Tornado: Kötülerin Arasında Bir İyilik Meleği Var
İntikam bizi acımasız olmaya mı sürükler, yoksa acımasız olmak mı bizi intikama sürükler? Peki biz, acımasız olsak da, öfkeli ve kalpsiz olsak da içimizde, ufak da olsa, bir iyilik var mıdır? Bu sorunun cevabını şimdi bahsedeceğim bu filmle birlikte bulacağız.
2015 yılında Kadıköy’de Rexx Sineması’nda seyrettiğim, sağlam bir Western filmi olan Slow West’in yönetmeni John Maclean, 10 yıl sonra Tornado filmiyle sahalara dönüş yaptı. 1790’ların Britanyası’nda, sert ama genç bir Japon kadını olan Tornado’nun, babasının haydutlar tarafından öldürülmesinin ardından onu öldürenlerden alacağı intikamı anlatıyor. Başrollerinde Tim Roth, Jack Lowden, Takehiro Hira ve Kôki’nin yer aldığı bu film, dünya prömiyerini Glasgow Film Festivali’nde, Türkiye prömiyerini ise bu yılki Eskişehir Film Festivali’nde açılış filmi olarak yaptı. Şimdi ise Tornado, Eskişehir Film Festivali’nin hemen ardından, bu hafta itibarıyla Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona girdi. Şimdi gelin, kötülüklerin mesken tuttuğu bu yolculuğa birlikte çıkalım.

Yıl 1790’lar; Britanya’da suç oranlarının büyük ölçüde arttığı dönemler. Hırsızlık, yankesicilik, cinayet gibi suçlamalara sahip çetelerin sayısı artmaktadır. Britanya’nın engebeli arazisinde, genç Japon kadını Tornado (Kôki), babasıyla birlikte kukla Samuray gösterileri yapmaktadır. Geçimlerini sağlamak için gerçekleştirdikleri bu gösteri, Sugarman (Tim Roth) ve Little Sugar (Jack Lowden) tarafından yönetilen kötü şöhretli çetelerin gelişiyle kötü bir şekilde sonlanır. Dahası, Tornado’nun babası Fujin (Takehiro Hira), bu çeteler tarafından pusuya düşürülerek öldürülür. Bu katliamın ardından Tornado, hayatta kalmanın en büyük sınavını verir. Haksız kazanç sağlayan çetelerden altınları çalar ve dahası, babasının kanının yerde kalmaması için bir intikam yemini eder.
Bu filmde, ataerkil çetelerle savaşmaya çalışan genç bir kadın Samuray’ı izliyoruz. Ama önce Samuray kültürüne bakmak gerekir. Samuraylar, efendisine hizmet eden ve görevini yerine getiren savaşçılardır. Peki, Samuraylar gerçekten acımasız mıdır? Aslında o kadar da acımasız değillerdir; en azından bu film özelinde bunu göreceksiniz. Az önce sorduğum intikam ve kötülüğe dair sorular vardı ya, işte o soruların cevaplarını bu paragrafta veriyorum. Bir kere, insan acımasız doğmaz; bu dünyadaki kötülükler bir şekilde insanı acımasız olmaya ve dolayısıyla intikama teşvik eder. Bence bu dünyada hayatta kalmanın tek yolu da acımasızlıktan geçiyor. Peki, acımasız insanların içinde hiç mi merhamet yok zannediyorsunuz? Olmaz olur mu? Elbette var. En azından bu filmi izledikçe, insanlığa ve kötülüğe dair birçok şey düşüneceksiniz.
John Maclean’ın bu filmdeki senaryosunu göz önünde bulundurduğumda, Samuray’a, intikama ve kötülüğe dair son derece felsefi ve insancıl bir hikâye anlattığını söyleyebilirim. Filmdeki alt metinler, senaryoya bambaşka bir hava katmış. Senaryoda çok fazla diyalog yok ama yüz ifadeleri, mekânlar, ateşli silahlar, kılıçlar ve filmdeki fırtına bu hikâyeyi anlatmaya yetiyor. Dolayısıyla senaryosunu başarılı buluyor ve ayakta alkışlıyorum. Yönetmenlik açısından da şunu söyleyebilirim: Filmde iki Japon yönetmene saygı duruşunda bulunulmuş — Akira Kurosawa ve Takashi Miike. Kurosawa’dan pastoral, insancıl yönünü; Miike’den ise filmin şiddetini almış. Filmin dengeleyici tarafı da buradan geliyor. Aksiyon koreografisini ise unutmamak gerekir; o da bambaşka bir tat, bambaşka bir konu. Çünkü aksiyon koreografisi bu filmde oldukça sağlam.
