Onur Haftası Özel Dosya: İlham Veren 5 LGBTQI+ Yapımı
1.Pose (2019)
1980’ler sonunda New York’ta AIDS salgını ve LGBTIQ camiasını merkezine alan dizi gerçek olaylardan yola çıkılarak yazılmış senaryosu ile bizlere queer dünyasının kapılarını aralıyor.
Dizi merkezine şatafatlı ve rengarenk drag queen balolarını alıyor. Bu balolar LGBTİ+ bireylere özgürlük sunan tek yer. Gerçek hayatta yönetici, sanatçı, dansçı olamayan; evlenip aile kuramayan bu bireyler balo salonunda istedikleri kişi olabiliyorlar.Topluluğun kendi içerisinde ‘hane’ denilen yapıları var. Bu haneler, farklı olduğu için ailesinin dışladığı, evden attığı, reddettiği, kimliklerini arayan çocukların güvende hissettiği yerler. Her baloda farklı bir kategoride yarışan bu hanelerin en büyük gayesi ise gece sonunda en çok kupayı evlerine götürmek. Çünkü onlar sadece bir kupa değil kabul görmenin, fark edilmenin simgeleri.
Bu dönemde AIDS salgını ise hızla balolardan rol çalmaya ve queer dünyasının merkezine oturmaya başlar. Henüz bir tedavi bulunamamasından dolayı aileleri olarak gördükleri kişileri birer birer kaybetmenin yanı sıra bir de toplum tarafından damgalanma ve dışlanma ile çaresizce baş etmek zorunda kalırlar. Öyle ki gerçekten bir tedavi aranıp aranmadığından bile şüpheliler çünkü insanlar bu hastalığı hak ettiklerini düşünür ve enfekte olanları kaderlerine terk ederler. Her gidilen cenazede bir öncekinden daha az kişi olması ise geride kalanlarda vicdan azabı yaşatmaya başlar. Bütün bunlar yaşanırken, her ne olursa olsun günün sonunda bütün farklılıklarını ve problemlerini geride bırakıp birbirleri için ‘orada’ olmaları ise gerçekten takdire şayan.
Modern drag kültürüne dair pek çok şey öğrenebileceğimiz Pose dizisi her şeye, bütün imkansızlıklara, ötekileştirmeye rağmen umut dolu; ölüme meydan okuduğu gibi yaşama da meydan okuyan ilham verici bir hikâye.
- We Are Who We Are (2020)
Yönetmenliğini Call Me by Your Name ile çoğumuzun kalbini çalan Luca Guadagnino’nun yaptığı dizi, İtalya’da kurulan bir Amerikan askeri üssüne yeni bir komutanın gelmesi ile başlıyor. Bu komutanın en dikkat çekici yanı ise homoseksüel bir kadın olması. Sıradışı oğlu Fraser ve partneri Maggie ile üsse gelmeleri kampta adeta bir bomba etkisi yaratıyor.
Fraser, saçları, kıyafetleri, tavırları ile toplumsal cinsiyet kalıplarına sığmayan, nevi şahsına münhasır bir çocuktur. New York gibi bir metropolden İtalya’nın bir kasabasına ve özellikle de bir askeri üsse taşınmak onun için oldukça zorlayıcı bir deneyim olmaktadır. Karşı komşusu Caitlin ile tanışması ve arkadaşlık kurmasıyla beraber bu zorlayıcı deneyim ikisi için de kendini keşfetme yolculuğuna dönüşür.
Fraser deneyime ve kendini keşfetmeye ne kadar açıksa Caitlin bir o kadar kendi içine kapanıktır. Bunda ailesinin de rolü çok büyük tabi ki. Caitlin, bir arkadaş grubu, bir erkek arkadaşı olan sıradan bir kız gibi gözükse de cinsel kimliğini sorgulayan, aslında bulunduğu bedenden rahatsız olan biridir. Fraser’ın gelmesi ile bu sorgulamayı ve memnuniyetsizliği açıkça yaşamak için cesaret bulur. İkisi de bu yolda yalnız olmadıklarını anladıklarında ise bütün dünya keşfetmeye hazır bir macera haline gelir.
İzlerken kişiyi karmaşık duygulara sürükleyen We Are Who We Are, kendini keşfetmekten ve bu yolda hata yapmaktan korkmayanların hikâyesi.
We Are Who We Are detaylı incelemesi için tıklayınız.
- Heartstopper (2022)
Alice Oseman’ın aynı adlı çizgi romanından uyarlanan dizi, başta Nick ve Charlie olmak üzere, bir grup gencin kendini bulma yolculuğunu anlatıyor.
Charlie cinsel yönelimi ile ilgili açılmış olan ve sırf bu yüzden zorbalığa maruz kalan bir genç. Nick ise okulun popüler rugby yıldızı. Hikâyemiz ikisinin kaynaşma grubunda aynı sınıfa düşmesiyle başlar. Okulun geri kalanının aksine Nick, Charlie ile gerçekten iletişim kurmaya isteklidir. Sınıfta yan yana oturan Nick ve Charlie arasında bir bağ oluşmaya başlar ve Nick’in heteroseksüel olduğundan neredeyse emin olması Charlie’nin bir şeyler hissetmeye başlamasına engel olamaz. Ancak bilmediği şey Nick’in de ona karşı hisler beslemeye başlamış olmasıdır.
