Räuberhände: İstanbul Bahçesi (İKSV Özel)
İstanbul Film Festivali’nin konuk ettiği, Goethe-Institut’un düzenlediği Kino 2021: Alman Filmleri Türkiye’de seçkisinin çevrim içi gösterimleri 24 Eylül itibarıyla IKSV’nin web sitesinde başladı. 3 Ekim’e kadar devam edecek gösterimlerin ilk filmi ise İlker Çatak imzalı “İstanbul Bahçesi” oldu.
Geçtiğimiz yıl Kino 2020 ve İstanbul Film Festivali çerçevesinde “Söz Senettir” isimli filmiyle izleyicinin karşısına çıkan Çatak, bu sefer Finn-Ole Heinrich’in aynı adlı çok satan gençlik romanının uyarlamasıyla izleyici önünde. Hatta hikâyenin önemli yan karakterlerinden birisini Söz Senettir’in ödüllü başrol oyuncusu Oğulcan Arman Uslu’ya emanet etmiş. Emil von Schönfels ve Mekyas Mulugeta’un başını çektiği kadroda Katharina Behrens, Nicole Marischka ve Godehard Giese de yer alıyor.
Çocukluktan beri yakın arkadaş olan Janik ve Samuel’in sosyal çevreleri ve kendi dünyaları aslında gayet farklıdır. Özgürlükçü bir ailede ve iyi koşullarda yetişmiş Janik’in aksine Samuel, alkolik annesiyle parçalanmış bir ailede büyümüştür. Liseyi bitiren ve üniversitenin eşiğinde olan iki arkadaşın yeni hedefi ise uzun süredir planladıkları, belki de Samuel’in hiç tanışmadığı babasını bulabilecekleri bir İstanbul seyahatidir.
Velakin Janik, yolculuğa çıkmadan hemen önce düşüncesizce verilmiş bir kararla Samuel’in kolay affedemeyeceği bir şey yapar. Yine de olanı arkada bırakma isteğiyle planı bozmazlar ve İstanbul’a giderler. Ancak koşullar artık değişmiştir…
İstanbul Bahçesi, ikilinin arkadaşlığına farklı açılardan mercek tutarken şehrin atmosferini konuk oyuncu olarak kullanan göz doldurucu bir drama. Onlarla gecesine de gündüzüne de, üstüne insanına da tanık oluyoruz. Birer tutam halinde yer verdikleri Türk misafirperverliğinin hakkını yemeyeyim şimdi. Dolayısıyla İstanbul sahneleri Almanya sahnelerinden daha ilgi çekiciydi. Fakat (özellikle de suratlarından turist oldukları gayet belli olduğu için) tam da bu sebepten başlarına gelebilecek olası sorunlar bende ekstra bir gerilim kaynağı oldu resmen. 90 dakika içerisinde beklenmedik bazı sürprizler yaşanmıyor da değil bu arada ama odak noktasından yine de şaşmıyorlar. Dahası olanı biteni üstüne de kuruyorlar.
Bu bakımdan filmin asıl öne çıkan ismi ise nihayetinde Janik oluyor. “Asıl” hatayı yapan da, arkadaşının peşinden başka bir ülkeye gelen de, tüm tersliklere karşın ondan ümidi kesmeyen de kendisi olduğu için berbat geçmişinden sonra yeni bir hayat ihtimaline balıklama atlayan Samuel’in haklı ya da haksız kalan negatif taraflarını törpülüyor. Janik’in geri dönüş ihtimali üzerinde yaptıkları konuşmada Samuel’e söylediği “Sen Almansın, Türk sayılmazsın ki. Benzemiyorsun bile,” demesi ve üstüne kurdukları konuşma gayet ilgi çekiciydi mesela.
Samuel’in annesi Irene ise parantez açılması gereken bir diğer isim kesinlikle. Filmin 3. başrolü olsaydı bana kalırsa kendisi olurdu. Almanya’da kalmasına rağmen İstanbul sahnelerinde de kendisini “hissettiren” Irene’in varlığıyla yokluğunun Samuel’in boş vermişliğine olan etkisi, Janik vs. Samuel gerilimine olan katkısı göze çarpmayacak gibi değil. Yalnız bu gerilimi fena başlatmamış olsalar da kasti şekilde üstünden geçerek işledikleri ve detaya girmedikleri düşüncesindeyim. İlla girmeleri isteğinde de değilim ancak Samuel’in ufak laf sokmalarından ya da uzayıp kısalmayan polemiklerinden bir tık fazlasını görmek de isterdim galiba.
İstanbul Bahçesi, hikâyesini getirdiği noktayla çoğu izleyiciyi şaşırtmayacak olsa dahi o noktaya yine de makul ve anlaşılır bir biçimde geldiği için (bence) takdiri hak ediyor. Kimileri için -özellikle iki gencin oyunculuklarının da katkısıyla- etkileyici de olabilir aslında bakarsanız. Benim içinse iki yakın arkadaşın hayatlarının ellerinden kayıp gitmesine seyirci kalmamak için verdiği çabayla değerli.
Räuberhände: İstanbul Bahçesi (İKSV Özel)