42.İstanbul Film Festivali İzlenimleri #3: Iguana Tokyo – Yüzleşme
Herkese merhaba! 42. İstanbul Film Festivali tüm hızıyla sürerken 13 Nisan Perşembe günü itibarıyla ulusal yarışma filmlerinin de gösterimlerine başlandı. Bu sebeple ben de bir süreliğine izlenimlerimi yerli filmler özelinde aktarmaya devam edeceğim. Bugün Kaan Müjdeci’nin Sivas’tan beri beklediğimiz, bir sanal gerçeklik kâbusu olan Iguana Tokyo’sunu ve Filiz Kuka’nın bir aile trajedisini anlattığı ilk uzun metrajı Yüzleşme’yi yazıyor olacağım. İyi okumalar dilerim.
Kaan Müjdeci; insanî değerlerin taşradaki bir çocuğun gözünde yavaş yavaş eriyip gittiği, büyüme hikâyelerine çiğ ve sert bir cevap olan Sivas’tan beri pek ortalıklarda yoktu biliyorsunuz. Geçen sene Gain’de çıkan modern Hamlet uyarlaması, ağzımıza ufaktan bal çalmıştı ancak Iguana Tokyo, 2022’de Antalya’daki Türkiye prömiyerine dek seyirci karşısına çıkacağı bile bir merak konusu olan zorlu bir proje olarak duyulmaya devam etti. Uzun bir bekleyişin ardından film, İstanbul ile festival sayesinde buluşmuş oldu. Müjdeci, Iguana Tokyo’da bir sanal gerçeklik oyununun haklarında bambaşka gerçekleri açığa çıkardığı bir aileyi inceliyor. Adından anlaşılacağı üzere Tokyo’da geçen film, bizi tek bir komut verilmesi halinde hayal gücümüzle kurduğumuz alternatif bir dünyaya götüren “Metrekare” oyununa davet ediyor ve tahmin edebileceğiniz gibi Müjdeci’nin bu fütüristik buluş üzerine tahminleri hiç de iç açıcı değil.
Başlarda tamamen siyah bir arka plan önünde hareket eden karakterler, bir süre sonra kendi gerçekliklerini kurmaya ve hayatlarını simülasyondan ayırt edememeye başlayınca işler daha da sarpa sarıyor. Müjdeci, güvenilmez anlatıcı modülünü harika bir şekilde kullanarak aile içinde saklı kalmış çeşitli arzuları hiç çekinmeden etrafa saçıveriyor. Ancak maalesef öyküyü bükmek üzerine olan oyunları, kurgunun belli ki çok kez değiştirilmiş kesikli yapısı ile pek de uyumlu değil. Bu yüzden senaryo, ailenin simülasyona gir(e)meyen evcil hayvanları iguananın onları dışarıdan seyrettiği anlardan oluşan bir derleme haline geliyor.
Müjdeci’nin parça parça ifşa ettiği güçlü duygulardan oluşan bu anlar, çok iyi çalışılmış atmosferi ve görüntü yönetmenliği sağ olsun ekranda belirmeyi başarıyor fakat yine de günün sonunda hikâyenin içine sağlam bir şekilde entegre olamadıkları için havada asılı kalıyorlar. Bu sebeple Iguana Tokyo’ya 76 dakikalık süresinin az geldiğini, anlatısının biraz daha pişmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü her şey bir kenara Müjdeci’nin çıkış noktasından tutun sahneleme fikirlerine kadar bütün tercihleri, öyle ya da böyle sinemamızda görmeyi hiç beklemeyeceğiniz kadar heyecan verici. Sadece potansiyelini daha iyi bir şekilde yerine getirebilen bir senaryoya ihtiyacı var.
Festivalin dünya prömiyerini sunduğu yapımlardan biri, Filiz Kuka’nın ilk uzun metrajı olan Yüzleşme. Film, üç senedir devam eden bakım sonrasında annelerini kaybeden üç kardeşin babalarıyla ilgilenme sürecini anlatıyor. Kuka’nın derdi, odağı ailenin tüm üyelerine dağıtarak bu büyük kaybın kalıntılarını etraflıca inceleyebilmek aslında. Filmin bu vaadi ise yönetmenin senaryo üzerindeki yanlış kararları sebebiyle yavaş yavaş boğulduğu zorlayıcı bir seyir deneyimine dönüşüyor. Anlatım, 81 dakikada açtığı parantezi kapamaya çalışırken yalnızca üstün körü diyaloglar ve yavan karakter tasarımları ile tutunabiliyor kendi bataklığına.
Yüzleşme, insanların sebepsizce sürekli bir kapıdan çıkıp diğerine girdikleri ve hiçbir şekilde oturtulamayan bir kuruluma sahip ilk çeyreğinin sonunda hikâyeye ilgi çekici bir katman ve yan karakter ekliyor neyse ki. Film, malzemesini pek de iyi kullanamadığı aile içi sahnelerden kopup ara sıra bıçağın öteki yüzüne, annelerinin hasta bakıcısı olan Evren’in ev hayatına bakmaya başlıyor.
Maalesef Kuka, bu hamlesini de yine aynı yüzeyselliğe reva gördüğü için zaten altından kalkıp kalkamayacağı belirsiz bir yükü daha da ağırlaştırıyor. Başından beri sorguladığı ahlaki ikilemi daha geniş bir perspektiften görmek yerine kolaycı bir yazıma başvurup gelişi çok öncesinden belli olan bir cevap verebiliyor ancak. O yüzden, finalinde kurduğu o asıl “yüzleşme” anına varana kadar altına sığındığı hikâye çatısının kırıkları daha da aralanıyor, planlanan o büyük katarsis hiçbir şekilde gerçekleşemez hale geliyor. Filiz Kuka’nın ilk uzun metrajı, karanlık iç mekân tasarımlarını ve doğru yöntemlerle zenginleştirilebilecek çatışmasını zayıf metnine kaptıran bir film maalesef ve bundan kurtulmak için attığı her adım onu biraz daha dibe batırıyor.
42.İstanbul Film Festivali İzlenimleri #3: Iguana Tokyo – Yüzleşme