristain, aynı zamanda Diego Enrique Osorno ve Alo Valenzuela ile birlikte endemik kadın cinayetlerini konu alan, 2019 belgeseli Nosotras’ın kurgusal muadili olan Noise’un senaryosunu kaleme alıyor.
Noise, bir annenin kızının kaybolmasını ve kızının başına gelebilecek ihtimallerle acı çekmesini ve kendi adaletini sağlama çabasını anlatıyor. Film sosyal, kişisel ve politik konuları kapsayan gerçek hayatta karşılaşabileceğimiz ve birçok insanın karşılaştığı problemleri sürükleyici bir şekilde aktarıyor ve güzel oyunculuklar sayesinde güçlü bir dram olmayı başarıyor.
Filmin ilk dakikalarında Julia (Julieta Egurrola) ile aşırı yakın çekimde tanışıyoruz. Anlamlı ama çok yorgun bir yüzü var. Arkadan gelen boğuk seslerle ana karakterin ruh halini az da olsa hissedebiliyoruz.
Olay örgüsünde yine Julia’yı takip ediyoruz. O bir anne, tıpkı eşleriyle savaş halindeki bir bölgede şiddetin birçok biçiminden etkilenen anne ve kadınlar gibi. Julia burada kızı Gertrudis’i (Gert) arar ve böylece aynı amaç için toplanan farklı kadınlarla ve onların çeşitli mücadeleleriyle tanışmış olur. Bu mücadeleye hem kızı hem de diğer kadınlar için katılmaktan kendisini alıkoyamaz.
Film bize baştan sona üzücü ve bir o kadar da ayıltıcı bir etki veriyor. Julia’yı yolculuğunda ne kadar çok takip edersek, durumu o kadar çileden çıkıyor. Yetkililer onun ve onun gibi diğer kimsesiz annelerin sessiz kalmasını tercih ederken destek grubundaki kadınlar gürültü yapıyor. Bu adalet mücadelesinde bir yandan olanlara üzülüyor, bir yandan yetkililere sinirleniyor ve bir yandan da Julia bu işi çözsün diye heyecanla bekliyoruz.
Film ilerledikçe, ana karakterimiz Julia, yolsuzluğun ve açgözlülüğün hüküm sürdüğü, insan hayatının değersizleştirildiği, parası olanın güçlü olduğu bir dünyanın derinliklerine iner.
Julia katıldığı destek grubunda, kaçırılma ve kayıp olayları hakkında yazan bir gazeteci olan Abril (Teresa Ruiz) ile tanışıyor. Abril’in, Julia’yı kızını bulabilmesine yardım edebilecek bir avukata götürmesiyle filme aksiyon ve heyecan ekleniyor.
Noise’ı benzersiz ve etkili kılan şey, Julia’nın yaşadığına benzer pek çok hikayeye yer vermesidir. Yönetmen, izleyiciye kendisinin de o ‘’pek çok kişiden biri’’ olduğunu dokunaklı bir şekilde hatırlatıyor. Julia gibi umutsuzca cevaplar arayan başkalarıyla tanışıyoruz. Film boyunca özellikle de son sahnelerde, bir ihtiyaç anında kadınların bir araya gelip birbirlerine yardım ettiğini görüyoruz. Bu dayanışma duygusu çok güzel veriliyor ve ortaya dramatik sahneler çıkıyor.
Noise’un güçlü taraftarından birisi de sahnelerde ışığın ve çekim açılarının çok iyi ayarlanmış olması. Dramatik sahnelerde daha depresif soğuk renklerin olması, o havayı bize de hissettiriyor. Özellikle eylem sahnelerindeki ışıklandırma ve mor spreyler oldukça etkileyici sahneler ortaya koyuyor.
Özetlemek gerekirse film bizlere başarılı bir dram sunuyor. Hikaye başlarda durağan ilerlese de seyirciyi sürüklüyor ve sonunda aksiyon kazanıyor. Kadın cinayetleri, kadına şiddet, cinsiyet eşitsizliği, adam kaçırma gibi insanlık dışı suçlara ses çıkaran bir film. Dünyada birçok kayıp insanın olduğunu ve bu insanların ailelerinin yaşadıkları mağduriyetleri de bize hatırlatıyor. Sayıların önemsizliğinin vurgulanması, filmin en güzel taraflarından birisi. Noise, bize önemli olanın kaç kişinin kayıp olduğu değil, insan olduğunu bize söylüyor. Sanırsam filmin sonunda Julia’ya, Abril’e ve Ger’ ne olduğunu göstermemelerinin bir sebebi de bu ana düşünce ve konuyu daha genel bir kesime yaymak. Ama ben yine de filmin sonunda bu karakterlere ne olduğunu kesin bir şekilde görmek isterdim. Bir yandan da filmin böyle kayıp ve belirsiz bir sonu olması, yakınlarını bulamayan insanlar nasıl bir sona ya da bilgiye kavuşamıyorsa, bizim de bu filmde karakterlerin sonları hakkında bilgiye ulaşamıyor olmamız güzel bir mesaj olabilir.
Noise (Ruido): Sessiz Kalma