The Continental: John Wick Dünyasının Ayrıntıları
John Wick evreninden selamlar. 3 bölümden oluşan ve John Wick filmlerinden ilham alarak ortaya konan The Continental, Prime Video’da aralıklarla yayınlanarak hayranlarına ulaştı. Dizide tanıdık yüzlerin olduğunu görmek insanı heyecanlandırıyor. Mad Max film serisinden tanıdığımız Mel Gibson da dizide Cormac rolünü canlandırıyor.
Dizi bizlere 1970’lerin New York’unda var olan Continental’ı ve John Wick filmlerinden tanıdığımız Winston Scott (Colin Woodell)’ın bu yapının başına geçme sürecini kesintisiz bir aksiyonla anlatmaya çalışmış. Winston’ın her şeyden habersiz Londra’da abisinden uzak bir hayat sürerken bir anda kaçırılıp New York’a getirilmesiyle kaderi değişiyor demek yerinde olur. Abisi Francis Patrick (Ben Robson)’in para basma makinesini -hani otelde kullanılan şu altın paralar var ya onları basan makine- çalması ile başlayan serüven işin içerisine Winston’ı da dahil ediyor. Continental tarafından ölüm emri çıkarılan Francis’in ölümü ile Winston’ın bir ekip kurarak bu yapının başına geçme planlarına başlaması bu serüvenin başlangıç noktası. Ayrıca Charon (Ayomide Adegun) ile burada yolları kesişiyor.
Dizinin tamamında hikâye gayet güzel işlenmiş. 1970’lerin havasını hissedebileceğimiz bir ortam sunularak dönemin yaşantısı dizide verilmeye çalışılmış. Dönemin kasvetli havasına sıkça yer verilen dizide New York’un yozlaşmış ve pis hali gözler önüne serilerek dizide geçen dönem iyi bir şekilde sunulmuş. Dizimizde John Wick filmlerinde gördüğümüz otelin iç işleyişi dikkatle ve detaylarıyla anlatılmış. Otel hakkında pek çok unsuru bildiğimiz ama gerçekten bu unsurların işleyişi hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımızı fark ediyoruz. Diyaloglar hakkında söyleyebileceğim tek şey fazla laf karmaşasının olmaması. İşlenen hikaye bu diyaloglar sayesinde doğrudan bir şekilde verilerek amaçlanan duyguların seyirciye geçmesi sağlanmış.
Dizi amacına uygun olarak Continental dünyasını seyirciye sunuyor. 3 bölümlük dizide hikaye birçok detaya yer vererek devam ediyor. Ayrıca burada John Wick filmlerinde gördüğümüz Bawery Kralı’nın öncülü olan Bawery Kraliçesi Mazie (Zainab Jah)’ye de yer verilmiş. Bunu görmek filmlerle dizinin bağlantılı olması açısından diziye büyük bir güç katmış. Dizinin detaylarına girecek olursak kullanılan renkler ve duygular gayet iyi aktarıyor. Kamera arkası çekimlerini izlediğimiz zaman dizide kullanılan renk filtreleri 70’ler havasının bize sunulması açışından gayet başarılı bir işlem yapıldığının kanıtı.
Dizide kullanılan müziklere gelecek olursam dönemin karamsarlığını ve uçarılığını bizlere hissettiriyor. Bazen hüzünlü bazen ise bize özgüven katan müzikler kullanılarak bizlere her sahnede yaşanması gereken duyguları oyuncu ile empati kurdurarak yaşanabilir hale getiriyor. Bence bir veya iki müzik dışında kullanılan diğer müzikler dizinin izlenmesini arttıran cinsten. Ayrıca dizide kullanılan kıyafet detaylarına baktığımızda 70’ler havasının fazlaca yer aldığını özellikle Winston’un kravat aksesuarına bu kadar fazla dikkat çekmeleri güzel bir detay olmuş. Sadece bununla da kalmayıp bu havayı hissetmeniz için diğer oyuncularda da aynı detayları görmeniz mümkün oluyor.
Yönetmen koltuğunda From Hell ve The Book of Eli gibi filmlerden tanıdığımız Albert Hughes ve Johan Falk, film serisinden tanıdığımız Charlotte Brändström oturuyor. Ayrıca Prime Video’da dizinin kamera arkası çekimlerini, kullanılan çekim açılarını ve verilmek istenilen ana hikayenin ne olduğunu tam olarak zihninizde oturtmanız açısından baya açıklayıcı ve faydalı extralar sunulduğunu söylemeden geçmemeyim.
Çoğu yerde beğenilmediğini görüp duysam da bence gayet iyi oyunculukla seyirciye aktarılan bir hikâye. Birkaç kısmı dışında gerçekten aksiyonu sonuna kadar hissettiren bir diziydi. Şimdiden iyi seyirler dilerim.
The Continental: John Wick Dünyasının Ayrıntıları