One Day: Aşk Kavramının Başka Bir Yüzü
One Day (2011), Lone Scherfig tarafından yönetilen, başrollerini Anne Hathaway ve Jim Sturgess paylaştığı romantik-drama türünde çekilmiş bir filmdir. David Nicholls tarafından yazılmış bir kitabın uyarlamasıdır. Film 15 milyon dolara çekilmiş olup, vizyona girdikten sonra yaklaşık 4.5 katı hasılat geliri elde etmiştir. Çıktığı tarihten itibaren romantik drama türünde güzel bir yankı uyandırmıştır. 2024 yılının başında ise aynı hikaye ve olay örgüsünü daha detaylı anlatıldığı bir şekilde Netflix platformunda farklı bir kadroyla dizi serisi olarak yansıtılmıştır. Aynı şekilde dizi de beklenilen hasılattan çok daha fazlasını kazanmıştır.
Film, Emma Morley ve Dexter Mayhew isimli iki karakterin, yirmi yıla yayılan aralarındaki ilişkileri üstünden anlatılmaktaktadır. Hikaye, 15 Temmuz 1988’de başlıyor ve her yıl aynı tarihte, bu iki karakterin hayatlarındaki gelişmelere odaklanarak birbirlerine ve kendi hayatlarındaki gidişatı gösteriyor. Üniversitenin mezuniyet günü tanışan bu iki genç, yıllar boyunca kopsalar bile bir şekilde birbirlerinin hayatlarında kalmaya çalışıyorlar. Karakterlere baktığımızda Emma, entelektüel ve hırslı bir genç kadın olarak hayallerinin peşinden gitmeye çalışıyor. Hayat onu zorlasa bile, bir şekilde tutunmaya özen gösteriyor. Dexter ise çekici ama bir o kadar da sorumsuz bir genç adam olarak hayattan keyif almanın yollarını arıyor. Televizyon sektöründe sunuculuk yapmaya başlıyor ve biraz şöhretin tadını aldıktan sonra, fazlasını istemesiyle sorumsuz tavrı daha fazla ortaya çıkıyor.
Film boyunca, bu iki karakterin yaşam yolları, farklılıklarına rağmen bir şekilde kesişmeye devam ettiği görülüyor. Emma, kendini tanıma ve hayatına anlam katma çabasıyla uğraşırken, Dexter, şöhretin ve kişisel hırsların peşinde savruluyor. Emma, hayatında yavaş yavaş bir yere gelirken, Dexter’ın hızlı çıkışı, olayları beraberinde getirmeye başlıyor. Zamanla, Dexter’ın düşüşü ve Emma’nın yükselişi, aralarındaki ilişkinin doğasını sorgulamalarına neden oluyor. Filmin doruk noktası, Dexter ve Emma’nın duygusal olarak en kırılgan ve samimi hallerinde, birbirlerinin hayatlarında ne kadar önemli bir yer tuttuklarını fark etmeleriyle oluşuyor. Yılların verdiği samimiyet ve beraber büyümeleri, her şeye rağmen yanyana kalabilmeleri, aralarındaki ilişkide doğan aşkın daha fazla alevlenmesini sağlıyor.
“One Day”, bir yandan hayatın geçiciliğini, her an her şeyin olabileceğini ve insan ilişkilerinin karmaşıklığını incelerken, diğer yandan aşkın, zaman ve mekân tanımadığını vurgulayan bir anlatı sunuyor. Film, her yıl bir gün üzerinden ilerleyerek, zamanın geçtiği süreçte karakterlerin olgunlaşma ve değişimlerini gözler önüne serilmesini sağlıyor.
One Day (2011) filmi romantik drama türüne farklı bir bakış açısı getirmeyi amaçlayan bir yapım olarak karşımıza çıkmıştır. Ancak anlatımındaki bazı zayıflıklar ve eksikliklerle bu hedefe tam olarak ulaşması mümkün olmamıştır. Film, anlatısal yapısı itibarıyla oldukça ilginç bir deneyim sunuyor. Her yılın aynı gününde kesitler sunarak, karakterlerin hayatlarındaki değişimleri ve büyümelerini izlememize olanak tanıyor. Ancak bu özgün yaklaşım, filmde derinlik ve tutarlılık eksikliklerine yol açıyor. Yaklaşık 20 yıl boyunca tek bir günü anlatırken, karakterlerin background bilgisini tek bir olayla anlatılmaya çalışılıyor. Bu durumdaki eksiklikler de seyircide bazı soru işaretlerini doğuruyor. Merak edilen bir konu, sadece replikler arası konuşmalarla gösteriliyor ancak yeterince olay örgüsü gidişatını anlamadığımız zamanlarda soru işaretleri havada kalıyor.
