The Hunt: Güçlü Bir Fikir, Zayıf Bir Senaryo
Netflix’te karşıma çıkan The Hunt (2020), konusu itibarıyla oldukça dikkat çekici bir yapım. Zenginlerin sıradan insanları avladığı bir “av oyunu” fikri, hem gerilim hem de toplumsal eleştiri açısından oldukça ilgi çekici bir başlangıç vaat ediyordu. Filmin bu fikriyle yarattığı beklenti beni heyecanlandırdı ve izlemeye karar verdim. Ancak izledikçe bu heyecanımın yerini hayal kırıklığı aldı. Bu kadar orijinal bir fikrin zayıf bir senaryo ve yanlış tercihlerle nasıl harcandığına şahit olmak gerçekten üzücüydü.
Filmin yönetmen koltuğunda Craig Zobel oturuyor. Zobel, daha önce Compliance gibi tartışmalı ama dikkat çeken bir filme imza atmış bir isim. The Hunt ile benzer şekilde toplumsal eleştiriler yapmaya çalıştığı açık, ancak bu filmde istediği dengeyi kurmayı başaramamış. Film, eleştirilerini yüzeysel bir şekilde işliyor ve bu da hikâyenin inandırıcılığını zedeliyor. Zobel’in mizah ve gerilim arasındaki dengeyi yakalama çabası takdir edilse de bu çabanın çoğu sahnede uyumsuz bir ton yarattığını düşünüyorum. Bu nedenle film, potansiyelini tam anlamıyla gerçekleştirememiş.
Filmin başlarında hikâye oldukça tempolu ve merak uyandırıcı şekilde ilerliyor. Avlananların korkusu, kaçış çabaları ve zenginlerin soğukkanlı bir şekilde avlarını planlamaları gerilimi artırıyor. Ancak hikâyenin ilerleyen bölümlerinde, zenginlerin bu oyunu düzenlemekteki motivasyonu açıklansa da bu gerekçe bana tatmin edici gelmedi. Böylesine güçlü ve eleştirel bir fikir, daha derin bir motivasyonla çok daha etkileyici hâle getirilebilirdi. Bu eksiklik, filmin genel etkisini zayıflatıyor.
Ana karakter olan Crystal’ı oynayan Betty Gilpin’in performansı ise filmi izlememi sağlayan en önemli unsurlardan biriydi. Gilpin, karakterin fiziksel ve zihinsel mücadelesini oldukça başarılı bir şekilde yansıtmış. Ancak Crystal’ın geçmişi ve motivasyonları hakkında neredeyse hiçbir şey öğrenemiyoruz. Filmde bu kadar etkili ve önemli bir karakterin geçmişine dair neredeyse hiçbir bilgi verilmemesi, onu derinlikten yoksun, boş bir karakter gibi hissettirdi. İzlerken Crystal’ın kim olduğunu ve neden bu kadar zeki ve yetenekli olduğunu merak etmekten kendimi alamadım. Bu sorular cevapsız kalınca hikâyenin inandırıcılığı da zarar gördü.
İnternette filmi izleyenlerin yorumlarına baktığımda, birçok kişinin benimle aynı hayal kırıklığını yaşadığını gördüm. Çoğu izleyici, filmin toplumsal eleştiri yapma iddiasında olduğunu, ancak bu eleştiriyi yüzeysel ve karikatürize bir şekilde sunduğunu dile getiriyor. Özellikle “zenginler vs. fakirler” dinamiği, derinlemesine incelenmek yerine klişe bir anlatımla işlenmiş. Filmin mizah unsurları ise bazı sahnelerde eğlenceli olsa da genel olarak hikâyenin tonuna uyum sağlamıyor. Yani film, bir yandan ciddi bir mesaj vermeye çalışırken, diğer yandan aşırı hafif bir yaklaşım sergileyerek dengesini kaybediyor.
Filmin sonlarına doğru tempo iyice düşüyor ve olaylar tahmin edilebilir bir şekilde gelişiyor. Finale doğru heyecanım neredeyse tamamen azaldı. Olayların seyri, filmin ilk yarısındaki vaatlerle tamamen çelişiyordu. Filmin sonunda yaşanan yüzleşme sahnesi bile tatmin edici olmaktan uzaktı. Crystal’ın gücünü ve zekâsını görmek etkileyici olsa da hikâyenin genelinde eksik kalan noktalar bu anların etkisini zayıflattı.
Sonuç olarak The Hunt, orijinal ve ilgi çekici bir fikirle yola çıkmış, ancak bunu geliştirmek için iyi bir senaryo ve derinlikli bir hikâye yaratamamış bir film. Zenginlerin motivasyonu gibi önemli noktalar daha dikkat çekici ve inandırıcı şekilde ele alınsaydı, bu film çok daha güçlü bir yapım olabilirdi. Film, başındaki tempolu ve merak uyandırıcı atmosferini koruyabilseydi, türünün unutulmaz yapımları arasına girebilirdi. Ancak ne yazık ki bu eksiklikler, hikâyenin hem anlamını hem de etkisini zayıflatıyor. İzledikten sonra üzerinde düşünmek isteyeceğiniz bir yapım olmaktan çok, unutulup gitmeye mahkûm bir deneyim sunuyor. Eğer sıradan bir gerilim filmi arıyorsanız tercih edilebilir, ancak beklentinizi düşük tutmanızda fayda var. Bu kadar ilginç bir fikrin daha iyi bir şekilde ele alınmamış olması gerçekten büyük bir kayıp gibi hissettiriyor.
The Hunt: Güçlü Bir Fikir, Zayıf Bir Senaryo