Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri 3. TAYF Uluslararası Kısa Film Festivali Belgesel Seçkisi Değerlendirmesi

3. TAYF Uluslararası Kısa Film Festivali Belgesel Seçkisi Değerlendirmesi

Yazar: Buse Alkan

3. TAYF Uluslararası Kısa Film Festivali Belgesel Seçkisi Değerlendirmesi

Bugün (29 Nisan) başlayan ve 4 Mayıs’a kadar devam edecek olan 3. TAYF Uluslararası Kısa Film Festivali’nde birbirinden güzel birçok kısa film izledik ve festival boyunca da izlemeye devam edeceğiz. Bu yazımızda da sizler için festivalin belgesel kategorisinde yer alan filmleri değerlendireceğiz. Hazırsanız değerlendirmelerimize geçelim.

Midas’ın İzinde

Yönetmen koltuğunda Kadir Uluç’un oturduğu Midas’ın İzinde, Anadolu’nun en önemli arkeolojik alanlarından biri olan Gordion Antik Kenti’nde yapılan kazılara ışık tutan bir belgesel. UNESCO’nun da Dünya Mirası Listesi’ne aldığı önemli antik kentlerden biri olan Gordion’a dair detaylı bilgiler film aracılığıyla izleyenlere veriliyor. Film, özellikle bir kazı sürecinin nasıl ilerlediğini merak edenler için kazı alanında çalışan ekibin gün içerisinde neler yaptığına dair görüntüler de içerdiğinden önemli bir kaynak olarak görülebilir. Aynı zamanda kazı sırasında çıkartılan tarihi eserlere, bu eserlerin nasıl incelendiğine dair izlenimler de elde edebileceğimiz filmin bana göre en güzel yönü samimi bir kurgusunun olması. Ekibin kendi içerisinde yaptığı konuşmalar, başta Kazı Başkanı Profesör Doktor Brian Rose olmak üzere ekiple yapılan röportajlar, çalışma ortamını izleyenlere en iyi şekilde yansıtıyor.

Düğün Gecesi

Mevlüt Karabulut’un yönettiği Düğün Gecesi, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin dostluk ve kardeşlik ilkelerinin ışığında ilerleyen kültürel bir belgesel olarak festivalde izleyicilerle buluşuyor. Kültür, sözsüz bir şekilde sadece müziklerle ve çekimlerle aktarılmaya çalışılmış. Evrensel dostluk, hoşgörü ve sevgi temalarını özellikle çekimleriyle birlikte izleyiciye kolaylıkla aktarabiliyor. 8 dakikalık kısa süresi içerisinde de amaçladığını başarabilen bir film olduğunu söyleyebilirim.

Karanlık Bölge

Festival seçkisinde benim en çok beğendiğim belgesellerden bir tanesi Karanlık Bölge. Fadime Kırmızı’nın yönetmenliğini yaptığı Karanlık Bölge, astrofotoğrafçılık üzerine oldukça başarılı bir kısa film olmuş. Özellikle kurgusuyla ve çekimleriyle ön plana çıkan belgeselde astrofotoğrafçılığı tutku haline getirmiş ve buna gönül vermiş kişilerle yapılan röportajlar da bu alana ilgisi olan kişiler için değerli kaynaklar olurken bu alanda hiçbir bilgisi olmayan kişiler için de merak uyandırıyor. Film içerisinde hem çekimlerin nasıl yapıldığını hem de çekimlerin sonucunu görebiliyor olmamız da önemli bir nokta. Çekimlerle ilgili diyebileceğim tek şey ise izleyerek görmeniz gerektiğidir. Tüm bunların yanında belgeselde sektörün zorluklarına da dikkat çekiliyor olması güzel. Kim bilir belki verilen mesajlar gerekli yerlere ulaşır ve şartlar bir nebze de olsun kolaylaştırılır.

