The Union: Hep Aynı
Bir aksiyon filmi arıyorsanız ve filmden biraz heyecan biraz da yeni bir konu bekliyorsanız… Sanırım biraz daha beklemeniz gerekecek. 16 Ağustos’ta yayına giren The Union, birden fazla tanıdık ve ünlü yüze rastlamanız şans eseri değil. Kendisini birden fazla aksiyon filminin baş kahramanı olarak gördüğümüz Mike McKenna (Mark Wahlberg)’yı bu tarz konusu olan yapımlardan ya da Teddy Bear adlı filminden tanıyor olabilirsiniz. Diğer yandan Tom Brennan (J. K. Simmons)’da filmimizde yer alıyor. Kendisini Whiplash- buradaki oyunculuğu gerçekten şahane diyebilirim veya Örümcek Adam gibi filmlerden tanıyor olabilirsiniz. Filmde Halle Berry ve Jessica De Gouw gibi isimleri de görmeniz mevcut. Bu isimlerin neden bu tarz bir senaryoda oynadığı az çok belli.
Filmimizin konusu önceki klasik aksiyon filmlerini aratmayacak türden. O kadar sıradan ve yavan ki izlerken ne zaman bitecek bu diyebilirsiniz. Konusu; Mike (Mark Wahlberg) adlı başkahramanımız Jersey’li bir inşaat işçisidir ve tüm hayatı boyunca Jersey sınırları içinden dışarıya çıkmamıştır. Liseli eski sevgilisi Rox (Halle Berry)’un 25 yıl sonra bir barda tekrar karşısına çıkmasıyla kendisini Londra’da bulur. Rox Mike’ı yüksek riskli bir görev için Londra’ya getirmiştir ve bu saatten sonra Mike’ın hayatı eskisi gibi olmayacaktır.
ABD’nin gizli bir örgütü olarak karşımıza çıkan Union adlı yapı bizlere klişeden başka bir içerik sunmuyor ne yazık ki. Günümüz dünyasında çekilen filmimiz akıcılığını yitirmiş bir şekilde karşımıza çıkıyor. Açıkçası Netflix’in bu senaryodaki bir filme bütçe ayırması bile kayıplarına olmuş diyebilirim. Kendinden öncekilerden hiçbir fazlası olmayan ve tekdüze gelişen bir yapım. Bunun yanında filmdeki diyaloglar o kadar kopuk ve içi boş geldi ki izlemekte zorlandım. Ayrıca sahne geçişleri de filmin izleyici kitlesini sıkan bir diğer etken diyebilirim. Çoğu kısım alakasız diyaloglarla- hele ki Rox’un kocası hem gereksiz bir karakter hem de sadece boş diyaloglardan ibaret- alakasız sahnelere bağlanmış gibiydi. Bana kalırsa filmi ve senaryoyu kurtaracak olanlar oyuncular gibi düşünülmüş olacak ki aslında bakarsanız oyunculuk ne kadar iyi olursa olsun kötü ve sıradanlıktan uzak olmayan bir yapımı pek bir şey kurtaramaz bence. Ayrıca oyunculuk demişken bazı karakterler gereksiz bir şekilde filme dahil edilmişler-bence J. K. Simmons başarılı bir oyuncu ancak bu filmde gerçekten çok yapmacık ve içi boş bir karakteri canlandırmış o yüzden de gereksiz bir oyuncu gibi göründü gözüme ne kadar baş rollerden biri olsa da-. Bu sorun da filmin uzamasını ve akışı bozmayı başarmış. Bazı olaylar o kadar içi boş verilmiş ki- özellikle başrollerimizin yakınlaşma çabaları var mıydı yoksa başka bir şey mi karar vermek biraz zor neydeki sonda bir nokta koymuşlardı-ne anlatmaya çalışıldığını dahi bilemiyoruz.
Filmdeki görsellik ve aksiyon kullanımı aşırıya kaçılmadan verilmişti. Ve görsellik adına kullanılan herhangi olağan dışı bir unsur bulunmuyordu. Hani bazı yapımlarda bunu nasıl kullanmışlar deriz ya burada öyle bir ileri teknolojiye rastlamıyoruz. Yani günümüz dünyasını birebir yansıtmış diyebiliriz. Duygusal bağlara gelecek olursam başrolümüz Mike ve lisedeki sevgilisi Rox bizlere aşk gibi duyguları anlatmakta çok yetersiz kalmışlar- notumu da düşeyim Mark Wahlberg ve Halle Berry gerçekte de aynı lisede okumuşlar-. Oyunculuklar zayıf ve bir dayanağı olmayan içi boş kuklalar gibi tekdüze olarak izleyiciye duygu yaşatılmaya çalışılmış. Bu da filmin izleyici kitlesini olumsuz etkileyen bir diğer unsur. Hele ki günümüz dünyasındaki insanlar için zaman kaybından başka bir şey olmayacaktır.
Senaryosu ve oyunculukları bir yere varamayan ve izleyici kitlesine herhangi bir duygu vaadi olmayan bir yapım olmuş. Bu da izlemenizi özellikle gerektirmeyecek bir film kategorisine giriyor. Çünkü emin olun dijital film/dizi izleme platformlarında buna benzer filmler fazlasıyla var. Hem senaryo hem hikâye anlatış şekli hem de oyunculuk açısından birden fazla yapım bulursunuz. Bana sorarsanız bu tarz bir konuya sahip yapımları izlemeden önce iyi bir araştırmak gerekiyor artık. Çünkü hepsi birbirinin bir kopyası ve zaman da en değerli varlığımız şu anda. Benden şimdilik bu kadar. İzleyecek herkese -tercih meselesi çünkü- iyi seyirler dilerim. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere…
The Union: Hep Aynı