Inglourious Basterds: Tarantino’nun Ustalık Eseri
Quentin Tarantino’nun 2009 yapımı Inglourious Basterds, II. Dünya Savaşı’nı alternatif bir tarih kurgusuyla ele alarak sinema tarihine damga vuran bir başyapıt. Tarantino’nun imzası hâline gelen zekice yazılmış diyaloglar, gerilim dolu sahneler ve unutulmaz karakterlerle dolu bu film, savaş filmlerine getirdiği özgün bakış açısıyla izleyiciyi büyülemeyi başarıyor. Baştan sona etkileyici bir deneyim sunan Inglourious Basterds, Tarantino’nun en iyi filmlerinden biri olarak anılmayı fazlasıyla hak ediyor. O hâlde, gelin bu filme uzun bir bakış atalım.
Film, farklı hikâyelerin ustalıkla iç içe geçtiği bir yapıya sahip. Özellikle “1. Bölüm”, “2. Bölüm” diye ilerlemesi, alışık olmadığımız bir teknik ve özgün unsurlardan birisi. Hikâyenin merkezinde, Nazi Almanyası’na karşı savaşan Yahudi askerlerden oluşan “Basterds” ekibi ve intikam peşinde olan genç bir kadın, Shosanna Dreyfus var. Shosanna’nın ailesinin Nazi subayı Hans Landa tarafından katledilmesiyle başlayan intikam öyküsü, büyüleyici bir sinematografi ve çarpıcı sahnelerle işleniyor.
Öte yandan, Aldo Raine (Brad Pitt) liderliğindeki Basterds ekibi, Nazi askerlerine korku salan acımasız operasyonlarıyla dikkat çekiyor. Bu ekip, Nazi askerlerine oldukça acımasız bir şekilde işkence ediyor ve bu sebeple Naziler arasında bir üne sahip. Brad Pitt’in canlandırdığı Aldo karakteri, bu çetenin bir nevi lideri ve filmin mizah unsurunu taşıyan kişi olarak öne çıkıyor. Gerçekten de Pitt’in yer aldığı sahneler, izleyicinin gerilime bir ara verip gülümsemesine neden oluyor.
Filmin en unutulmaz karakterlerinden biri, şüphesiz Christoph Waltz’un canlandırdığı Hans Landa. “Jew Hunter” lakabıyla bilinen bu Nazi subayı, zekâsı, kurnazlığı ve karizmatik tavırlarıyla sinema tarihinin en iyi kötü karakterlerinden biri hâline geliyor. Waltz’un performansı o kadar etkileyici ki, ona En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar’ını kazandırıyor.
Tarantino’nun senaryo ustalığı, özellikle diyaloglarda kendini gösteriyor. Açılış sahnesinde Hans Landa ile çiftçi Perrier LaPadite arasındaki gerilim dolu konuşma, seyircinin daha filmin başında hikâyenin derinliklerine girmesini sağlıyor. Aynı şekilde, mahzende geçen kart oyunu sahnesi de zekice yazılmış diyalogları ve yavaş yavaş tırmanan gerilimiyle unutulmaz anlardan biri olarak hafızalara kazınıyor. Filmin bu şekilde birçok meşhur sahnesi var ve bu sahnelerin karşınıza herhangi bir yerde çıkması mümkün. Ayrıca, Tarantino’nun tarihi gerçekliği değiştirmesi ve yeni bir tarih yazması da izleyicinin dikkatini çeken noktalardan biri. Örneğin, Hitler’i bir Yahudi tarafından öldürten Tarantino’nun, tarihi gerçekliğe bağlı kalma gibi bir amacı bulunmadığı çok açık.
Inglourious Basterds, sinematografik açıdan da büyüleyici. Tarantino’nun geniş plan çekimleri, uzun diyalog sahnelerinde gerilimi zirveye çıkaran kamera hareketleri ve savaşın karanlık atmosferini başarıyla yansıtan renk paleti, filmi görsel olarak da etkileyici kılıyor. Özellikle Shosanna’nın sinema salonunda kurduğu intikam planının işlendiği sahneler, hem sinema sevgisine bir saygı duruşu niteliğinde hem de sinematografik açıdan bir başyapıt.
Filmin müzikleri de Tarantino’nun diğer yapımlarında olduğu gibi mükemmel seçilmiş. Ennio Morricone’nin ilham verici parçaları, David Bowie’nin “Cat People” şarkısı gibi sürpriz seçimlerle birleşerek sahnelere bambaşka bir hava katıyor. Filmdeki şiddet sahneleri ise Tarantino’nun bilindik tarzıyla harmanlanarak grotesk ama aynı zamanda eğlenceli bir deneyim sunuyor.
Inglourious Basterds, sadece bir savaş filmi olmanın ötesine geçerek Tarantino’nun sinemaya olan sevgisini ve hikâye anlatımındaki ustalığını yansıtan muhteşem bir yapım. Alternatif tarih kurgusuyla şaşırtıcı bir final sunan film, izleyiciye tatmin edici ve unutulmaz bir sinema deneyimi yaşatıyor. Eğer hâlâ bu başyapıtı izlemediyseniz, Tarantino’nun en iyi işlerinden biri olan Inglourious Basterds’i kaçırmamalısınız.
Inglourious Basterds: Tarantino’nun Ustalık Eseri