Cevizin Altında

Kişisel hikayeler belki de bizi en çok etkileyen, bize en çok dokunan hikayelerin başında gelir. Cevizin Altında da bu hikayelerden biri. Yönetmen Begüm Aksoy’un kendi hayatından kesitlerle buluşturuyor film bizi. Daha doğrusu annesinin hayatıyla ve yaşananların kendi hayatına etkisiyle. Begüm Aksoy’un annesinin ağzından anlatılan hikaye, bipolar bozukluğun yarattığı tüm zorlukları izleyiciye kolay bir şekilde aktarıyor. Filmle ilgili sanırım beni en çok rahatsız eden nokta anlatıcının sesindeki, tonlamalarındaki yapaylıktı. Böyle bir hikayede daha samimi, daha içten bir ses duymak isterdim. Çünkü bir iç döküş hikayesi izliyoruz. Sinemanın iyi gelen bir tarafı olduğu aşikâr. Bu filmdeki iç döküş de duygularını anlatmakta zorlanan, kendisini yalnız hisseden, bipolar bozukluğa sahip birçok kişinin sesi olacak. Aynı zamanda hastalığı tanımak ve anlamak isteyenler için de bizzat yaşayan kişi tarafından anlatılması oldukça değerli.

Ada

Günümüzün en büyük problemlerinden birisi küresel ısınma ve küresel ısınmanın yol açtığı kuraklık. Birçok belgeselde bu önemli konuya değinildiğini görüyoruz. Yönetmenliğini Mahmut Taş’ın yaptığı Ada filmi de bu belgesellerden bir tanesi. 5 dakikalık kısa süresine rağmen kuraklığın çarpıcı etkilerini izleyenlere gösteriyor. Kuraklığın neden olduğu göçler, habitat bozulmaları, doğal yaşamın sona ermesi filmde bahsedilen, gösterilen önemli konu başlıklarından bazıları. Filmin başrolünde Mahmut Taş’ın kızı Ada Taş yer alıyor. Yönetmenin başrolde kendi çocuğunu oynatması, gelecek nesillerin bu problemden daha fazla etkileneceğinin vurgulanması açısından güzel bir nokta olmuş.

Yüzmek Yasaktır

Deniz Mıdık’ın yönettiği Yüzmek Yasaktır, festival seçkisinde izlediğimiz bir diğer kişisel hikaye. Filmde, 72 yaşındaki Pamuk Mıdık’ın yaşadığı bir sorunu ve bunun kendisi üzerindeki etkilerini izliyoruz. Eşiyle birlikte fidan yetiştirip satan ve satmadıkları çürük fidanları ekerek bir orman büyüten Pamuk Mıdık, evinin çevresindeki toprağın oyulması ve sel bariyeri yapılması sebebiyle evine ulaşmakta ve orada konaklamakta güçlük çekiyor. Kimileri için küçük, önemsiz sayılabilecek şeylerin aslında başkalarının hayatının büyük bir bölümünü etkilemesi ve maalesef bunlara özellikle günümüzde pek de dikkat edilmemesi dünyamızın büyük sorunlarından bir tanesi. Yapılan her bir eylemin sonucunda kimin nasıl etkilendiği dikkate alınmalı. Aksi takdirde Pamuk teyzemizin yaşadığı gibi aslında basit ama çözümsüz bırakılan sorunlardan kaçınmamız mümkün olmayacaktır.

Meryem

Doğduğumuz coğrafya kaderimiz midir? Peki bu kaderin önüne geçme şansımız hiç mi yok? Bu soruların cevabı herkes için değişiklik gösterebilir. Bizim yapmamız gereken şey ise elimizden gelen mücadeleyi vermek. Meryem filmi de tam olarak bunu anlatıyor diyebiliriz. Serhan Doğan, Ortadoğu’da savaşın içinde büyüyen yetim bir çocuk olan Meryem aracılığıyla tüm olumsuzluklara ve engellere rağmen olumlu bakabilmenin önemini anlatıyor. Filmin başında gösterilen çarpıcı sahneler, filmin sonunda umut dolu görüntülere dönüşüyor. Meryem’in umuduna. Meryem filmiyle bir kez daha görüyoruz ki çocuklardan öğrenecek çok şeyimiz var.

