Killer Influence: Slasher ve Influencerlar
Merhabalar! Bu yazıda, Abel Danan’ın yönetmen koltuğunda oturduğu Killer Influence filmini inceliyoruz.
Son yıllarda moda olan influencer kültürünü slasher türüyle birleştirmeye çalışan bir Fransız yapımı. Hemen hikâyeyi özetleyerek başlayalım.
Yaz mevsiminin ortasında, baş kahramanımız Alex’in izole bir kır evinde arkadaşlarını ağırlamasıyla başlayan hikâye, canlı bir yayın sonrası ısrarcı bir takipçinin çıkagelmesiyle bir kâbusa dönüşüyor. Kâbus mu, tartışılır. Film, vaat ettiği korku dolu geceyi sunmada pek de başarılı değildi…
Filmin en güçlü yanı görsel dünyası. Kanlı sahneler ve yaratıcı renk kullanımı, belirli anlarda filme beklenmedik bir parlaklık katıyor. Abel Danan, bu türdeki ilk büyük yapımıyla dikkat çekmeye çalışmış. Ancak görsel yetenekleri, hikâye anlatımındaki eksiklikleri örtmeye yetmiyor tabii… Özellikle titrek kamera kullanımıyla sabit çekimlerin arasındaki geçişler, gerilimi artırmayı amaçlasa da bu tekniklerin etkili olduğu sahne sayısı oldukça sınırlı.
Görüntü yönetmeni Claire Mathon’un önceki çalışmalarından Portrait of a Lady on Fire’ı çok sevmiştim. Bu nedenle beklentim biraz daha yüksekti. Filmin renk paletleri ve mekân atmosferi gayet yeterliydi. Ancak slasher filmlerindeki vurucu anların bu görsellikle desteklenmesi gerekirken, burada görsellik adeta boşa harcanmış gibi hissettirdi. Filmin korkutması gereken sahnelerinde bile estetik kaygılar, gerginliğin önüne geçmiş.
Filmin karakter kadrosu çoğu zaman izleyiciyi kendinden uzaklaştıran ve rahatsız eden bir dizi influencer’dan oluşuyor. Alex’in (Marilou Aussilloux) yanı sıra arkadaşları, aşırı yüzeysel ve klişe diyaloglarla işlenmiş. Karakterlerin bu kadar karikatürize edilmesi, izleyicinin onlarla empati kurmasını neredeyse imkânsız hâle getiriyor. Filmin büyük bir bölümü, bu grubun iç çekişmeleri ve dramatik diyaloglarıyla geçerken esas olay olan “katilin saldırıları” filmin son 20 dakikasına sıkıştırılmış.
Oyunculuklara gelirsek, ekibin genel performansı ortalamanın altında. Duygusal yoğunluk gerektiren sahnelerde, özellikle Marilou Aussilloux’un rolü yeterince inandırıcı değil. Yan karakterlerden Ouidad Elma, dramatik abartılarla performansını göstermeye çalışıyor, ancak bu durum sahnelerin etkisini düşürüyor. Fransızca yerine İngilizce diyaloglar kullanılması, karakterlerin zaten yüzeysel olan derinliğini daha da bozuyor ve konuşmaların doğallığını kaybettiriyor.
Slasher filmleri genelde güçlü bir temaya ya da derin bir senaryoya ihtiyaç duymasa da Killer Influence, bu basitliği bile yeterince işleyememiş gibi geldi. Filmin en büyük problemi, katilin asıl sahneye çıkışını son dakikalara bırakması. İzleyiciye vaat edilen korku ve gerilim dolu atmosfer yerine, influencer’ların kendi arasında geçen sıkıcı ve gereksiz tartışmalarını izlemek zorunda kalıyoruz. Sanki gündelik hayatımızda bunlara hiç maruz kalmıyormuşuz gibi…
Yönetmen Danan, filmde sosyal medya eleştirisi yapmak ister gibi görünse de, bu eleştirinin derinleştiği bir noktaya ulaşamıyor. Eleştirdiği şeye dönüşmenin eşiğinde olduğunu bile söyleyebiliriz üzülerek… Karakterlerin insafsızca itici gösterilmesi, izleyiciyi sadece katilin onları öldürmesini bekler hâle getiriyor. Ancak, bu sahnelerin de sayısı ve yaratıcı çözümlemeleri o kadar sınırlı ki izleyici, bu beklentisi karşılanmamış hissederek filmi bitiriyor.
Fransız korku filmleri genellikle cesur ve sınırları zorlayan yapımlarıyla bilinir ve bu konuda oldukça zengin bir geçmişe sahiptir. Edgar Allan Poe’nun hikâyeleri, Grand Guignol gibi korku tiyatroları aracılığıyla korkunun sahnede fiziksel ve psikolojik bir deneyim olarak keşfedilmesine önayak olmuştu. Bu gelenek, Georges Méliès’in sinemaya öncülük ettiği kısa filmlerle devam etmiş ve modern Fransız korku sinemasında derin izler bırakmıştı.
Onu takip eden zamanlarda, 1955 yapımı Les Diaboliques ve 1960’ların ikonik filmi Les Yeux Sans Visage, gerilimi derin karakter çalışmalarıyla birleştiren yapımlardı. 2000’lerde Haute Tension ve Martyrs gibi filmler, slasher türünü daha da ileriye taşımış, aşırı şiddet ve duygusal yoğunluğu bir araya getirmişti.
Ancak Killer Influence, bu risk alma anlayışından tamamen uzak, güvenli sularda yüzmeye çalışıyor gibi görünüyor. Karakter derinliği, korku sahnelerinin çarpıcılığı ve yenilikçi bir bakış açısı gibi unsurların eksikliği, filmi türün hayranları için üzücü hâle getiriyor.
Killer Influence, influencer kültürüne yönelik eleştiriyi slasher türüyle birleştirme fikriyle yola çıkmış bir film. Ancak görsel açıdan etkileyici olsa da, senaryosu ve karakterleriyle izleyiciyi tatmin etmekten çok uzak. Fransız slasher geleneğinin sunduğu derinlik ve yenilikçilikle karşılaştırıldığında, bu yapımın yüzeysel ve eksik olduğu açık.
Eğer sadece renkli görseller ve birkaç etkileyici kanlı sahne için bu türü izliyorsanız, film sizi belki kısa süreliğine tatmin edebilir. Ancak, korku türünde daha doyurucu bir deneyim arıyorsanız, Fransız sinemasının daha önceki klasiklerine geri dönmek daha iyi bir tercih olacaktır. Abel Danan’ın ileride daha derinlikli bir yapımla geri dönmesini umarak Killer Influence’ı geride bırakıyoruz.
Mısırlar hazırsa yazıyı burada sonlandırıyorum.
İyi seyirler!
Killer Influence: Slasher ve Influencerlar