The Gray Man: Old School Aksiyon Sever Misiniz?
Netflix’te tanıtımları dönmeye başladığı andan itibaren kadrosu ve aksiyon sahneleri ile herkesin dikkatini çeken yeni bir film var The Gray Man. Ryan Gosling, Chis Evans ve Ana De Armas’ın çekirdek kadroyu oluşturduğu film yaratıcı ekibiyle de dikkat çekiyor Greaney’ın aynı adlı 2009 romanına dayanan, Christopher Markus ve Stephen McFeely ile birlikte yazılan yapımın yönetmenliğini ise son Avengers filmleri ve Kaptan Amerika Kış Askeri filmlerinden tanıdığımız Russo Kardeşler yapıyor.
CIA’nin Sierra isimli yeni bir programı ile tamamen suçlulardan oluşan yeni bir infaz birimi kuruluyor. Bu adamlara gri alanlarda çalışmaları için özgürlükleri vadediliyor. Gri alan ne demek? Hükümetin asla resmi olarak yapmadığı üstlenmeyeceği pis işleri yapılmasına gri alan, öldüğünde ise arkasından kimse üzülmeyecek insanlara da gri adamlar deniliyor.
Baş karakterimiz Ryan Gosling’in hayat verdiği Sierra 6 bu gri adamların altıncısı ve aslında en iyisi burada biraz 007 James Bond havası aldım hatta filmde bir sahnede buna gönderme yapıyor Sierra 6, “007’i almışlardı bende 6’yı seçtim” diyor. Fakat farklar var Sierra ekibi pis işleri başarıyla yapsalar da CIA tarafından üvey evlat muamelesi gören bir takım.
Ana hikâyemiz Sierra 6’ya verilen bir suikast görevinin ters gitmesi ve 6’nın öğrenmemesi gereken bazı gizli bilgileri öğrenmesi ile gelişmeye başlıyor. CIA içinde karanlık olayların döndüğünü öğrenen 6 bu bilginin peşine düşüyor ve bir noktadan sonra değer verdiği insanları korumakla karanlık işleri çözmenin arasında kalıyor.
Burada başarılı ajanımızı avlamak için tutulan paralı asker takımının başında biricik Kaptan Amerika’mız Chris Evans’ın canlandırdığı Lloyd Hansen var ve Lloyd tipik James Bond kötülerine çok benziyor. Felsefi konuşan, hiçbir ahlaki ilkeye sahip olmayan, zevk için kan döken, ortalığı dağıtmayı seven ve çok iyi giyinen bir kötümüz var. Kovalamaca başlandığı anda Lloyd’dan nefret ediyorsunuz çünkü gerçekten sinir bozucu bir karakter ki burada Chris Evans’ın oyunculuğuna değinmek lazım alaycı bir psikopatı çok iyi canlandırmış herkes onu Kaptan Amerika olarak tanısa da hiç gözünüzün önüne gelmiyor Bunda biraz da filmde sahip olduğu çirkin bıyığın etkisi olabilir. Sierra 6 ile günlük sohbetleri gerçekten eğlenceli hissettiriyor.
Ana de Armas’ın hayat verdiği Dani Miranda’dan da bahsedecek olursak bir noktada hikâyede kilit bir role sahip oluyor ve James Bond’un son filmindeki performansından sonra bence Ana de Armas kendini aksiyon filmleri için kanıtladı diyebilirim. Aksiyon filmlerine ve düvüş sahnelerine çok yakışıyor.
Biraz da ana karakterimiz Sierra 6’e değinecek olursak kendisi ahlaki değerlere sahip olmaması gereken eski bir suçlu hikâye ilerledikçe suçunu da öğreniyoruz. Fakat 6’nın çocuksu etik değerlere sahip olduğunu bizzat Lloyd’dan duyuyoruz. Belirgin huyları ve belirgin sözleri var bu da filmi ve karakteri akılda kalıcı hale getiriyor örnek verecek olursak sürekli karpuz aromalı sakız çiğniyor işler ciddiye binince de sakızı atıyor, ya da ölücül aksiyonun ortasında “bu benim için sıradan bir perşembe günü” diyor. Ryan Gosling’in alaycı ama ciddi yüz ifadesi de role çok uygun olmuş ciddi bir mimik bir anda alaycı bir bakışa dönüşebiliyor.
Hikâyede ara ara zaman atlamaları görüyoruz ki bu bize karakterlerin motivasyonlarını göstermek için kullanılıyor az ve öz kullanıldığı için ise kafamızı karıştırmıyor.
Aksiyon sahnelerinde alakız müzikler çalıyor bu da filme eğlence katıyor binayı roketatarla patlatırken güzel bir opera dinliyoruz. İlginç olan ise operanın yükseldiği yerlerde adrenalin de yükseliyor ve bize geçiyor. Aksiyon sahneleri bir iki sekans hariç gerçekçi ve acımasız Sierra 6 temel kimyayı kullanarak pek çok durumdan kurtulabiliyor. Dövüş sahneleri de akışkan ve gerçekçi Kaptan Amerika’nın dövüş koreografileri benzeyen bir tarz var ki bence gayet güzel ve tatmin edici. Sierra 6 başarılı bir ajan ama dayak yiyebiliyor ya da çok basit bir pusuya düşebiliyor. Trafiğe açık bir alanda koşarken arabaların üzerinden uçamıyor hatta çok güzel araba çarpabiliyor bu da size karakteri yakın hissettiriyor. Dövüş sahneleri şov olsun diye çekilmemiş herkes kavgayı gayet bitirmeye oynuyor sokak kavgası hissi var çünkü sahnedeki her alan ve her eşya kavgada silah olarak kullanıyor bu da size karakterlerin hayatta kalma içgüdülerine ve çabalarını iyi yansıtıyor. Kaptan Amerika’da da kullanılan bir başka teknik ise dövüş esnasında sağlam bir darbe vurulurken kameranın darbeye odaklanması ve darbe yönünde kısa ve keskin bir harekette bulunması bu filmde çok daha fazla kullanılıyor ve izlemekten daha çok keyif alıyorsunuz. Kovalamaca sahnelerinde ve mekan değişimlerinde drone çekimi kullanılıyor. Özellikle kovalamacalarda drone çekimi gayet hoş ve sürükleyici hissettiriyor.
Eleştireceğim bir şey ise hikâye özellikle çok yavaş ilerliyor çok fazla mekan değişiyor ve sürekli ana kavgaya başlayamıyoruz. Türkiye, Bakü, Viyana, Londra, Hırvatistan ve Bangkok gibi oradan oraya süren bir kovalamaca bizi ilk başlarda yoruyor. Basit bir hikâye ama havalı bir biçimde sunuluyor. Övmem gereken şey ise karakterler o kadar iyi bize anlatılıyor ki son dövüşü bir derbi maçı izler gibi bekledim.
Son olarak The Gray Man size biraz Jason Bourne, biraz James Bond biraz da John Wick’i hatırlatan kaliteli bir aksiyon filmi bu üç efsane karakterden de ilham alınan bazı yerler var ve siz bunu hissedeceksiniz. Filmin tatmin edici bir sonu var ve sizi şaşırtıyor. Film, eminim en azından aklınıza ilk gelen son gibi bitmeyecek.
The Gray Man: Old School Aksiyon Sever Misiniz?