The Monkey: Stephen King’den Bir Oyuncak Hikayesi
Merhaba! Bu yazıda birlikte Oz Perkins’in yeni korku filmi The Monkey’yi deşiyoruz.
Başlıktan da anlayacağınız gibi, bu bir Stephen King hikâyesi uyarlaması. Eğer siz de It’teki Pennywise’ı, Pet Sematary’deki mezar kazıcı kedi Church’ü ya da The Shining’deki ürkütücü ikizleri izlemekten keyif aldıysanız, eminim The Monkey de sizi tatmin edecektir.
Stephen King’in 1980 tarihli kısa hikâyesinden uyarlanan bu film, Perkins’in eklediği yeni katmanlarla birlikte hem daha derinleşmiş hem de orijinal hikâyeye göre çok daha tuhaf ve eğlenceli bir hale gelmiş.
Öncelikle konuyu hızlıca özetleyelim. Film, Hal ve Bill adında ikiz kardeşlerin çocukluk yıllarında babalarına ait eski bir oyuncak maymunu bulmalarıyla başlıyor. Ne yazık ki bu maymunun sevimlilikle hiçbir alakası yok. Zira ne zaman sırtındaki kurma kolu çevrilse, birileri ölüyor. İkizler, lanetten kurtulmak için yıllarca çabalasa da başarısız oluyorlar. Oyuncak maymun yıllar sonra geri dönüyor ve kardeşlerin hayatını tekrar altüst ediyor.
Stephen King’in hikâyesini bilenler için film oldukça radikal değişiklikler içeriyor. En büyük farklardan biri, orijinal hikâyede maymunun kendi kendine çalışabilmesiydi, ancak filmde birinin onu kurması gerekiyor. Bu, hikâyeyi farklı bir psikolojik katmana taşıyor: Ölüm artık kaçınılmaz bir kader değil, aynı zamanda bilinçli bir seçim ve intikam aracı. Perkins’in yorumu, karakterlerin kendi seçimleriyle ölüm getirmesi üzerine şekillenmiş ve bu da hikâyeye daha trajik bir hava katmış.
Filmin açılış sahnesi, neyle karşı karşıya olduğumuzu hemen gösteriyor: Adam Scott’ın kanlar içinde bir oyuncak maymuna bakışı ve retro tarzı jenerik. 1990-2000’ler korkularını seven biri olarak beni hemen etkiledi. Bu sahne aslında bize hem filmin absürt tonunu hem de korku dozunu anlatıyor. King’in hikâyesi oldukça karanlık ve trajik bir yapıya sahipken, Perkins bu trajediyi kara mizahla harmanlayarak filmdeki şiddeti grotesk bir eğlenceye dönüştürmüş. Ya da ben hikâyeyi okurken kendi içimde daha karanlık hayal etmiştim, ama komik hâlini de çok sevdim. Final Destination’daki gibi zincirleme kazalar burada çok daha çılgın ve abartılı sahnelere evriliyor. Eğer iç organlar saçılırken kahkaha atmayı seviyorsanız, bu film tam size göre!
Oyunculuklara gelirsek, Theo James ve Christian Convery ikiz kardeşler olarak oldukça başarılılar. Tatiana Maslany, ikizlerin annesi olarak her sahnesinde parlıyor. Adam Scott’ın filmde daha çok görünmesini dilerdim ama ne yazık ki fazla sahnesi yok. Filmde Hal ve Bill’in çocukluk yılları daha derinlemesine işlenirken, Bill’in Hal’den intikam alma planı filmin dramatik çekişmesini oluşturuyor. Bu değişiklik, filmi sadece bir korku hikâyesinden çıkarıp, aynı zamanda aile içi çatışma ve travmaların işlendiği bir anlatıya dönüştürüyor.
Filmin görselliğine gelecek olursak, görüntü yönetmeni Nico Aguilar işini şahane yapmış. Çekimler, gotik ve karanlık bir atmosfere sahip, ancak kanlı sahnelerde bile stilize bir hava var. Aguilar, daha önce John and the Hole ve Madres gibi atmosferik yapımlarda çalışmış bir isim ve burada da yeteneklerini sonuna kadar sergiliyor. Ayrıca, Perkins’in babası Anthony Perkins’in (Psycho) oğlu olduğunu düşünürsek, bu tür bir gerilim duygusunun adeta genetik bir miras gibi aktarıldığını söyleyebiliriz.
Yönetmen Oz Perkins, zaten korku türünde kendini kanıtlamış bir isim. The Blackcoat’s Daughter ve I Am the Pretty Thing That Lives in the House gibi atmosferik korkularıyla bilinen Perkins, burada ton olarak biraz daha eğlenceli ve çılgın bir yol seçmiş. Ayrıca, Perkins’in son filmi Longlegs de büyük ses getiren bir korku gerilim filmiydi. Longlegs, psikolojik korkunun derinliklerine inerken, The Monkey biraz daha eğlenceli ve grotesk bir tarza sahip. Ancak hâlâ King’in hikâye anlatımına duyduğu saygıyı hissedebiliyorsunuz. Kendi tarzını King’in dünyasına entegre etmesi, filmi sıradan bir uyarlamadan çok daha özel bir hale getiriyor.
Son olarak, The Monkey sadece bir korku filmi değil, aynı zamanda Oz Perkins’in kendi travmalarını işlediği kişisel bir hikâye. Yönetmenin annesi Berry Berenson, 9/11 saldırılarında hayatını kaybetmiş. Filmde işlenen “ölümün kaçınılmazlığı” teması, aslında Perkins’in kendi kayıplarıyla yüzleşmesine bir gönderme. Yani bu sadece bir lanetli oyuncak hikâyesi değil, aynı zamanda hayatın kaçınılmaz trajedilerini anlatan bir film.
Sonuç olarak, eğer Stephen King’in Misery’si gibi karakter psikolojisine odaklanan, Carrie gibi kanlı ama aynı zamanda derin bir hikâye anlatan işlerini seviyorsanız, The Monkey tam size göre. Şiddet dozu yüksek, mizahı karanlık ve temposu her şeyiyle keyifli bir yolculuk!
Mısırlar patladıysa yazıyı burada sonlandırıyorum.
İyi seyirler!
The Monkey: Stephen King’den Bir Oyuncak Hikayesi