The Last of Us 2. Sezon Ön İnceleme: Yaşlı Joel ve Yetişkin Ellie’ye Merhaba!
Oyunseverlerin gözbebeği The Last of Us oyununun dizi uyarlaması, iki yıl aradan sonra 2. sezonuyla yine karşımızda. Dizinin ilk sezonu çok olumlu tepkiler almış, benim için de bu zamana kadar yapılmış en iyi uyarlamalardan biri olmuştu. Bu sezonda neler yaşanacağı oyunları oynayanlar tarafından az çok bilinse de merakla beklenmişti. Bu sezonda da Joel’i Pedro Pascal, Ellie’yi Bella Ramsey canlandırırken; Joel’in kardeşi Tommy’yi Gabriel Luna, ikinci oyundan tanıdığımız Ellie’nin en yakın arkadaşları Dina ve Jesse’yi ise Isabela Merced ve Young Mazino canlandırıyor. Abby’ye ise Kaitlyn Dever hayat veriyor.
BluTV’nin kapanmasının ardından Max platformunda yayınlanmaya başlayan dizinin ikinci sezonundan sadece ilk bölüm yayınlandı ve bu bir saatlik bölüm bize eski karakterlerin beş yıl sonraki hâllerini, yeni karakterleri ve evreni tanıttı diyebilirim. 19 yaşındaki Ellie, artık Tommy’nin lider olduğu yerleşim yerinde görevler almaya ve avlanmaya başlamış durumda. Joel tarafından büyütüldüğü açıkça belli olacak şekilde umursamaz, korkusuz ve aksiyon sever biri olarak karşımıza çıkıyor.
Burada eleştireceğim yegâne şey, aslında ilk sezonda övdüğüm en temel unsur. Evet, ilk oyun bize hikâyeye başlamamız açısından iyi ve gerekli bir başlangıç noktasıydı. Bu sebeple ilk sezonun neredeyse oyunun aynısı olması, hatta oyuna saygı duyduğunu çok belli edercesine en ince ayrıntıların bile aynı olması biz oyunseverleri içine çok hızlı çekmiş; oyunu bilmeyenleri ise izlediği şeyi oynamaya teşvik etmişti. Fakat ikinci sezon için şunu söyleyebilirim ki, ikinci oyun hikâye için çok önemli bir kırılma noktası olsa da arada hem oyunları oynayanların hem de diziyi izleyecek olanların bilmediği beş koca yıl var.
Bu yıllar, karakterlerin gelişmesi ve evrenin oluşması için çok daha işlenebilir ve bilinmezliklerle dolu bir zaman dilimi. Oyunu bayıla bayıla oynamış biri olarak bu kısımları dizide görmek isterdim. Fakat şunu da söylemeliyim ki, ikinci sezonun ilk bölümü ikinci oyunun yaklaşık %80 oranında birebir aynısı. Sahnelerin girişlerinden karakterlerin repliklerine kadar her şey aynı. Bu, ne kadar iyi uyarlandığını gösterse de bana biraz kolaya kaçılmış gibi geliyor. Her ne kadar dizinin yapımcıları Craig Mazin ve Neil Druckmann, bu sezonun ikinci oyunun hikâyesinin sadece bir kısmını anlatacağını ve hikâye kurgusunun farklı şekilde işleneceğini söylemiş olsa da, bunu ilk bölümde çok minimal bir düzeyde gördüğümü söylemem gerek.
Büyük eleştirimi yapıp içimi döktüğüme göre, artık yapımı değerlendirmeye başlayabiliriz. Hikâyenin ikinci kısmı, ilk sezonun sonuyla bağlantılı olarak karşımıza bir intikam hikâyeleri serisi olarak çıkıyor. Bu intikam hikâyelerinin ilki, Joel’in peşine düşecek olan Abby ile ilgili. Abby, kendince haklı sebeplerle Joel’i acı çektirerek öldürmek istiyor. Burada da ufak bir eleştirim olacak: Abby, oyunda neredeyse Joel kadar iri ve kaslı bir karakterken; dizide Abby’yi biraz daha minyon biri olarak görmek bana ilk başta garip geldi. Fakat Abby’ye hayat veren Kaitlyn Dever, karakterin öfkesini o kadar iyi yansıttı ki bu fiziksel fark, ilerleyen bölümlerde gözümüze çok da batmayacak gibi.
Dediğimiz gibi Joel biraz daha geri planda ve yaşının da etkisiyle çok aksiyona girmeyen, avlanmaktan uzak duran biri gibi görünüyor. Ellie ile ilişkilerinin nasıl olduğu henüz bilinmese de çok iyi olmadığını anlıyoruz ve iki ana karakterimiz birbirinden uzak duruyor. Ekran süresi olarak Ellie’yi daha fazla görüyoruz, bu da aslında geleceğe dair bir işaret: Ana karakterimiz artık Ellie. 19 yaşındaki Ellie, enfekte avlamaktan oldukça keyif alıyor ve arkadaşı Dina ile hayatı biraz da alaya alarak yaşıyor.
Açılış sahnesinin ardından Ellie’nin dövüş yeteneklerine odaklanan bir sahneyle karşılaşıyoruz. Bu sahne, gerçekçiliği ve netliğiyle izleyiciyi tatmin ediyor. Aksiyon sahneleri şovdan ve abartıdan uzak, gerçekçi, net ve öldürücü. Her ne kadar enfektelerle çok az savaş sahnesi görsek de tanıtım niteliğindeki bu ilk bölüm için yeterli diyebilirim. Öte yandan sahnelerin akışı, oyuna selam niteliğinde. “Şişe fırlatmak” desem, bilenler hemen “Anlaşıldı” diyecektir.
Senaryo akışına gelecek olursak; evet, belki ilk bölümün %80’i oyunla birebir ilerliyor. Ancak kalan %20’lik kısım, bilmediğimiz arka plan hikâyelerine odaklanıyor. Bu sayede oyunu bilenler için bazı boşluklar doldurulurken; oyunu oynamayanlar için ise dolu dolu, her detayı gösteren bir senaryo ile karşılaşıyoruz. İçimdeki “kayıp beş yıl”ı görememe burukluğu, bu ek sahneler sayesinde bir nebze olsun hafifledi diyebilirim.
Görüntü açısından ise, diğer benzer yapımlardan farklı olarak, ilk sezondaki gibi çok net ve parlak bir görsellik var. Bize gerilim katacak karanlıklar, gölgeler yok. Her sahne, gerilimli de olsa aksiyon dolu da olsa apaçık ve doğrudan gözümüzün önünde yaşanıyor.
Toparlayacak olursak; eleştirilerim de övgülerim de henüz ikinci sezonun ilk bölümü için geçerli. Oyunu da yazan ve bu şahane hikâyeyi bize sunan Neil Druckmann’ın “farklı olacak” açıklamasına inanmak istiyorum. Yaşlı Joel’i, genç Ellie’yi, evreni, arkadaşlarını ve intikam için gözlerinden alev saçan Abby’yi tanıtan bu ilk bölümden ziyade; hikâyenin oyunla ne kadar benzer gideceği bence 2. bölümden itibaren daha net belli olacaktır. Fakat yine de o efsane müzikle birlikte, oyunu oynayanların izlediği hikâyeden keyif alacağına, oynamayanların ise bu hikâyeyi oynamak isteyeceğine eminim.
The Last of Us 2. Sezon Ön İnceleme: Yaşlı Joel ve Yetişkin Ellie’ye Merhaba!