Mona Lisa Smile: Kendi Mutluluk Şeklini Bulmak Üzerine
Mona Lisa Smile, 1950’lerdeki kadınların toplum içindeki rollerini konu alan, yönetmenliğini Mike Newell’in yaptığı ve başrolünde Julia Roberts’ın yer aldığı 2003 yapımı bir filmdir.
Julia Roberts’ı ilk olarak Pretty Woman filminde izlemiş ve oyunculuğuna hayran kalmıştım. Açıkçası Mona Lisa Smile filminde nasıl olacağını da merak ediyordum. Filmin geneline bakarak değerlendirdiğimizde, oldukça başarılı bir iş çıkarmış. Ancak ben, duyguların mimiklerle ve ses tonuyla verilmesine çok dikkat eden ve o minik detayları arayan bir izleyiciyim. Buradaki rolü gereği daha sakin bir karakteri canlandırdığı için biraz pasif bulmuş olabilirim. Bu da beklentimin biraz altında kalmasına neden oldu. Yine de Julia Roberts’ı diğer oyunculardan ayıran aurası ve yeteneği, onun her koşulda başarılı durmasını sağlayan önemli bir etmen bana göre. Tabii, bir de güzel görünmek gibi bir derdinin olmayışı onu birçok role yaklaştırıyor.
Her ne kadar başrol oyuncusu Julia Roberts olsa da filmdeki diğer kadınlar da en az onun kadar etkiliydiler bana göre. Her bir kadının kendine ait bir hikâyesi oluşu ve bu hikâyeleri bize sunarken başrol etkisi taşımaları çok hoşuma gitti.
Julia Roberts’ın canlandırdığı Katherine Watson karakteri, o dönemin insanlarına göre daha modern bir eğitim anlayışını benimsiyor. Yaşadığı yer olan California’dan, bir kadın üniversitesi olan Wellesley College’a Sanat Tarihi öğretmeni olarak geliyor. İlk dersine girdiğinde öğretmesi gereken her bilgiyi kızların bildiğini fark etmesi üzerine, sanatın bilgiden ibaret olmadığını; asıl önemli olanın, bu konuları nasıl yorumladıkları olduğunu göstermek için çabalamaya başlıyor. Bu noktada bizi, o dönemin çoğu yapısında görebileceğimiz muhafazakâr bir düzen karşılıyor. Geçmişten gelen kuralların, genç kızları korumak için konulduğunu görebiliyoruz ancak bir dönemden sonra olay, kuralları korumaya dönüşmüş. Bundan dolayı modern yaklaşımlı öğretmenimiz vermek istediği eğitimi özgürce ortaya koymakta zorlanıyor. Ama pes etmiyor. Her yeni derste kızlara erişebilmek ve onların da özgürce düşünmelerini sağlamak için farklı yollar deniyor.
Filmin buraya kadar olan bölümü biraz yavaş akıyor. Kızlarla iletişimi bize çok baskın bir şekilde yansıtılmadığı için, kızlarla samimiyet kurduğu yere geldiğimizde “bunu nasıl başardı?” sorusunu soruyoruz. Aralarındaki ilişkinin bize geçmesi için ya birlikte atlattıkları ciddi bir duruma şahit olmamız gerek ya da biraz daha zamana ve yaşanmışlığa. Aralarındaki bağın hızlı kurulması açısından ele aldığımızda bu geçiş beni çok tatmin etmedi. Ancak filmin özellikle ikinci yarısı bu konuda bence daha efektif ilerliyor.
Film, Mrs. Watson’ın yanı sıra özellikle dört öğrencisinin ilişkilerinin üzerine de yoğunlaşıyor. Birbirinden çok farklı olan bu dört kadın, ilişkiler üzerine bambaşka sınavlar veriyor. Bence anlatılan hikâyenin kurgusunu böyle birleştirebilmek iyi bir yetenek gerektiriyor. Onları hem ortak bir bağlamda tutmak hem de birbirlerinden çok farklı ilişkiler yaşatmak gerçekten büyük bir başarı. Film, bu anlamda oldukça yüksek bir seyir zevki sunuyor. Eğer oyunculuklar başarılı ve karakterlerin hikâyeleri tatmin edici bir zemine dayanıyorsa böyle arkadaş gruplarının olduğu filmleri izlemeyi çok seviyorum. Mona Lisa Smile da benim için öyle bir film oldu.
Filmin ikinci yarısıyla birlikte, kızların partnerleriyle olan ilişkilerine yaklaşımlarının ve bakış açılarının değiştiğini görüyoruz, çünkü yaşadıkları hayatı sorgulamaya başlıyorlar. Onlarla birlikte biz izleyiciler de bu sorgulamayı yaşıyoruz. Aileleri tarafından evliliğin çok önemli olduğu bilgisiyle büyütülen kızlar, bunu bir başarı olarak görüyorlar. Ancak hayatlarına giren öğretmenleri Mrs. Watson ile birlikte aslında gerçekten ne istediklerini keşfettikleri bir sürece giriyorlar. Bu, tek taraflı da olmuyor. Kızlar kadar Mrs. Watson da savunduğu doğruların katılığıyla yüzleşiyor. Asıl mutluluğun ne evlilikte ne de yalnızlıkta olduğunu gösteriyorlar bize. Eğer seni neyin mutlu edeceğini biliyorsan ve bunun için cesaret gösterip bazı kararları alabiliyorsan, işte o zaman kendi yolunda yürümeye başlıyorsun. Mutluluk da özgürlük de bu bence.
Film, aynı zamanda aileleri tarafından dayatılan hayatları kendilerinin de istediğine inandırılan genç kadınların yaşadıkları derin mutsuzluğu gözler önüne seriyor. Bununla birlikte, mutsuz bir kadının, seçtikleri hayatlarda mutlu olan diğer kadınlar için ne kadar tehlikeli olabileceğini de gösteriyor bize.
Hayatın belli dönemlerinde; bazen rastgele açtığımız bir kitapta, bazen izlediğimiz bir filmde “mutlu musun?” sorusuyla karşılaşırız. İşte sizi 1950’lerin kızlarının arasına davet eden bu film, eminim ki sizin de hayatınızla ilgili birçok şeyi sorgulamanıza; isteklerinizin gerçekten size mi ait olduğu sorusunu kendinize sormanıza sebep olacak. Beni de mutluluk sorgusunun içine çeken bu film, umarım size de iyi gelir. İzlemek isteyenler için şimdiden iyi seyirler.
Mona Lisa Smile: Kendi Mutluluk Şeklini Bulmak Üzerine