Sinematografi açısından, filmin en güçlü yanlarından biri olduğunu söyleyebilirim. Ken Loach ve son yıllarda Yorgos Lanthimos filmlerinde de görüntü yönetmenliği yapan İrlandalı görüntü yönetmeni Robbie Ryan’ın kamerası, adeta bir tablo estetiğine sahip. Biraz önce bahsettiğim iki yönetmenin ruhunu bu sinematografi sayesinde hissedeceksiniz. Filmde ağırlıklı olarak karakterlerin iç dünyasını yansıtmak adına orta çekim (medium shot) tercih edilmiş. Ana karakterin intikam ve acımasızlık duygusunu, diğer karakterlerin de açgözlülüğünü yansıtmak açısından bu tercih yerinde olmuş. Bazı sahnelerde yakın plan kullanılması ise karakterleri daha yakından tanımamızı sağlıyor. Karakterlerin dışında filmdeki pastoral manzaralar, sirk gösterisi, kuklalar gibi unsurlar ise Robbie Ryan tarafından sert ama şiirsel bir dille aktarılmış. Kostüm tasarımı ve sanat yönetmenliği de dört dörtlük; her kıyafet, her dekor filmin omurgasını sağlamlaştırmış.
Ses kullanımı da oldukça sert. Rüzgâr sesi, silah ve kılıç sesleri ile karakterlerin konuşmaları bu sertliği destekliyor. Öte yandan, Jed Kurzel’ın müzikleri içe işleyen orkestral yapısıyla, filmin vahşi atmosferini müzikal olarak tamamlıyor. Hikâyeyi sert melodilerle anlatmak, gayet mantıklı bir tercih olmuş.
Yavaş yavaş oyunculuklara geçelim. 2046 (Wong Kar-Wai, 2004), Love and Honor (Yoji Yamada, 2006) ve The Boy and the Heron (Hayao Miyazaki, 2023) filmlerinden tanıdığımız Takuya Kimura ve şarkıcı Shizuka Kudô’nun kızı Mitsuki Kimura (Kôki mahlasıyla karşımızda), rolüne hem sevgi dolu hem adaletli hem de acımasız ve vahşi bir şekilde hazırlanmış. Henüz 22 yaşında olmasına rağmen, gelecekte birçok filmde görmeye hazır olmalıyız.
Giri/Haji (Julian Farino, Ben Chessell, 2019) dizisiyle Emmy adayı olan ve Shogun, Gran Turismo (Neill Blomkamp, 2023) ile Snake Eyes: G.I. Joe Origins (Robert Schwentke, 2021) gibi yapımlarda yer alan Takehiro Hira, bu filmde kısa bir rol alsa da Samuray karakterinin hakkını veriyor. Tim Roth, çetenin acımasız lideri rolünde başarılı bir performans sergilerken; Jack Lowden, Tim Roth kadar acımasız olmasa da insani yönü güçlü bir performans sunuyor.

Yavaştan toparlamam gerekiyor; aksi takdirde bu yazının sonu gelmeyecek gibi görünüyor. Tornado, gerçekten izleyebileceğiniz en sağlam Samuray filmlerinden biri. Akira Kurosawa’nın şiirselliğini, Takashi Miike’nin sertliğini ustalıkla harmanlıyor. Japon yönetmenlerin elinden çıkmayan, Japon yapımı olmayan (İngiliz yapımıdır bu film) en iyi Samuray filmi olabilir. Oyun dünyasında Amerikalı oyun yapımcısı Sucker Punch, Ghost of Tsushima ile nasıl güçlü bir Samuray oyunu ortaya koyduysa, İngiliz yönetmen John Maclean da Tornado ile aynı başarıyı sinema alanında yakalamış. Son derece şiirsel, şiddeti sert ama bir o kadar da felsefi yönüyle dikkat çeken bir film. Merhametsiz savaşçıların içinde bile bir iyilik barındırabileceğini hatırlatıyor ve böylece sadece bir Samuray filmi, bir intikam filmi olmanın çok ötesine geçiyor.
Puan: 9/10