Westworld: Bir Dünya Yaratmak
4. Sezonuna ulaşan ve sezon finaliyle bizlere “görüşmek üzere” diyen HBO dizisiyle karşınızdayım. Bu diziye ne oldu ya? Dizi ilk sezonu ile büyük bir sükse yapmıştı halbuki. Hatta yerli ve yabancı forumlarda diziyi HBO’nun yaklaşan GOT finalinden sonra izleyicisini tutmak için çıkardığı ve başarılı da olduğu yorumlarını okuyordum. Sebebini bilmediğim bir şekilde dizi sezondan sezona çarpıcı etkisini yitirdi.
Önceki sezonlarda olduğu gibi bu sezonda da karakterlerin motivasyon kaynağı uğruna endişelendikleri yakınlarıydı. ‘Şu an yaşananlar hangi dünyada? Bu karakter insan mı yoksa insan kopyası mı? Rüya mı, hayal mi? Gerçek mi, geçmiş mi? Şimdi mi, gelecek mi?’ gibi sorular sormamıza sebep olan kafa sıyırtıcı bir olay örgüsü vardı sezonun. William’ı alıkoyduktan sonra oluşturduğu kopyasını kontrol eden Charlotte ablamız, insanları sineklere yedirerek insanları da kontrol altına alıyor. Öyle ki bir süre sonra gerçekten tanrılaşıyor. Dolores hatırlamaya, Maeve ve Caleb ailesine kavuşmaya, Bernard öleceğini gün gelene kadar yapması gerekenleri tamamlamaya çalışıyor. Onlarla birlikte biz de gerçekliğimizin doğasını sorguluyoruz.
Başta Aaron Paul olmak üzere oyuncu kadrosunun performansı inanılmazdı. Tema müziği zaten çok iyi ama onun dışında sezonluk değişen müziklerde dikkat çeken bir müzik kullanımı yoktu. Işık ve kamera kullanımı da dizinin hikâyesine hizmet edecek şekilde kullanılmış. Olay örgüsü çok karmaşık olduğu için diziyi takip etmek izleyici için son derece güç oluyor. Şu an hikâyeye dair kafamda oturmayan bir ton şey var. Farklı olalım, şaşırtalım diye olay örgüsü gereğinden fazla kasılmış gibi geldi bana. Düşünerek teori üreterek izlesen bir dert; vakit geçirmek için dikkatsiz izlesen başka bir dert. Caleb ve Maeve’in benzetilmeye çalışılması da bana göre gereksizdi. Ekip olmak için gerekenlerden olmazsa olmazı aynı acılara sahip olmakmış gibi ikisinin de çocuklarıyla flashback ve rüyamsı sahneleri izlerken çok sıktı beni. 3 sezondur hikâyenin kalbi taraflarında gezinen Maeve ve Bernard’ın sokaktaki sıradan insanlarmış gibi 1 dakika arayla öldürülmeleri ve ölümlerinin sıradan ölümlermiş gibi yansıtılmasına çok şaşırdım.
Diğer bir yandan Dolores’in geçmişi hatırlamaya çalıştığı sırada gece yaptığı tablodaki Charlotte’un kulesine yer vermesi detayı, William dedemin kopyasının da git gide ona benzemesi, Dolores’in kolay kolay ölmeyeceğini öğrenmeye çalışırken bizlere izlettikleri, Bernard ve Maeve’in baraj sahnesindeki Fight Club göndermesi, ilk sezona dair oyun parkı ve parka giriş bilgilendirme sahnelerindeki göndermeler çok keyifliydi.
Bu sezon ile birlikte geçmiş sezonları da katarak bir değerlendirme yapacak olursak dizinin hikâyesi aslında çok anlatılmış bir hikâye özünde ancak Westworld’ü benzer hikâyelere sahip yapımlardan ayıran en önemli özelliği çarpıcı ve etkileyici hikâye anlatımı. İlk sezonda ilerleyen sezonlara göre daha yavaş olan tempo her sezon daha da hızlanıyor. İki arkadaşın oyun parkına girişiyle başlayan hikâyemiz şimdiye kadar beklenmedik ve tahmin edilemez bir şekle evrildi. Ne siyah ne de beyaz olan, kelimenin tam anlamıyla gri olan karakterler çok iyi gelişiyor ve her yeni sezonla karakterlerin daha önce görmediğimiz yanlarıyla karşılaşıyoruz. Yan hikâyeler giderek dallanıp budaklanıyor ve üstelik yan hikâyelerin hemen hemen hepsi de en az ana hikâye kadar iyi ve ana hikâyeyi zenginleştiriyor. Bakalım gelecek sezon bizleri neler bekliyor?
Dizinin bu sezonuna puanım 3/5, genel puanım 4/5.
Okuma zahmetini gösterdiğiniz için saygılarımı sunarken bir soru sormak istiyorum.
Hiç gerçekliğinizin doğasını sorguladınız mı?
Westworld: Bir Dünya Yaratmak