Wolf Man: Eksik Anlatılmış Bir Dönüşüm Hikayesi
Wolf Man, Leigh Whannel tarafından yönetilen, yapımcılığını Jason Blum’ın üstlendiği, psikolojik gerilim ve korku türünde bir yapımdır. Başrollerinde Christopher Abbott ve Julia Garner’ın yer aldığı filmin senaryosunu Leigh Whannel ve Corbett Tuck kaleme alıyor. Wolf Man, ülkemizde 24 Ocak 2025 tarihinde vizyona girdi. Film, mitolojik bir kavram olan kurt adam imajini farklı bir olay örgüsüyle ele almış ancak beyaz perdeye aktarımını ne yazık ki başarılı bir şekilde aktaramamış.
Leigh Whannell’in modern korku sinemasına getirdiği yenilikçi bakış açısının bir parçası olan Wolf Man, insan doğasının vahşi yönlerini metaforik bir düzlemde ele alıyor. Amerikan’ın Oregon Eyaletinde geçen hikaye tek bir gecede gerçekleşen olayları anlatıyor. Hikayenin içerik detayları her ne kadar metorik bir algı çerçevesinde anlatılsa da, hem karakterlerin hem de olayların eksik aktarımı filmi en başından yüzeysel bir ölçüde değerlendirmeye neden oluyor.
Christopher Abbott’un hayat verdiği karakter Blake, eşi ve kızıyla birlikte bir şehirde yaşıyor. Bir gün evine gelen babasından kalan ve doğup büyüdüğü evin tapusu, onu geçmişi düşünmeye yönlendiriyor. Eşi ve kızıyla daha verimli zaman geçirmek ve babasının kalan eşyalarını toplamak isteyen Blake ve ailesi, Oregon’daki terk edilmiş eve gidiyorlar. Ancak sisli ve karanlık bir orman yolunda karşılarında bir anda kurt adam görerek kaza yapıyorlar. Endişeli bir şekilde canlarını kurtarmaya çalışırlarken, kurt adam, Blake’in kolunu çiziyor. Bu şekilde Blake, kurt adam hastalığına bulaşmış oluyor. Gece ilerledikçe Blake’in dönüşümü gerçekleşmeye başlıyor. Uzaktaki bir örümceğin adım sesini duymaya ve kimsenin almadığı kokuları almaya başlayan Blake’in dönüşümü, gösterilen detaylarla kolayca anlaşılıyor. Blake, bir yandan dışarda onlara saldırmak isteyen kurt adamdan korunmaya çalışırken, diğer yandan dönüşümü esnasında zor dakikalar geçiriyor. Saatler ilerlerken konuşma yeteneğini kaybeden ve artık ailesini bile tanımayacak şekilde algıları değişirken Blake, kendi dünyasından kopmadan savaş vermeye çalışıyor. Çünkü eşi ve çocuğuna olan bağı, onu kendi içinde savaşmaya zorluyor. Charlotte (Blake’in Eşi) ve kızı için asla bitmeyecek bir gece oluyor.
Sinematografik açıdan filme baktığımızda, korku ve gerilim detayları oldukça başarılı bir şekilde yansıtılmış. Kamera hareketleri, oyuncuların tedirgin ve gerilim içerikli aksiyon sahnelerinde kullanılan sabit ve hareketli çekimler, izleyiciyi sürükleyici bir anlatım içinde sunuyor. Filmdeki düşük ışık kullanımı, sabit ve geniş açı tekniği ile birleşince yalnızlık ve çaresizlik duygularını oldukça başarılı bir şekilde aktarıyor. Filmdeki sinematografik algı, filmin genel renk paleti ile uyumlu olarak işlenmiş. Film boyunca soğuk, karanlık ve kasvetli tonlar hâkim; mavi ve gri tonlar, karakterin içsel duygu durumlarını ve hikâyenin tedirgin kısmını destekliyor. Ancak dönüşüm sahnelerinde kullanılan sıcak, kan kırmızısı tonları, şiddet ve vahşet temalarını ön plana çıkarıyor. Özellikle Blake’in dönüşüm sahnelerinde kullanılan ve onun perspektifinden kişileri ve ortamı gördüğümüz sahnelerin canlı renk tonları ve görsel efektleriyle birlikte güzel bir kontrast oluşturuyor. Bu kontrast, izleyicinin odağının sadece hikâyeye değil, karakterin psikolojik ve fiziksel değişimlerine de dikkat çekmesini sağlıyor.
Filmin ses tasarımına baktığımızda, karakterin kendi içsel dönüşümü ve yaşadığı zorlukları oldukça başarılı bir şekilde ele aldığını söyleyebiliriz. Filmin en önemli unsurlarından biri olan ses, özellikle Wolf Man tarzındaki filmler için büyük bir vurgu taşıyor. Gerilimi yansıtan en büyük detay olan çatlama sesleri, kemik kırılma ve nefes detayları, seyirciye duyguyu en içten hissettirdiğini söyleyebiliriz. Film boyunca gece teması, orman uğultuları ve kasvetli sessizliklerin bile hissettirdiği ses anlatımı kişisel açımdan filmde en çok beğendiğim detay olduğunu söyleyebilirim.
Film her ne kadar bu açılardan başarılı olsa da genel olay örgüsü ve işleyişi bakımından eksikliği, seyircide soru işaretleri bırakmasına neden oluyor. Blake karakterinin arka plan detayları, babasıyla olan ilişkinin başka bir boyutta denk gelmesi ve hastalığın ona “neden” bulaştığı açısından detaylar oldukça eksik. Konunun yavaş ilerlemesi ve bu detayların hiçbir şekilde gösterilmemesi, filmi bir yerde sıkıcı hale getirmesini sağlıyor. Bu durum biraz daha karakterlerinin kendi hayat tarzlarındaki detaylara odaklanarak giderilebilirWolf Man leidi.
Sonuç olarak, Wolf Man, sinematografik ve ses tasarımı açısından oldukça başarılı bir dil sunmuş olsa da hikâye ve karakterlerin geri planda kalması filmin yüzeysel işlenmesine neden oluyor. Başarılı oyuncu kadrosuna yer verilmiş ancak durağan ve yavaş aktarımından dolayı oyuncuların performansları göz önüne çıkarılamamış. Korku ve psikolojik gerilim türüne yeni bir bakış açısı getirilmesini sağlayan Leigh Whannel, senaryosunun eksikliğinden ötürü bana göre başarı sağlayamamış.
Wolf Man: Eksik Anlatılmış Bir Dönüşüm Hikayesi