Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri The Menu: Zengin Cezalandırmalı Bir Katarsis

The Menu: Zengin Cezalandırmalı Bir Katarsis

Yazar: Tülay Arslan

The Menu: Zengin Cezalandırmalı Bir Katarsis

Evet saygıdeğer okurlar, bugün burada Menu (2022) filminin bol spoiler içeren inceleme yazısı için toplanmış bulunmaktayız. Övecek ve yerecek çok şey var ama hepsinden önce Ralph Fiennes beyefendiyi performansından ötürü bir alkışlamak istiyorum. Nicholas Hoult tüyleri diken diken eden bir performans sergilediğinden ona da bir alkış alalım. Anya Taylor-Joy’un yetenekli bir oyuncu olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım ama kendisi maalesef burada benim için Split (2016) filminde sergilediği oyunculuğun üzerine çıkmayı başaramadı. Daha kötü değildi kesinlikle ama sorun şu, tıpatıp aynıydı! 2016’da Split’teki Anna’yla 2022’de Menu’deki Anna tamamen aynıydı. Ayrıca kendisini benzer projelerde gördüğümüzde genelde hep “sağ kalan” kişi olduğundan sürpriz bir şey yaşanmıyor. Onu ekranda gördüğümüz anda biliyoruz ki sağ kalacak. Bu da can sıkıcı başka bir detaydı.

Şimdi müsaadenizle yıllar sonra bile övgüyle anılacak teknik detaylardan bahsetmek istiyorum. İnanılmaz güçlü ışık tasarımı ve göze hitap eden renk paletiyle her şey mükemmeldi! Restoranın minimal tasarımı, renkler sayesinde tehditkar bir atmosfere kavuşmuştu. Seyirciyi ekrana kilitlemeyi başaran da bu tehditkar atmosferin tetiklediği meraklı gerginlik hissiydi bence. Bu bakımdan çok başarılı bir yapımdı. Yönetmenin film akışı içindeki tasarımı, her bir “yemeği” Şef Slowik’in titizliğiyle ayrı ayrı “sunmak” için jenerikle desteklemesi hoş bir detaydı.

Gelelim konusuna. Birçok eleştirmen filmin “zengin sınıfın günah çıkarması” temasını taşıdığını söylese de ben buna katılamayacağım. Bu film tam tersine alt sınıflara “Bakın zengin olmaya özeniyorsunuz ama para insanı bu kadar düşürüyor işte. Hiçbir şeyle nasıl tatmin olamadıklarına, ne kadar mutsuz ve anlamsız yaşadıklarına bakın.” mesajı göndererek, şu küresel kriz ortamında zenginlerin konumunu güvenceye almaktan başka bir şeye hizmet etmiyordu bence. Ekonomik ve sosyal okumasını işin eğitimini almış arkadaşlara bırakarak, nacizane söyleyebilirim ki şu günlerde global ekonomik kriz yüzünden dünyanın her yerinde sınıflar arasında bir uçurum oluşmaya başladı. Hollywood gibi insanları yönlendirmesiyle meşhur bir “oluşum”un da bu amaca hizmet eden çok yapımını göreceğiz daha. Bknz. Parazit filmi’nin misyonu da çok farklı değildi “Zengin düşmanlığı yapmayın!”

