Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Asteroid City: Buranın Ötesinde Ne Var?

Asteroid City: Buranın Ötesinde Ne Var?

Yazar: Tunahan İbiş

Asteroid City: Buranın Ötesinde Ne Var?

1940’ların sonunda Fransa’daki sinema yazarları, yedinci sanatın kökünü değiştirecek yeni bir tanım ortaya koydu. Bir filmin tüm elementlerine baskın bir şekilde kontrol kuran ve çektiği her filmi benzer karakteristik özelliklere sahip yönetmenlere “auteur” diyorlardı. Bu hitap, kendine ilk olarak François Truffaut, Alfred Hitchcock, André Bazin ve Andrew Sarris gibi isimlerde karşılık buldu. 2000’lerin başında Esquire dergisi, Martin Scorsese’ye bir sonraki Scorsese’nin, diğer bir deyişle yeni auteur’ün kim olabileceğini sorduğunda beklenmedik bir cevap aldı. Büyük usta, o zamanlar henüz iki tane uzun metraj film çekmiş genç bir sinemacının adını anıyordu. Bu malum kişi, adı ilk kez önemli çevrelerce duyulmasından 20 küsür sene sonra artık ölmek üzere olan “auteur” tanımının yegâne taşıyıcısı oldu.

Bu cuma günü tekrar beyazperdeye dönecek Wes Anderson’ın yeni projesi Asteroid City. Film, uzun yıllar önce bir asteroidin tam ortasına düşmesi sebebiyle ün salmış, ancak yalnızca 87 kişinin ikamet ettiği küçük bir kasabada geçiyor. Çoğunlukla bir transit noktası olarak kullanılan ve dolayısıyla sık sık turistlerin toplaştığı bu yer, kasabaya zamanında ismini vermiş asteroidi almak üzere uzaylıların uğramasıyla devlet tarafından bir karantina bölgesine dönüştürülüyor. Bu sebeple Scarlett Johansson’dan Jason Schwartzman’a, Tom Hanks’ten Steve Carrell’e kadar uzanan onlarca aktörün canlandırdığı karakterlerin mecburen yasak kalkana kadar burada kalması gerekiyor. Asteroid City, belki de ilk kez bunca insanın soluduğu, bir yaşam alanı haline geliveriyor. Tabii ki Wes Anderson’ın izin verdiği kadarıyla normal kalabilen, oldukça tuhaf bir yaşantı bu izleyeceğimiz.

Yönetmenin her filminde olduğu gibi Asteroid City de garip takıntılara sahip, çoğunlukla hızlı konuşan ve içe kapanık insanlarla dolu. Ve tahmin edersiniz ki, bir şekilde kendilerini dışa vurmanın yolunu arayan bu karakterler, bir süre sonra karantinanın da etkisiyle kaotik bir ortama hapsoluyor. Kasabanın sürekli değişen ruhunu ise Anderson’ın artık imza niteliği taşıyan simetrik kadrajları ve pastel renkleri bir arada tutmaya çalışıyor. Asteroid City, bu karmaşayı etraflıca inceleyen oldukça hareketli kamerası ve kompakt sahne tasarımları sebebiyle her köşesini takip etmenin neredeyse imkânsız olduğu bir film. İlk izleyişinizde detaylarını sindirmek ya da akışa kapılmak arasında bir karar vermeniz ve illaki birinden feragat etmeniz gerekiyor. Zira ikisini bir arada yapmaya çalışan seyirciyi her dikkat kaybında, ki emin olun bunu çok kez yaşayacaksınız, kendinden bezdirebilecek bir film Asteroid City. Aynı Anderson’ın geniş bir karakter repertuarı arasında süzülen ve gerçek zamanlı olarak canlandırdığı gazete köşe yazılarının hızına ve tonuna yetişmenizi talep eden The French Dispatch gibi.

Asteroid City, filmin çoğunluğunda gördüğümüz rengarenk dünyasının ardında aslında Edward Norton’ın canlandırdığı Conrad Earp adlı yazara ait bir tiyatro metni.  Film, ara sıra bu meta tarafını açığa çıkarıp siyah-beyaz bir görsellikle resmettiği gerçek dünyaya adım atıyor. Earp, yakın zamanda sevgilisi tarafından terk edilmiş depresif bir yazar ve yaşadığı kederi senaryosuna bir şekilde dahil edebilmenin, onunla hesaplaşabilmenin yollarını arıyor. Hayatındaki bu durgunluk döneminin senaryodaki karşılığı ise Asteroid City’nin sınırları içinde anne kaybıyla baş etmeye çalışan çekirdek bir aile. Tiyatronun yazım aşamasından sahnelenmesine kadar geçen süreç, devletin sürekli değişen uzaylı politikaları nedeniyle yaşadıkları yasın evrelerine sırayla şahit olduğumuz aile ile paralel anlatılıyor.

Anderson’ın mükemmeliyetçi ve kendi bildiği yolda ilerleyen merkeziyetçi tavrı karşısında ön kabulümüzü kırabildiğimiz zamanlar bu iki gerçekliğin, kurgu ve meta olanın, kesiştikleri anlar oluyor. Bazen senaryoda yaptığı eylemlere anlam veremeyen aktörler, sahneyi terk edip yazarla tartışmaya girebiliyor veya Bryan Cranston’ın oynadığı anlatıcı, yanlış bir yerde söze girip akışı bozabiliyor. Asteroid City, yazarın karakterlerle ortaklığını kurduğu kayba göz alıcı estetiğin altının boşaltıldığı bu kusurlu anlarda teselli buluyor sanki. Böyle sahnelerde ister istemez Anderson’ın yıllardır ısrarcısı olduğu ve bence son filmlerinde sıklıkla tekrara kaçan tarzını, “auteur” kimliğini terk ederek tekrardan yorumladığını hissettim. Finalde uyuyakalmadıkça uyanamayacağımızı söyleyen aktörlerin çağrısı, filmi aşıp onu oluşturan yönetmeni de çemberine almaya başladı bu gözle bakınca. Bu yüzden Asteroid City’yi ayrıştırıcı bir deneyimden veya şık bir kabustan öte Anderson için kariyerinde önemli bir katarsis anı, bir dönüşüm imkânı olarak görmek istedim. Aynı tüm kasaba sakinleri gibi bir gün üstesinden geleceği, ötesine uzanıp bambaşka ihtimalleri kucaklayacağı bir araf misali…

Asteroid City: Buranın Ötesinde Ne Var?

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...