Yada Yağmurları

Afrika’dan Türkiye’ye çalışmak için gelen Serah’ın Türkiye’ye geldikten sonraki hikayesini izlediğimiz Yada Yağmurları filminin yönetmen koltuğunda Volkan Durmuş oturuyor. Bilmediği bir kültürde, yabancı, bekar bir anne ve siyahi bir kadın olan Serah, farklı işler denedikten sonra hamamda çalışmaya başlar. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen mücadelesini ve pozitifliğini koruyan Serah’ın yaşadıkları hepimizin ders çıkarması gereken şeyler. “Hepimiz aynıyız. Eğer seni kesersem ya da biri beni keserse kanın beyaz değil kırmızı akar. Benimki de kırmızı. Ten renginin hiçbir önemi yok.” cümleleriyle başlayan filmin vermek istediği ana mesaj da bu. Her birimizin farklı özellikleri, farklı düşünceleri var ancak aslında hepimiz insanız. Bir arada ve farklılıklarımızla güzeliz.

Ruhun Giriş Kapısı

Festival seçkisindeki konusu gereği belki de en eğlenceli filmi Bilali Yıldırım’ın yönettiği Ruhun Giriş Kapısı. Bağlama, gitar, keman, bateri, pan flüt gibi birbirinden farklı enstrümanların eğitmenleriyle yapılan röportajlarla akıp giden film, müziğin evrenselliğini ve hayatımıza etkilerini anlatıyor. Dünyadaki en yaygın dil olan müziği, öğretmenler aracılığıyla anlatmak gerçekten güzel bir tercih olmuş. Röportajdaki samimiyet de mesajın izleyenlere aktarılabilmesi açısından oldukça başarılı olmuş. Özellikle belgeselin sonundaki performans görülmeye değerdi. Filmin kapanışı için daha güzel bir sahne olamazdı sanırım.

Duvar

Türkiye’yi olimpiyatlarda temsil eden ilk kadın paralimpik tenisçi Büşra Ün’ün, mücadele dolu kariyer merdivenlerini bir bir tırmanışını ve hayata karşı duruşunu izlediğimiz Duvar filmi, seçkide beni en çok etkileyen filmlerden biri oldu. Ulusal ve uluslararası birçok festivalde ödüller alan filmin yönetmen koltuğunda Evrim İnci oturuyor. Hayatta birçok engelle karşılaşıyoruz. Başarmak istediğimiz yolda, hayallerimize koşarken bizi yıldırabilecek bir sürü şey yaşıyoruz. Kimimiz bu yola devam edebiliyor kimimiz ise yarı yolda bırakmak zorunda kalıyor. Bu belgeselde izlediğimiz Büşra Ün’ün mücadelesi ise herkesin bilmesi ve ders alması gereken bir hikaye. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen mücadelesini bırakmayan ve pes etmeyen Büşra Ün, belgeselde yaşadığı zorlukları ve bu zorluklar sırasında hissettiği tüm duyguları açık bir şekilde izleyiciyle paylaşıyor. Geçmişinden de görüntülerin yer aldığı belgeselde, biz izleyenlere ne olursa olsun pes etmek için hiçbir sebebin olamayacağını öğretiyor. Yönetmen Evrim İnci, filmin kurgusuyla sizi hikayenin içine çekmeyi başarıyor. Hem kurgu hem de anlatım ile birlikte kolaylıkla empati kurabiliyorsunuz. Herkesin izlemesi gereken bu belgeseli bizlerle buluşturduğu için yönetmene ve bizlere mücadele etmenin önemini bir kez daha hatırlatan Büşra Ün’e teşekkür etmek istiyorum.

Farklı konularda, farklı mesajlar veren birbirinden değerli 10 kısa film izleme şansı bulduk bu seçki ile birlikte. Her filmde beğendiğim ve beğenmediğim bazı noktalar olsa da genel olarak güzel bir seçki izlediğimizi düşünüyorum. Festivalin ilerleyen günlerindeki tekrar gösterimlerinde izlemenizi mutlaka tavsiye ederim. Bizimle kalmaya devam edin!

3. TAYF Uluslararası Kısa Film Festivali Belgesel Seçkisi Değerlendirmesi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...