Drop: Gergin bir Date

Yazar: Tuğçe Ulutuğ

Drop: Gergin bir Date

Merhabalar!

Bu yazıda, birlikte Christopher Landon’ın yönetmenliğini üstlendiği 2025 yapımı Drop: Kabul Et veya Reddet filmini deşiyoruz.

Giderek dijitalleşen hayatlarımızda, en mahrem anlarımızı bile telefon ekranları belirliyor. İşte Drop: Kabul Et veya Reddet, bu gerçekliğin soğuk yüzünü yüzümüze tokat gibi çarpan, hem teknolojik paranoyayı hem de psikolojik gerilimi birleştiren bir film. Üstelik yalnızca 90 dakikada. Yönetmen Christopher Landon ile ilgili önemli bir detay: Kendisi Paranormal Activity serilerinin yazarlarından. Yani gerilmeye doyacağınız bir film olacağını garanti edebilirim. 🙂

Filmin merkezinde Violet var: Dul bir kadın, beş yaşında bir oğlu var ve aynı zamanda aile içi şiddet mağdurlarına terapi veren bir uzman. Yani hem kurban hem de şifacı. Onun geçmişinde ciddi bir travma saklı. Zaten film, kanlar içinde yerde sürünen Violet’la açılıyor ve biz daha o ilk sahneden onun dünyasının pek de güvenli olmadığını anlıyoruz. Violet, geçmişten sıyrılıp yıllar sonra ilk randevusuna çıkıyor. Ne var ki randevunun daha ilk dakikalarında telefonuna gelen gizemli mesajlar hayatını altüst ediyor.

Mesajlar basit ama ürpertici: “Bu adamı öldür, yoksa oğlun ölür.” Başta şaka gibi gelen bu komutlar, kısa sürede gerçekliğe dönüşüyor. Violet’ın evindeki güvenlik kamerasından gönderilen görüntüler tehditleri doğruluyor. Bu noktadan itibaren film, seyirciyi de tıpkı Violet gibi iki çıkmaz arasında bırakıyor: ya bir yabancıyı öldür ya da çocuğunu kaybet.

Christopher Landon burada çok akıllıca bir yol izliyor. Korkunun kaynağını telefon ekranına, sosyal medya çağının en yakın ve sözde en güvenilir aracına yerleştiriyor. Filmin tüm gerilimi bir restoran masasının etrafında, iki kişi arasında geçiyor; ama ekranların her an tehdit yayabilmesi, mekanın dışına taşan bir tedirginlik yaratmış. Herkes şüpheli, her ekran potansiyel bir suç ortağı. Bu, bence özellikle genç seyircide yankı uyandırabilecek bir korku biçimi.

Başroldeki Meghann Fahy, Violet karakterinde gerçekten parlamış. The White Lotus dizisinde sergilediği kırılgan ama güçlü kadın performansının bir adım ötesine geçmiş. Violet’ın bastırdığı korkularını, geçmişinin gölgesini ve oğlunu koruma içgüdüsünü aynı anda taşıyan bir oyunculuk sergilemiş. Hem panik atak geçiren bir anne, hem mantığını kaybetmemeye çalışan bir terapist, hem de hayatını sorgulayan bir kadın. Üstelik tüm bunları tek mekanda, kısıtlı diyaloglarla anlatıyor.

Brandon Sklenar ise randevu partneri Henry rolünde gayet yerinde bir seçim. “Öldürülmeye değer mi?” diye düşündüğümüzde kafamız karışıyor; çünkü adam oldukça nazik, anlayışlı ve empatik biri. Tam da bu nedenle Violet’in çelişkisi büyüyor. Film, kadının “kurban” mı “katil” mi olacağını tartışırken, seyirciye etik açıdan oldukça rahatsız edici sorular sorduruyor.

Tabii filmin bazı eksikleri de var. Mesela mesajların ekranda yazı olarak gösterilmesi biraz ucuz bir görsel tercih olmuş. Bu kadar atmosferik bir filmde daha yaratıcı çözümler tercih edilebilirdi. Ayrıca finalde açıklanmayan birkaç detay, olayların inandırıcılığını zorlamış. Ancak film zaten büyük oranda gerçekçilikle absürd arasındaki bilinçli bir salınım yapıyor, bu sebeple bu eksikler büyük sorun yaratmamış.

Filmin görsel dünyası da anlatısal gerilimi destekleyen en güçlü unsurlardan biri. Görüntü yönetmeni Marc Spicer, daha önce Furious 7 ve Lights Out gibi geniş ölçekli aksiyon ve korku projelerinde çalışmış deneyimli bir isim. Drop’ta ise büyük bütçeli yapımlardaki dinamizmini daha küçük, klostrofobik bir alana başarıyla uyarlamış. Özellikle dar açılar, düşük doygunluklu renk paleti ve zaman zaman titrek elde kamera kullanımıyla Violet’ın sıkışmışlık ve tedirginlik duygularını seyirciye doğrudan hissettiriyor. Spicer’ın gece çekimlerinde tercih ettiği yumuşak aydınlatma ve telefon ekranlarının yarattığı yapay ışık efektleri, hikayenin teknoloji merkezli paranoyasını görsel bir tehdit haline getiriyor. Bu bilinçli tercihleri sayesinde Drop, mekansal sınırlamalarına rağmen etkileyici bir görsel atmosfer sunuyor.

Drop, teknolojik şiddet, kadın travması ve bireysel çaresizlik üzerine düşündüren, temposunu iyi ayarlayan bir gerilim filmi. Her ne kadar düşük bütçeli bir yapım gibi görünse de, karakter yoğunluğu ve tematik derinliğiyle kendine özel bir alan açıyor. Özellikle kadın seyircilerin, Violet’ın mücadelesinde kendilerinden parçalar bulması çok olası.

Sonuç olarak, Drop: Kabul Et veya Reddet, çağımızın dijital paranoyasına ayna tutan, tekinsiz bir ilk randevuyu hayat memat meselesine dönüştüren sürükleyici bir film. “Her şeyin yolunda olduğunu göstermeye çalışan kadınlar” için yazılmış modern bir kabus. Özellikle kısa ama çarpıcı gerilim filmlerinden hoşlananlar için bu buluşmaya gitmeye değer.

Mısırlar patladıysa yazıyı burada sonlandırıyorum.
İyi seyirler!

Drop: Gergin bir Date

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...