Small Things Like These: Ufak Bir Kıvılcım Büyük Düzeni Bozmaya Yeter
Yılın ilk film festivali olan 11! kapsamında, bu yılın ilk filmlerini seyretmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bugünkü filmimizin adı (benim için de son filmim), 2024 yılının en çok konuşulan filmlerinden biri olan Small Things Like These, yani bizdeki çevirisiyle Böyle Küçük Şeyler. Yönetmenliğini Belçikalı yönetmen Tim Mielants’ın üstlendiği filmin başrollerini Cillian Murphy, Eileen Walsh, Michelle Fairley, Claire Dunne, Helen Behan ve Emily Watson paylaşıyor. Filmin yapımcıları arasında iki usta oyuncu, Matt Damon ve Ben Affleck yer alıyor. Film, işçi bir baba olan Bill Furlong’un, İrlanda’nın küçük bir kasabasının sakladığı sırları ortaya çıkarmasını ve bu esnada geçmişiyle yüzleşmesini anlatıyor. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan bu film, Emily Watson’a En İyi Yardımcı Oyuncu dalında Gümüş Ayı ödülü kazandırmıştır. Bunun yanı sıra Polonya’nın en önemli festivallerinden Camerimage’da Altın Kurbağa için yarışmıştır. Bu film, Türkiye’de Boğaziçi Film Festivali kapsamında prömiyerini yaptıktan hemen sonra, filmin Türkiye haklarının da sahibi olan Bir Film’in düzenlediği 11! kapsamında bir kez daha ülkemizde gösteriliyor.
Hikâyeyi tam olarak anlatmam gerekirse, film 1985 yılının İrlanda’sında geçiyor. İyi kalpli bir insan olan Bill Furlong (Cillian Murphy), çeşitli yerlere kömür ve odun dağıtan, Katolik kilisesinin kontrolünde olan küçük bir kasabada çok sevilen, çalışkan birisidir. Günün birinde kiliseye kömür dağıtmaya gittiği sırada, Bill Furlong’un hayatı, Katolik kilisesine zorla gönderilen bir kızı görmesiyle tepetaklak olur. Bundan sonra Bill Furlong hem geçmişiyle yüzleşir hem de aileyi, aile olmayı, sevgiyi, vicdanı ve yaşadığı evin sıcaklığını bir vicdan muhasebesiyle sorgular. Ancak bu vicdan muhasebesi, Bill’in zaman içinde Katolik kilisesini karşısına almasına sebep olur.
Hikâye, filmden çıktıktan sonra bile sizi sorgulatacak bir hikâye. Öyle bir hikâye ki bir insan olarak “normalleşme”, “itaat” ve “bağlılık” gibi kavramları sorgulamaya başlıyorsunuz. Film boyunca, İrlanda’nın soğuk ve taşlı bir taşrasında, itaat edilmesi ve sorgulanmaması gereken bir yerde gezerken, kiliseyi ve kasaba halkını sorgulamaya davet ediyor. Bunun dışında, daha detaylı bahsedeceğim ama şimdiden söylememde fayda var: Filmin bütün hikâyesi, filmdeki karakterlerin psikolojisinde, yüz ifadelerinde ve gözlerinde saklı. Dolayısıyla, filmi tam olarak anlayabilmeniz için, karakterlerin yüz ifadelerine pürdikkat bakmanız gerekiyor.
Filmi izlerken görsellik anlamında da bir soğukluk hissediyoruz. Solgun renk kullanımı, İrlanda’nın soğuk yanını ve dolayısıyla insanların soğukluğunu da ortaya koyuyor. Çekim açılarıysa filmi çok daha değerli hâle getiriyor. Orta ve uzak çekimlerde insanların acizliğini gösterirken, yakın planda ise insanların vicdan muhasebesini yansıtıyor. Özellikle yakın plan çekimler tam bir ders niteliğinde. Çünkü filmin özü, çoğu zaman kameraya yansıyan yüz ifadelerinde ve gözlerindeki anlamlarda gizli. Filmi yüz ifadelerini görmeye başladığınız andan itibaren filme daha da çok bağlanıyorsunuz.
Sesler, bu filmin olmazsa olmazlarından biri hâline gelmiş. Filmin ses tasarımı, hikâyeyi güçlendirecek kadar önem taşıyan bir unsur. Filmdeki tüm diyaloglar, kürek sesleri ve fırça sesleri bu filme çok ayrı bir ruh katıyor. Çünkü filmdeki diyalogları, bağırışları, fırça ve kürek seslerini duyduğunuz anda, siz ister istemez bu filmin gerilimine de dahil olmaya başlıyorsunuz.
Peki, oyunculuklar konusuna gelecek olursak, Cillian Murphy bu filmde gerçekten de binlerce övgüyü hak ediyor. Filmdeki her yüz ifadesinin ve her bakışının bir anlamı var. Vicdanını, merhametini, soğukluğunu ama aynı zamanda sıcakkanlılığını her açıdan mükemmel bir şekilde temsil etmiş. Ancak, filmde karısını oynayan Eileen Walsh’un da Cillian Murphy’den aşağı kalır yanı yok. Eileen Walsh, sessizliği ve tedirginliğiyle de sağlam bir performans sergiliyor. Keza Emily Watson’a da hakkını teslim etmek gerekiyor çünkü filmdeki baş rahibeyi oynayan Emily Watson, sıcakkanlı ama bir o kadar da soğuk bir rahibeyi başarıyla canlandırıyor. Bunun dışında, adını saymadığım birkaç oyuncu daha var; onların da hakkını yememek lazım.
İzninizle toparlamaya geçiyorum. Small Things Like These, bazen küçük merhametlerin, en ufak bir vicdan kıvılcımının bile büyük düzeni bozabileceğini, böylesine soğuk ama aynı zamanda sıcakkanlı bir dille anlatmış. İzledikten sonra arkadaşlarınızla “Vicdan” kavramını sorgulayacağınız bir film olmuş.
Small Things Like These: Ufak Bir Kıvılcım Büyük Düzeni Bozmaya Yeter