Lone Scherfig, Emma ve Dexter karakterlerini incelerken, ikisinin de birbirinden bağımsız olarak zengin iç dünyaları olduğuna dair bir izlenim yaratmaya çalışıyor. Dışadönük yaşam tarzları farklı olsa da, kendi içsel yaşamlarında her zaman doluluklarıyla ön plana çıkartmaya çalışıyor. Fakat, film boyunca bu iki karakterin hikâyeleri tam anlamıyla geliştiği görülmüyor. Emma’nın entelektüel derinliği ve Dexter’ın hedonist yaşam tarzı arasındaki zıtlık, dramatik gerilimi artırmak yerine, hikâyenin ritmini bozarak izleyiciyi zaman zaman duygusal bir boşluğa sürüklüyor. İlk başlarda Dexter’ın yükselişi, Emma’nın kendi çizgisinde kalması, zaman geçtikçe tam tersi bir anlatım sunuyor. Emma yükseldikçe, Dexter’ın hayatı kendi seyrinde gitmeye devam ediyor. İçsel dünyalarında kendi sevgileri ve bakış açıları aynı olduğunda, samimi halleriyle birbirlerine aşk anlamında kavuşuyorlar.
Filmin, toplumsal sınıf farklarına ve cinsiyet rollerine dair alt metinlerinde ise daha fazla derinlik aramak gereklidir. Beraber konuşmalarında dikkat ettiğimizde çoğunlukla bireylerin cinsiyet rollerindeli hayat kalitesinde bir farklılık olduğu görülüyor. Emma’nın, Dexter karşısındaki pasif duruşu ve sürekli onun gölgesinde kalması, toplumsal cinsiyet normlarının bir yansıması olarak görülebilir. Ancak bu durum, aynı zamanda Emma’nın bireysel gelişimini ve bağımsız bir karakter olarak var olma çabasını da gölgede bırakıyor. Yıllar ilerledikçe bunun tam tersi şeklinde vurgulanması da dikkat çekmeye devam ediyor.
Görsel olarak incelediğimizde, “One Day” oldukça etkileyici manzaralar ve estetik bir sinematografiyle seyirciyle buluşuyor. Sahneler arası doğal ışıkların geçişi bizlere, yılların verdiği derinliğini de hatırlatıyor. 1980 ve 1990’lı yıllarına ait kıyafetler, karakterlerin makyajları, müzikleri ve çektikleri ülkelerdeki görüntüler bizleri o dönemin tarzlarına götürüyor. Ancak bu görsel zenginlik, anlatının duygusal yoğunluğuyla tam anlamıyla örtüşmüyor. Film, yirmi yılı kapsayan bir hikâyeyi iki saate sığdırmaya çalışıyor, bu yüzden zaman zaman karakter gelişimini anlamakta güçlük çekiliyor. Yılları aşkın süreçlerde de bu durumlar fazlasıyla yüzeysel bırakılarak izleyiciyle bağ kurmayı zorlaştırmaya sebep oluyor.
Başrolü beraber paylaşan Anne Hathaway ve Jim Sturgess’ın film boyunca beraber uyumları, oyunculuklarındaki doğallık, akış boyunca ne kadar sürdürebilirlik olduğunu seyirciye gösteriyor. Ancak film genellikle İngiltere’de geçtiğinden, karakterlerin İngiliz birer oyuncuyu oynadıkları için, New York’lu oyuncu Anne Hathaway’in İngiliz aksanıyla oynadığı karakter Emma, filmin bazı sahnelerinde doğallıktan çıkıyor. Film boyuncu yılların geçtiği bir akış gördüğümüz için, filmin müziklerinin o döneme uygun seçildiği görülüyor. Bu konuda da filmin doğal akışına sahip olduğu bir kez daha görülüyor.
Sonuç olarak, “One Day,” sinematik olarak cesur bir yapı denemesine girişse de, karakter derinliği ve duygusal tutarlılık konusunda eksiklikler barındıran bir yapım olmuştur. Ancak filmin genel temasına bakıldığında bizlere aşkın, zaman mekan fark etmeden, mesafe olmadan da doğru zamanda doğru şekilde biraraya gelinebileceğini de hatırlatıyor.
One Day: Aşk Kavramının Başka Bir Yüzü