The White Lotus 3. Sezon: Gerilim Tırmanıyor
2022’de İtalya’da geçen 2. sezona ”Arrivederci” dedikten sonra, The White Lotus nihayet 3. sezonuyla geri döndü! Her sezon farklı bir tatil beldesinde geçen hikâye, bu kez Tayland’da. Hollywood’daki grevler nedeniyle ertelenen yeni sezon, 16 Şubat’ta yayına başladı. Bizde ise her pazartesi yayınlanıyor ve final bölümüne yalnızca iki bölüm kaldı.
Alegorik anlatımı ve keskin hicviyle seyir zevkini her zaman yüksek tutan dizi, ilk iki sezonun başarısının ardından beklentileri epey yükseltmişti. Dizinin yaratıcısı Mike White, bu sezon Doğu dinleri, maneviyat ve ölüm temalarını işleyeceğini açıklamış ve bunları kendine has mizahi bir bakış açısıyla ele alacağını belirtmişti. Tayland’ın egzotik atmosferiyle birlikte Doğu felsefesinin diziye nasıl entegre edileceği büyük bir merak konusuydu.
Her sezon olduğu gibi, bu sezon da yepyeni bir White Lotus tatil beldesinde, yeni karakterlerle açılıyor. The White Lotus 3. sezon hakkında bilmeniz gerekenler arasında ise öncelikle, Tayland’ın Koh Samui adasında geçen sezonda, yeni oyuncu kadrosunun yanı sıra tanıdık yüzlerin de olması. Özellikle spa müdürü Belinda (Natasha Rothwell) ve Tanya McQuoid’in eşi Greg (Jon Gries), sezonun önemli gerilim unsurlarından. Tanya’nın ölümünün ardından Greg’in hikâyesinin nasıl gelişeceği merak konusu olurken, Belinda’nın dönüşü de ilk sezondan kalan sorulara bir kapanış getirebilir mi sorusunu akıllara getiriyor.
Yeni karakterler arasında ise Ratcliff Ailesi öne çıkıyor. Ailenin babası Timothy Ratcliff rolünde Jason Isaacs, Harry Potter’daki Lucius Malfoy karizmasını tekrar ekrana taşıyor. Bağımsız filmlerin kraliçesi Parker Posey ise tatilin tadını bir türlü çıkaramayan anne Victoria Ratcliff olarak izleyicilerin favorisi hâline geldi. Replikleri şimdiden unutulmazlar arasına girdi:
“Has anyone seen my lorazepam?”
Sezonun en büyük sürprizlerinden biri ise BLACKPINK üyesi Lalisa Manobal! Dizide, otelin sağlık mentoru Mook karakterini canlandırarak oyunculuk kariyerindeki en büyük adımlarından birini atıyor. Sex Education dizisinden tanıdığımız Aimee Lou Wood ise Chelsea rolüyle yine gönüllerde taht kurmuş durumda:
“I’m an Aries, I want to know everything.”
Carrie Coon, Leslie Bibb ve Michelle Monaghan’ın canlandırdığı üçlü arkadaş grubu ise sezonun en dikkat çeken hikâyelerinden biri. Karakterler, geçmişten gelen dostluklarına rağmen siyasi görüş farklılıkları ve hayat tercihleri nedeniyle gerilim yaşıyor. Özellikle Mike White’ın senaryoda Trump’a yaptığı göndermeler, sosyal medyada yankı uyandırdı. “Eğer yakın bir arkadaşım Trump’a oy verse, nasıl tepki verirdim?” gibi sorular üzerinden dizinin bu dinamiği çokça tartışılıyor. Tatilde geçmişin hesaplaşmalarıyla yüzleşen bu üçlü, hem komik hem de düşündürücü sahnelerle sezonun temposunu yükseltiyor.
Önceki sezonlarda sınıf farkı ve cinsellik gibi temalar merkeze alınırken, üçüncü sezonun ruhsal arayış, ölüm ve kimlik ekseninde ilerleyeceği düşünülüyordu. Ancak hikâye ilerledikçe dizi, odağını yolsuzluk ve Amerikan rüyasının çöküşüne kaydırıyor. Batılıların Tayland’a gelişiyle birlikte, beyaz Amerikalı erkekler tarafından sömürülen tropik bir cennet anlatısı giderek ön plana çıkıyor.
Özellikle otelin çalışanları ve misafirleri arasındaki dinamikler, Tayland’ın turizm endüstrisinde nasıl bir tüketim nesnesine dönüştüğünü gözler önüne seriyor. Karakterlerin büyük bir içsel uyanış için buraya gelmiş gibi görünmesi, ancak sonunda her şeyin yüzeysel bir deneyime dönüşmesi, White Lotus’un her sezon olduğu gibi bu sezon da sert bir eleştiri sunduğunu gösteriyor.
Sezonun en tatmin edici bölümlerinden biri olan 5. bölüm, IMDb’de en yüksek puanlı White Lotus bölümleri arasına girdi. Karakterler arasındaki gerilim zirveye ulaşırken, bazı diyaloglar izleyiciler tarafından uzun süre konuşulacağa benziyor.
Sezonun başlangıcından beri en çok eleştirilen konulardan biri ise jenerik müziğinin değişmesi. Tayland’ın mistik atmosferine ve sezonun ruhsal arayış, inziva temalarına uygun bir geçiş yapılmış olsa da, önceki iki sezondur alışılan o ikonik müziğin değişmesi birçok izleyicinin tepkisini çekti.
Cristobal Tapia de Veer’in hipnotik ve tüyler ürpertici melodileri, The White Lotus’un kimliğinin önemli bir parçası hâline gelmişti. Yeni versiyon, Tayland’a özgü enstrümanlarla farklı bir hava yaratıyor olsa da, bazı izleyiciler için orijinal müziğin ritmik kaosu ve tansiyonu daha etkileyiciydi. Ancak sezon ilerledikçe, yeni müziğin de hikâyeye uyum sağladığı ve zamanla kendi kimliğini oluşturduğu söylenebilir.
Bunun dışında, sezonun orijinal müzikleri ve dizide kullanılan şarkılar da oldukça dikkat çekici. Geleneksel Tay müzikleriyle modern elektronik öğelerin harmanlanması, dizinin egzotik ama tekinsiz atmosferine katkı sağlıyor.
The White Lotus izleyicileri artık biliyor ki, bu dizide hiçbir tatil gerçekten huzurlu geçmez. Önceki sezonların final bölümlerinde büyük olaylar yaşanmış, bir ölümle kapanış yapılmıştı. Şimdi ise en büyük soru: Bu sezon kimin son tatili olacak? Greg’in geri dönüşü ve Belinda’nın tekrar hikâyeye dahil olması, ilk sezonun hikâyesine bir kapanış getirilebileceğini düşündürüyor.
Peki, ölüm teması sadece bir metafor olarak mı kalacak, yoksa gerçekten bir cinayet mi izleyeceğiz? Tayland’ın mistik atmosferi, ölüm ve yeniden doğuş kavramlarını çağrıştırırken, Mike White yine beklenmedik bir ters köşe yapabilir mi?
Bütün bu soruların cevaplarını alacağımız son iki bölümden sonra tekrar görüşmek üzere. Şimdiden iyi seyirler!
The White Lotus 3. Sezon: Gerilim Tırmanıyor