Transatlantic: Gülümseten Hayatta Kalma Mücadelesi
Yıl 1940. Yer Marsilya. Sanat ve neşeyle dolu hayatta kalma mücadelesine hepiniz hoş geldiniz. Bugün sizlere Netflix’de 7 Nisan tarihinde yayına girmiş “Transatlantic” adındaki mini diziden bahsetmek istiyorum.
“Transatlantic” toplam 7 bölümden oluşan bir mini dizi olarak tasarlanmış. 1940 yılında Marsilya’da, Nazi rejiminden kaçmaya çalışan sanatçıları ve onlara yardım eden Amerikan Acil Kurtarma Komitesinin yaşadıklarını anlatıyor. Dizi “Julie Orringer” adlı yazarın “The Flight Portofolio” adlı kitabını baz alarak hazırlandı. Kitap da, dizi de gerçek kişileri, kurumları ve yaşananları baz alarak hayata geçirildi.
Dizinin yaratıcı yapımcılığını Anna Winger ve Daniel Hendler yapmış. Görüntü yönetmenliğini ise Wolfgang Thaler gerçekleştirmiş. Dizinin bir diğer önemli kısmı kostümlerin tasarımcılığını ise Justine Seymour yapmıştır. Dizi bu başarılı ekibin ellerinde yaratılmış ve harika bir iş çıkardıklarını söyleyebilirim. Anna Winger bir yazar olarak karakterleri çok iyi tanımış ve anlayabilmiş. Bu sayede oyunculara da iyi direktifler verebilmiş ve onların karakterleri içselleştirmesinde yardımcı olmuş. Ayrıca kendisi yine Netflix’teki “Unorthodox” mini dizisinin yazarlığını da yapmıştır. Wolfgang Thaler ise ışığı kullanış şekli, yakın plan yüz sahneleri ve perspektifleriyle diziye harika bir bakış açısı sunmuş. Justine Seymour ise harikalar yaratmış. Özellikle de bir doğum günü kutlama sahnesinde tasarımları zirve noktasına ulaşmış. Hepsi ince düşünülmüş, sürrealist tasarımlar ortaya çıkarmış.
Dizide tam 18 karakter var ve hepsinin de oyuncularının performansı karakterleri seyirciye aktarabilmek açısından çok önemli. Memnuniyetle söyleyebilirim ki hepsi de ayrı ayrı çok başarılı işler ortaya koymuş. Varian Fry (Cory Michael Smith), Mary Jane Gold (Gillian Jacobs), Albert Hirchman (Lucas Englander), Lisa Fittko (Deleila Piasko), Thomas Lovegrove (Amit Rahav), Paul Kandjo (Ralph Amoussou), Konsolos Patterson (Corey Stoll), Komiser Frot (Gregory Montel), Walter Benjamin (Moritz Bleibtreu), Max Ernst (Alexander Fehling), Walter Mering (Jonas Nay), Konsolos Yardımcısı Loretta (Lolita Chammah), Harry Bingham (Luke Thompson), Peggy Guggenheim (Jodhi May), Margaux (Rafaela Nicolay), Lena (Henriette Confurius), Keskin Nişancı (Yoli Fuller), Bill (Nadiv Molcho), Ursula (Yulia Antoshchuk) ve daha bir sürü oyuncu bu dizide rol almışlar.
Oyuncuların bir çoğu pek tanınmış değiller fakat hepsinin rollerinin hakkını verdiklerini söyleyebilirim. Varian Fry’ı canlandıran Cory Michael Smith’i ben ilk defa izledim ve performansına hayran kaldım. Dizinin belki de en çok değişim geçiren karakteri o ve bu değişimi yansıtmayı başarabilmiş. Çok beğendiğim bir diğer oyuncu da Albert Hirchman’ı canlandıran Lucas Englander oldu. Mimikleri, yükselişleri seyirciyi içine alıp o ana götürüyor. Bu sayede orada yaşanan zulmü, hüznü ve mutluluğu içinizde hissedebiliyorsunuz.
Hikayenin gerçekliğinde olduğu gibi dizide de farklı diller konuşuluyor. İngilizce, Almanca ve Fransızca anlaşmaya çalışan karakterler gerçek hayatta da farklı milletlerden olan oyuncular tarafından canlandırılıyor. Bu da dizinin öne çıkarmak istediği insanlık kavramını destekleyen bir öge olmuş. Ayrıca gerçekçiliğin daha da artmasını sağlamış.
Bu diziyi izlemenin başka bir zevkli tarafı ise manzaralar ve estetik oldu. Dizinin çekimleri Marsilya’da gerçekleşti ve gerçek mekanlar kullanıldı. Marsilya’nın mimarisi, doğası, kozmopolit kültürü dizide yansıtıldı. Bu da cennetin içinde yaşanan kabusu daha net ortaya çıkardı.
Bu olağanüstü gerçek hikayeden biraz daha geniş bir şekilde bahsetmek istiyorum. Dizide Nazi’lerin zulmünden kaçmaya çalışan insanları özellikle de önemli sanatçıları, düşünürleri kurtarmaya çalışıyorlar. Bunların içinde ressamlar, yazarlar, ekonomistler ve daha niceleri bulunmakta. Mary Jane ve Varian Fry teslim edilmek istenen bu insanları İngiliz İstihbaratıyla beraber çalışarak kurtarmaya çalışıyorlar. Bu sırada onlara yardım eden ve direnişte bulunan Paul, Lisa gibi insanlarla beraber Villa Air-Bell’de saklanıyorlar. Bizde bu saklanma sürecinde yaşanan mutluluklara, aşklara ve daha nicesine şahit oluyoruz.
Zaten tarihi bir gerçek olduğu için yaşananları oturup araştırabiliyorsunuz fakat yaratılan sanatsal ortamın içinde izlemek bambaşka bir hisse sebep oluyor. Varian Fry, Mary Jane Gold, Albert Hirchman ve Harry Bingham üst düzey yetkileri olmayan sade vatandaşlar. Sahip oldukları en önemli şeyler merhametleri ve cesaretleri. Dizide de asıl anlatılmak istenen bu olmuş. 1940 yılında 2000’den fazla insanın kurtulmasını sağlayan bu dört kişi bizlere dayanışma ile neler yapabileceğimizi gösteriyor.
Dizinin bu olaya kattığı başka bir bakış açısı ise sanat, mizah, sevgi ve neşenin öyle bir zamanda bile hayatın içinde olduğunu gösteriyor. Aslında biz insanların hayatta tutunması gereken duyguların hangileri olduğunu işaret ediyor.
Görüldüğü üzere ben dizi hakkında söyleyebilecek olumsuz bir fikre sahip değilim. Benim için bu gerçek yaşam öyküsü daha iyi kurgulanamaz ve daha iyi yansıtılamazdı. Ölen yüz binlerce insanın acısını hissettirip aynı zamanda kurtarılan binlerce insanın sevincini hissettirebildiği ve bunu müthiş sanatsal bir gösteriyle harmanladığı için ben bu dizinin her anından büyük keyif aldım. Umarım sizde en az benim kadar beğenir ve her insanın içinde kusurlarıyla bir kahraman yattığını hatırlarsınız. İyi seyirler.
Transatlantic: Gülümseten Hayatta Kalma Mücadelesi