The Order: Bir Tür Amerikanya Öfkesi
Yönetmen Justin Kurzel, insanın kanına nasıl işleyeceğini iyi biliyor. 2011’de çektiği ilk filmi Snowtown, neredeyse anında gelmiş geçmiş en rahatsız edici filmler listelerine girmeyi başarmıştı. 2019’da çektiği Kelly Çetesi’nin Gerçek Tarihi, efsanevi Ned Kelly çetesine neredeyse sanrısal bir bakış atmıştı. 2021’de çektiği Nitram ise sarsılması mümkün olmayan, yavaş ve sinir bozucu bir beklenti hissi yaratmıştı. Ancak Kurzel’in en iyi işlerinin altında, tüm filme musallat olan şu anlayış yatıyor: Bu gerçekten yaşandı. Ve bunlar yaşananların açıkça kurgulanmış anlatımları olsa da, bu tür dehşetlerin gerçekten bu dünyada var olabilmesi korkutucu.
Kurzel’in gerçek bir hikâyeden uyarlanan son suç draması The Order (Emir), ilk başta Michael Mann’ın işlerini hatırlatacak şekilde, bu kedi-fare oyunuyla biraz fazla basit görünüyor. Ancak The Order ilerledikçe, Kurzel’in çok iyi bildiği o eski, dehşet verici his geri dönmeye başlıyor ve hikâyeye nüfuz eden rahatsız edici, tedirgin edici bir atmosfer yaratıyor. Kurzel’in diğer filmlerinde kabuslar ön plandayken kötülüğü görebiliyor ve gerektiğinde başımızı çevirebiliyorduk. Fakat The Order tamamen yeni bir yolla rahatsız ediyor bizi. Bu düşmanların içindeki nefreti gördükçe, canavarların bugünkü dünyamızda ne kadar korkutucu derecede tanıdık geldiğini fark etmeye başlıyoruz.
1983 yılında Idaho’da geçen filmde, bir suç örgütü Kuzeybatı Pasifik’te bir dizi soygun, bombalama ve sahtecilik operasyonuyla terör estirmektedir. FBI ajanı Terry Husk (Jude Law), daha iyi günlere tanık olmayı umut etmektedir. Küçük ve sakin bu kasabadaki yeni görevine henüz alışmıştır ve ailesiyle yeniden bir araya gelmeden önce hayatının sakinleşmesini beklemektedir. Ancak Husk, çok geçmeden bu suçlar dizisinin, ABD hükümetini ele geçirmek için nihai terörist planlarını finanse etmeye çalışan, beyazların üstünlüğünü savunan bir grup tarafından planlandığını anlar. Bob Mathews (Nicholas Hoult) liderliğindeki bu grup, hem eylemleri hem de inançları açısından hazırlıklı, öngörülemez ve son derece tehlikelidir.
Husk, başka bir FBI ajanı olan Joanna Carney (Jurnee Smollett) ile bölgeyi ve insanları iyi tanıyan yerel bir polis memuru olan Jamie Bowen’ın (Tye Sheridan) yardımını alarak Mathews ve grubunu, kargaşa daha da büyümeden yakalamaya çalışır. Bu arada, Mathews ve ekibi planlarının bir sonraki aşamasına başlamak için yeterli parayı kazanmaya korkunç derecede yaklaşmaktadır.
Kuzeybatı Pasifik’in yükselen manzaralarından, porno sinemalarına bomba yerleştiren ırkçıların bulunduğu bataklığa kadar insanoğlunun dehşeti tasvir edilmesine rağmen The Order, Kurzel’in yönetmenliği ve sık sık birlikte çalıştığı Adam Arkapaw’ın görüntü yönetmenliği sayesinde muhteşem görünen bir film. Arkapaw’ın uzun süredir ertelenen ve yakında gösterime girecek olan Magazine Dreams filminde olduğu gibi, Jude Law’ın beyaz milliyetçi gruba pompalı tüfekle ateş ederken çekilmesi ya da güzellik ve merhamet anlarının hemen saf nefretle delinmesi gibi sahneler, hikâyede izleyiciyi çukurlara düşüren durumlarda bile göze çarpan bir şeyler sunuyor. Hikâye gece kadar karanlık olduğunda bile film, sekansları açısından göze hitap ediyor.
Bu kedi-fare oyunu, filmin dokunsallığıyla daha da belirginleşiyor. Ahşap panelli duvarlar ve köhne neon ışıklı barlar, yılların ter ve aşk kokusunu alabileceğiniz yerler, zamanı taklit etmekten fazlasını yapıyor; bize bu karakterlerin iç şeytanlarını hissettiriyor. Mathews bir aile babası olmak istiyor ama silahlarının depolandığı alüminyum kaplamalı depodan uzak duramıyor. Husk, sabahlarını yerel bir derenin sularında pişmanlıklarından arınarak geçiriyor. Bu dokunuşlar, Mathews ve ekibinin gerçekleştirdiği yürek hoplatan soygunlar sırasında bile filmin ayaklarının yere basmasını sağlıyor. Kompozisyon ve hareket üzerindeki güçlü tutum, neredeyse True Detective‘teki çok daha uzun ve ayrıntılı parkuru ilk izlediğim zamanki gibi aynı dikkatle doğrulmama neden olan bir takip çekimine yol açıyor.
Ancak The Order nihayetinde kelimelerle değil, kişiliğin gücüyle ilgili. Sezonun en yerinde filmi olabilir. Husk’ın kefareti sizi yanıltmasın. Kurzel filmi, hedefin görünürde olduğu ve işin daha yeni başladığı bir teyakkuz notuyla bitiriyor.
İyi gerilmeler, sevgili sinema aşıkları.
The Order: Bir Tür Amerikanya Öfkesi