Zengin Mutfağı: Şener Şen’i Sahnede İzlemek
Şener Şen, şüphesiz ki oyunculuk konusunda rüştünü erken yaşlarında ispatlamış; yıllar içinde birçok işle adından söz ettirmiş, günümüze de adını hakkını vere vere “büyük usta” olarak yazdırmış bir aktör. Peki ya Şener Şen’i sahnede izlemek? İşte Zengin Mutfağı, böyle büyük bir isimle çıkış yaparak 2018’den bu yana yüzlerce kez sahnelendi. 10 Haziran 2025’te de Harbiye Açıkhava Sahnesi’nde son oyununu oynayarak sahnelere ve bizlere veda etti.
1978 yılında ilk kez sahnelenen Zengin Mutfağı, oynandığı dönemde de çok sevilmiş ve hatta 1988 yılında beyazperdeye uyarlanmış bir oyun. Lütfü Usta rolünde 40 yıl sonra Şener Şen’i tekrar izlemek ise muhteşem bir deneyim. Şener Şen’in, Doğu Yaşar Akal ile birlikte yönetmenliğini de yaptığı oyunun oyuncu kadrosunda Şener Şen’e Kutay Sandıkçı, Onay Kaya, Gizem Ergün ve Uğur Arda Başkan eşlik ediyor.
Vasıf Öngören, toplum meselelerine odaklanmayı seven ve genel itibarıyla epik tiyatroya özgü eserler veren bir yazar. Asiye Nasıl Kurtulur gibi işlerinden de aşina olabileceğiniz o sivri dil, bu metinde de kendini gösteriyor. Öyle ki, oyun ilk oynandığı yıllarda defalarca tehditlere ve saldırılara maruz kalıyor.
Ülkemizin politik olarak çalkantılı bir döneme girdiği 70’li yıllar, ileride 1980 darbesiyle sonuçlanacak iç çekişmelerle şekillenmiştir. 15-16 Haziran 1970’te gerçekleşen işçi eylemleri daha ilk gününde sıkıyönetim ilan edilmesine neden olmuş; birçok işçinin, bir esnafın ve bir polisin ölümüyle sonuçlanarak Türkiye’de uzun yıllar sürecek olan siyasi anlaşmazlıkların öncülü kabul edilebilir.
Zengin Mutfağı da tam bu olayların yaşandığı sırada bir konağın mutfağına odaklanır. Oyunun başlarında sempatik tavırlarının yanı sıra, dünyayı konağın mutfağının ötesinde pek de umursamadığını ve hatta bulunduğu kabın şeklini almayı adet edindiğini belli eden Lütfü, gelişen olaylarla birlikte değişmeye başlayacaktır.
Oyun, teknik anlamda güzel kotarılmış. Bir köşkün mutfak dâhil olmak üzere birkaç yerini görebildiğimiz genişçe bir dekor kurulduğunu görüyoruz. Dekorda merdivenler, koca kapılar, mutfak tezgâhından araç gereçlerine kadar pek çok detay titizlikle çalışılmış. Daha görür görmez oyunun geçtiği 70’li yılların içine çekildiğiniz, devasa bir oyun alanı olmuş gerçekten.
Oyunculuklara gelecek olursak, Şener Şen’i canlı kanlı, o babasından yadigâr köylü kurnazı tiplemesinde görmek inanılmazdı. Bir bakışıyla, duruşuyla istediği tepkiyi seyirciden koparabilmesi ve bundan keyif alarak rolünü gerçekleştirmesi çok etkileyiciydi. Genç oyuncular arasında çok sivrilen bir oyunculuk olmamakla birlikte, büyük usta ile paslaşmalarda sezilen bir doğallık vardı. Sanki gerçekten o köşkün birer ferdiydi her biri.
İki perde olarak sahnelenen oyunun ilk perdesinde, toplumsal olaylara karşı köşk ahalisinin genel tavırlarını görüyoruz. Köşkün sahibi Kerim Bey, işçi ayaklanmasının ardından apar topar yurt dışına kaçmıştır. Lütfü, gücüne hayranlık duyduğu Kerim Bey’in kaçtığını kabullenmemektedir. Hizmetçi kız evlilik hayalleri kurarken, nişanlısı Selim köşke sığınma derdindedir.
İkinci perdeye geçtiğimizde ise köşke köpekleriyle dönen Kerim Bey ve köpeklerinden midesi bulanan Lütfü, kendi yiyemedikleri yemeğin köpeklere pişirildiğini gördükçe sınıf kinine kapılıyor. Selim ise baştaki kibar ve beyefendi hâlinden yavaş yavaş Kerim Bey’in dalkavuğuna dönüşüyor. Bu değişimi, Onay Kaya’nın gerek postürü gerek sesiyle güzel verebildiğini düşünüyorum.
Oyunla ilgili şahit olduğum yorumlarda, köpeklerin zehirlenmesi hadisesinin Lütfü’ye karşı antipati kazandırdığı söylense de bu yorumlara katılamıyorum. Her ne kadar hayvan katletme gibi bir konu kabul edilemez olsa da bunun bir oyun olduğunu unutmamak gerek. Hatta karakterlerin pür-ü pak olmasının da abes olduğunu düşünerek diyorum ki; Lütfü gibi bir köylü kurnazı, patronuna zarar vermek istese tam da böyle kaçak göçek bir yol tutardı.
Bu köpek zehirleme olayıyla birlikte köşk içinde bir cadı avı başlıyor. Selim’in patrona yamanmaya çalışan bu yeni personası ile nişanlısı başta olmak üzere köşkün tüm üyeleri çatışıyor. Lütfü’de başlayan dönüşümün sinyalleri de işte bu noktada meyvelerini veriyor. İnsan, kime hizmet edeceğini seçmeli.
Oyun boyunca faşizme karşı duyulan kinin, bir köşk simülasyonunda işlenmesi, Vasıf Öngören’in yazım konusunda ne kadar etkileyici olduğunu tekrar tekrar hatırlatıyor. Belki bunda dönemimizin uyandırdığı baskı psikolojisi de etkili oluyor ki, sonlara doğru Lütfü faşizme söverken katarsisi doruklarda yaşıyorsunuz. Şener Şen’in sesi kulaklarınıza geldi mi?
Toparlayalım. Yedi yıllık bir serüvenin son perdesi oynanan Zengin Mutfağı, içerdiği güçlü mesajlar ve etkileyici anlar yaratma biçimiyle çok keyif aldığım bir oyundu. Kaçırdım diye üzülmemeniz adına filmini çeşitli platformlarda bulabileceğinizi hatırlatmak isterim. Her ne kadar canlı izlemenin keyfi başka olsa da, Aaahh Belinda filmiyle tanıyacağınız Başar Sabuncu’nun yönetmenliğindeki film de bir o kadar keyifli. Bunu, oyunu iki kez sahnede izlemiş biri olarak söylüyorum.
Son olarak, teşekkürler Şener Şen… Bizlere bunca güzel karakteri keyifle izlettiğin için. Sahnelerde ve ekranlarda tekrar yeni işlerle karşımıza çıkmanız ümidiyle…