Şimdi bahsettiğim argümanları filmin konusu bağlamında açıklamak istiyorum. Hikayenin başında, aralarındaki ilişkinin türünü tam olarak söyleyemediğimiz bir çift görüyoruz. Katılacakları süper pahalı etkinliğe o kadar ilgisiz ki, süper heyecanlı erkek karakter tarafından ilgisizliği yüzünden azar bile işitiyor. Hikaye ilerledikçe, filmdeki gerilimin bu umursamaz kadın üzerine kurulduğunu fark ediyoruz ve sona adım adım yaklaşırken elbette bunun da bir tesadüf olmadığını görüyoruz. Karakterimiz Margot, aslında bir fahişe. Etkinliğe de başka bir zengin kadının yerine katılıyor. Yani aslında orada olmaması gerekiyor. Yıllarca hizmetleriyle bir türlü tatmin edemediği zengin sınıftan intikam almak isteyen Şef Slowik ise bir zamanlar kendisinin de mensup olduğu alt sınıftan gelen bu kızla ne yapacağını bilemiyor. ikili arasında şöyle bir diyalog geçiyor. Şef Slowik kızın bir fahişe olduğunu anladığını, burada olmaması gerektiğini söyledikten sonra hizmetlerinizi sunmaktan keyif alıyor musunuz, diye soruyor. Kız evet, buna alışkınım diye cevapladıktan sonra aynı soruyu kendisine yöneltiyor. Ama tavrı, Şef Slowik’in de bu insanları durmadan memnun etmeye çalışan bir fahişe olduğunu ima ediyor. Şef beklenenin aksine, bu imaya kızmıyor bile. Hatta imayı kabul ediyor ve evet seviyorum ama uzun zamandır kimseye yemek yapma isteğim yoktu, diyor. Sosyal konumunu kabullenmiş ve hatta bununla bir sorunu olmayan kadın karakter Margot’a karşılık, aynı sosyal konumdaki varlığını artık daha fazla sürdüremeyen Şef Slowik. İkisinin arasındaki fark şu, Margot yaptığı işte aynı konumda memnun görünüyor ama sonraki sahnelerde görüyoruz ki Şef Slowik aslında basit bir hamburgerci olarak başladığı bu sosyal statüde çok fazla basamak atladı ve “günahkar zengin sınıfa” yaklaştı. Film, şefin mutsuzluğunun temel sebebinin bu olduğunu ima ediyor: Sınıf atlamak!

Filmin devamında Margot’nun üzerine kurulu gerilim, bir bir diğer karakterlere sıçrıyor. Ve onların “zengin günahlarını” dinliyoruz. Bir fahişe olmasına rağmen en masumları Margot olarak lanse ediliyor. Çünkü kendisi zengin değil. Film evreninde en büyük günah kelimenin tam anlamıyla zengin olmak! Tortilla ekmeklerinde herbir karakter kendi günahının lazer baskıyla ekmekler üzerine işlenmiş haliyle yüzleşirken bu sahne de Margot için bir şey yok. Kasıtlı olarak bu derinlikten uzak tutuluyor.

Onlarca yıl sonra bile kompozisyonuyla konuşulacak şu final sahnesinden önce ise, Margot, akıllıca davranıp, şefin fakir hamburger ustalığı günlerine atıfta bulunan bir sipariş veriyor. Paket siparişi rica edip, sonunda mekandan çıkmayı başarıyor. Kalanlar kelimenin tam anlamıyla kızarmış marshmallowlara dönüşürken tek kurtulan Margot. Şef kendisi dahil herkesi öldürüyor. Bir tekneyle adadan uzaklaşmayı başaran Margot, havaya uçan zengin insanların alevlerini uzaktan seyrederken, mekandan çıkarken paket yaptırdığı hamburgerden bir ısırık alıyor. Hamburger Margot’unun sıkı sıkıya bağlı olduğu kendi düşük sosyal sınıfının bir temsili. Fahişe Margot, fakir olduğu için canını kurtarıyor ama tatminsiz zenginler ve onlara konum olarak yaklaşmış olan Şef Slowik hak ettikleri gibi cezalandırılıyorlar.

Özetle film, “Bakın zenginler de böyle insanlar işte. Paraları var ama mutlu değiller, tatminsizler. Burada da cezalandırılıyorlar. Yani özenilecek bir tarafları yok.” denilerek, alt sınıfa bir tür katarsis sunuyor ki, benim için filmin en büyük eksisi buydu. Kendi kurduğu eleştiri temellerini kendisi yıktı diyemem bence çünkü ilk sahneden itibaren filmin amacı da buydu. Margot dışındaki insanların ne kadar karikatürize olduğuna bir bakarsanız bana hak verirsiniz diye düşünüyorum. Fularlı gözlüklü, entel gurmeye eşlik eden acımasız gurme… Herkesin gözü önünde kendini öldüren şefe “Bu da performansın bir parçası.” diye inanmamaları… Siz bizim kim olduğumuzu biliyor musunuz, diye ortalığı her fırsatta ayağa kaldıran üçlü. Başarısız bir aktör ve onun bir nevi manajeri olan ve ondan para çalan eski sevgilisi…

Ne kadar karikatürize değil mi?

The Menu: Zengin Cezalandırmalı Bir Katarsis

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...