Bu yaşına kadar kendisinin heteroseksüel olduğunu düşünen Nick, Charlie’ye karşı olan hislerini anlamakta güçlük çeker ve cinsel yönelimini sorgulamaya başlar. İlk başta bu yolda zorlansa da Charlie’ye olan hisleri, kendini keşif yolculuğunda bir pusula görevi görür.
Genç yetişkinlikte cinsel yönelimi ile ilgili kafası karışık olan bireylere yol gösterici nitelik taşıyan Heartstopper, naif dili ve gerçekçi hikâyesiyle şimdiden bu türde öne çıkan yapımlardan biri olmayı başardı.
- And Then We Danced (2019)
Film Ulusal Gürcü Dansı Topluluğu’nda dansçı olan azimli ve yetenekli Merab ve gruba yeni gelen tutkulu bir genç olan İraklı arasında beklenmeyen bir yakınlaşmayı ve içsel bir yolculuğu konu ediniyor.
Maddi durumu iyi olmayan ve garsonluk yapan Merab, tek çıkış yolunun ulusal bir dansçı olmasından geçtiğini düşünür ve bunun için çok çalışır. Yetenekli olmasına rağmen hocası tarafından sürekli daha maskülen daha sert olması beklenir. Gürcü dansının özelliklerinden biri de budur çünkü. Kızlar bir bakire kadar masum olmalı, erkekler ise bir o kadar güçlü ve sert durmalı. Bu da aslında Gürcü kültüründe kadın ve erkeğe olan bakış açısını gözler önüne sermekte.
Gruba yeni katılan İraklı’nın ise oldukça kendinden emin, maskülen bir tavrı vardır. Durum böyle olunca Merab’ın rolünü İraklı’nın alması kaçınılmaz olur. İkinci adam olmayı kabullenemeyen Merab, İraklı ile beraber çalışmaya başlar ve ikili arasında beklenmedik bir bağ kurulur. Bu bağ daha sonra bir aşka dönüşür ve ikisi de kendisini keşfetme yolunda büyük adımlar atar.
Özellikle final sahnesi ile toplumsal cinsiyet anlayışına baş kaldıran And Then We Danced hem bir aşk hikâyesi anlatıyor hem de Gürcistan kültürünü bize tanıtıyor. Bunu yaparken de toplumsal yapıdaki sorunları dile getirmekten geri kalmıyor.
- Call Me by Your Name (2016)
André Aciman’ın aynı adlı kitabından uyarlanan film her sene bir yüksek lisans öğrencisini İtalya’daki evlerinde misafir eden Perlman ailesinin bu yılki misafirleri Oliver ile evin oğlu Elio arasında gelişen yaz aşkını konu ediniyor.
Elio, kendi dünyasında sürekli kitap okuyan, walkmani ile müzik dinleyip nota çıkaran, hemen her şey hakkında fikri olan bir çocuk. Oliver ise rahat, umursamaz tam bir Amerikalı. Oliver’ın eve geldiği ilk andan itibaren çizdiği bu profil Elio’yu rahatsız eder ancak bir yandan da Oliver tarafından onaylanma ve görülme arzusuna karşı koyamaz.
İkili zaman geçirdikçe aralarında güzel bir arkadaşlık doğmaya başlar ancak Elio daha fazlasını ister. Oliver’ın kendisini geri çekmesi Elio’yu büyük bir hayal kırıklığına uğratır. Elio açıkça konuşmaya, hislerini söylemeye karar verir ancak Oliver bunu yapamayacaklarını, işleri zorlaştırmaması gerektiğini söyler. Aslında Oliver’ın hisleri de arkadaşlığın ötesindedir sadece adım atmaktan, kendini kaptırmaktan korkar. Bir süre sonra hislerine karşı koyamayan Elio ve Oliver kendilerini aşkın kollarına bırakır ve pişman oldukları tek şey kaybettikleri zamandır.
Bir kesim tarafından tartışmalı yorumlar almasına rağmen Call Me by Your Name, dünya çapında ses getirerek LGBTIQ camiasının görünürlüğünün artmasına sebep oldu ve böylece birçok insana da ilham verdi. Özellikle filmin en etkileyici sahnelerinden olan Elio ve babasının konuşma sahnesi ile aşkın her halinin kıymetli olduğunu gösteren film,anlatılan hikâyenin yanı sıra kullandığı sanatsal anlatımla izleyenleri büyüleyerek şimdiden modern klasikler arasında yerini aldı bile.
Call Me by Your Name detaylı incelemesi için tıklayınız.
Onur Haftası Özel Dosya: İlham Veren 5 LGBTQI+ Yapımı