Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Bir İstanbul Üçlemesi: Meze, Müzik, Muhabbet

Bir İstanbul Üçlemesi: Meze, Müzik, Muhabbet

Yazar: Asya Karataş

Bir İstanbul Üçlemesi: Meze, Müzik, Muhabbet

Ferzan Özpetek’in üç ayrı kısa filmden oluşturduğu merakla beklenilen son filmi Bir İstanbul Üçlemesi, 43. İstanbul Film Festivali kapsamı altında Atlas Sineması’nda gerçekleşen Türkiye galası ile izleyiciyle buluştu.

Jim Jarmusch ve Coen Brothers gibi yönetmenlerin ‘’Night on Earth’’ ve ‘’The Ballad of Buster Scruggs’’ gibi birbirinden bağımsız kısa filmlerden oluşturduğu uzun metraj film örneklerinden yola çıkıp, bu tarz içeriklerden oldukça keyif alan biri olarak, festivalde merakla beklediğim filmlerden biri şüphesiz ki Ferzan Özpetek yorumuyla bu üçleme oldu diyebilirim.

Hayatının en kötü gününü yaşadığını düşündüğün bir günde, yanında sevdiklerin varsa, o günün pek de fena olmayabileceği; sıradan gördüğün küçük bir çocukluk anısının, bir başkasının geleceğini nasıl değiştirebileceğini; ve kaybettiklerimize dair duyulan bitmek bilmeksizin olan özlemle yüzleşme hikayesini üç farklı pencereden tek çatı altına toplamış Özpetek.

Meze, Müzik ve Muhabbet olarak ayrılan bu üç filmin en temel noktası da rakı sofrasında geçen, bazen mutlu, bazen de hüzünlü insan manzaralarıydı. Her filmin de insana ayrı ayrı duygularla rahatlıkla geçebileceğini de belirtmek gerekir. 60 dakikalık üçlemedeki şahit olduğunuz renkli ve dokunaklı sahnelerden sonra, salondan çıkar çıkmaz yapmak istediğiniz ilk şey, en yakın meyhaneye gidip, sevdiklerinizle bir rakı sofrasına oturmak oluyordu çünkü şüphesiz.

Rakı sofrasında dönen üçlemedeki her bir filmin, basit olay örgüleri altında gibi gözüken ama dokunaklı mesajlarla izleyiciyi içine çeken finalleri, seyircide inişi çıkışlı duyguları bir arada barındırıyor ve filmin ritmini asla kaybetmeden takip ettiriyor.

Ferzan Özpetek’in, başta Sezen Aksu olmak üzere, enfes sanatçıların nefis bestelerine filmlerinde yer verdiğine çoğu izleyicisi şahittir. Öyle bir sahnenin, öyle bir anında girer ki o müzik, sahnenin duygusu o izleyicinin içinde bir anda yükselir. Müziğin ve sinemanın ortak etkisine en güzel örneklerden biri de işte tam da böyle anlardır.

Yurtdışında yaşayan Türk yönetmenlerin İstanbul’a ve Türk gastronomisine bakışını, bulundukları coğrafyalarda Türk kültürüyle de birlikte kurabildikleri geleneksel olay örgülerini ve kültür harmanlayışlarını birçok filmden okumak mümkündür. Buna da en yakın örnekleri, şüphesiz ki Ferzan Özpetek ve Fatih Akın gibi yönetmenlerin sinemalarından açıkça görebiliriz.

Türk asıllı Alman yönetmen Fatih Akın’ın Duvara Karşı filminde, Sibel’le Cahit’in yakın planda hazırlanan dolmalar eşlinde oturduğu rakı sofrası sahnesini bilmeyen yoktur örneğin. Nasıl ki Duvara Karşı filmindeki o sahne birçok izleyici için hem naif, hem dokunaklı, hem de iştah açıcı olmayı başarıyorsa, İstanbul Üçlemesi’nde kurulan o leziz rakı sofralarında da bizzat aynı hisleri Ferzan Özpetek yorumla başka bir boyuttan hissetme şansına nail oluyoruz.

Serinin ilk filmi olan Meze filminin açılış sahnesinde, sokakta gelinlikle yürürken gördüğümüz Ahsen Eroğlu’nun canlandırdığı karakterin de aklıma Sibel Kekilli’nin Duvara Karşı filmindeki gelinlikli yürüyüş sahnesini getirdiğini de söylemeden edemeyeceğim. Bilerek ya da bilmeyerek, sanki yönetmenler tatlı bir selam çakarak birbirine göz kırpıyor gibi böyle sahnelerde.

Bunlar dışında genellikle Sezen Aksu şarkılarına şahit olduğumuz Ferzan Özpetek filmlerinde, Sertab Erener ve Yeni Türkü gibi değerli sanatçıların da kült parçalarına şahit olmak ayrı bir keyifti. Öyle ki, ezbere bildiğimiz bu şarkıları filmin sonunda akan jenerikte zevkle dinlemenin keyfine kapıldık şüphesiz.

Gelelim filmlere. Başrollerini Ahsen Eroğlu, Ayta Sözeri, Serra Yılmaz, Aslı İnandık ve Nezaket Erden’in paylaştığı, serinin ilk filmi Meze, nikah masasında terk edilen genç bir kadının talihsizce başlayan gününü konu alıyor. Ayta Sözeri ve Serra Yılmaz’ın canlandırdığı çılgın teyzeler karakterleri ve eğlenceli diyalogları da, filmin en renkli sahnelerini oluşturuyor şüphesiz. Öyle ki kötü başlayan hikaye, özellikle son sahnesinde içinde bulunmaya oldukça imrendiğim, leziz mezeler ve İstanbul boğazına karşı kurulu bir dostlar sofrasında, şen şakrak kahkahalar eşliğinde Sertab Erener’in o meşhur şarkı sözleriyle sona eriyor: Giden gitsin, sen şarkılar söyle içinden boş ver..

Burak Yamantürk ve Yiğit Kirazcı’nın başrolleri paylaştığı, ‘’Müzik’’ adı altındaki serinin ikinci film de, başından sonuna kadar tebessüm ederek izlediğim filmlerden oldu.

Açılış sahnesinde arabalı vapurda, akerdeon çalıp kardeşi ve babasıyla birlikte şarkı söyleyerek para kazanmaya çalışan Özgür, ve aynı vapurda yolculuk yapan Ahmet’in hayranlıkla onları izleyip eşlik edişi, üçlemedeki en naif sahnelerden biriydi nitekim.

İsminin hakkını veren Müzik filmi, saf bir duyguyu naif bir tesadüfe bağlayarak seyirciye derin bir tebessüm ettiriyor.  Murathan Mungan şiirinden çıkan Yeni Türkü  bestesi de, filmden çıkan herkesin diline dolanıyor şüphesiz: ‘’Yıllardan sonra, yollardan sonra, şarkılar söylüyor çocuklar..’’

Üçlemenin sonuncusu olan Muhabbet filminde, tebessüm dolu ilk iki filmden sonra, kalplerimiz bu kez biraz burkulmuş oluyor.

Kubilay Aka tarafından canlandırılan Selim karakterinin Roma sokaklarında başlayan serüveni, bir anda İstanbul’da, yine denize nazır bir rakı sofrasında ilerliyor. Yıllar sonra bir araya gelen eski dostlar, geçmişe dair derin sohbetlere dalarken, Selim’in kaybettiği sevdiklerine dair özlemi, ve bu kayba dair kabullenmediği gerçeği gözlemliyoruz. Kubilay Aka’nın etkileyici oyunculuğuna da burada bir parantez açmak gerek, zira gözleriyle dahil içinde bulunduğu o özlem ve çaresizlik hissini gerçekçi bir şekilde seyirciye geçirebiliyor.

Filmi galada izlemenin en büyük keyfi, kendisine de en yakın gördüğü filmi olduğunu düşündüğüm Ferzan Özpetek’in filme dair hislerini dinlemek oldu.

Duygularını ‘’Hepimizin kaybettiği birileri vardır, bu film o yüzden beni çok etkiliyor, filmi izlerken yine bir duygulandım, toparlanıp öyle çıkabildim anca sahneye’’ şeklinde belirten Ferzan Özpetek, hem güldürüp hem hüzünlendirerek, üç filmiyle de kalplerimize dokunmayı çok iyi bir şekilde başarıyor.

Bir İstanbul Üçlemesi: Meze, Müzik, Muhabbet

Bunlar da ilginizi çekebilir

1 Yorum:

FilmlerveKediler 22/04/2024 - 16:33

“Muhabbet” merak ettirdi kendini. Rakı masasını baştan sona bir filmin içine sokmak seyir açısından hem keyifli hem de yorucu olabiliyor. Bir saatlik “Çilingir Sofrası” bu konuda çok başarılı bir iş olarak aklımda kaldı

Yanıtla

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...