Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Maestro: Bir Sanatçının Kimlik ve Aşk Üzerine Portresi

Maestro: Bir Sanatçının Kimlik ve Aşk Üzerine Portresi

Yazar: Erkan Akmaz

Maestro: Bir Sanatçının Kimlik ve Aşk Üzerine Portresi

Maestro, oyuncu ve yönetmen Bradley Cooper’ın başrolünü Lady Gaga ile paylaştığı ve ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturduğu A Star is Born filminden sonra yönetmen olarak çektiği ikinci uzun metrajlı film olarak geçtiğimiz günlerde Netflix’te yayımlandı. Besteci ve orkestra şefi Leonard Bernstein’in hayatına odaklanan biyografik drama türünde olan filmde Bernstein’ı canlandıran Bradley Cooper’a Carey Mulligan eşlik ediyor.

Ödül sezonunda da adından bahsettiren yapım, biyografi etkilerinin yanı sıra romantik ögeler de taşıyor. Son yıllarda Hollywood’da etkisini giderek artıran biyografi yapımlarının yeni bir yansıması olarak ortaya çıkan Maestro, ünlü besteci Leonard Bernstein’ın hem sanat kariyerine hem de çalkantılı özel hayatını konu ediniyor. Yapım, hikaye bakımından Bernstein’ın sanat camiasındaki yükselişiyle, eşi Felicia Montealegre ile olan duygusal bağının eş zamanlı ilerlemesiyle başlıyor. Eşi Bernstein gibi sanatçı olan Montealegre’nin de giderek popüler bir aktrise dönüştüğünü hikayenin akışında görüyoruz. Bernstein’ın biyografisini anlatan yapım yalnızca Bernstein’ın hikayesine odaklanmayıp neredeyse aynı derece Montealegre’nin de hikayesine ışık tutuyor. Öte yandan iki sanatçının hayatını aktaran bu filmde sanatsal ögelerin kullanımının son derece etkileyici ve estetik olması aslında izleyiciyi hiç de şaşırtmıyor. Film boyunca çoğu sahnede duyduğumuz Bernstein’ın müzik eserlerinin filmin havasını bambaşka bir yere taşıdığını söylemek bu bakımdan yanlış olmaz. Bunun yanında sinematografisiyle de göze oldukça hitap eden film, atmosferiyle izleyiciyi ekrana çekiyor. Her ne kadar teknik ve estetik açılardan film çok şey sunuyor olsa da hikaye kurgusu bir türlü tam olarak ağırlığını yansıtamıyor. Bernstein ile Montealegre arasındaki duygusal dinamik sağlam yansıtılmış ve ikili arasındaki romantik bağ güçlü kurulmuş şekilde anlatılıyor olsa da Bernstein’ın sanatçı kişiliğinin gösterildiği diğer hikayeyle ne yazık ki tam olarak bir zemine oturtulamıyor. Bu da film devam ederken sahne geçişlerinde sanki birbirinden bağımsız hikayeleri izliyormuş hissiyatı uyandırıyor. Esasen her iki hikaye de kusursuz anlatılıyormuş gibi hissettirmese de birbirinden ayrı değerlendirmeye tutulduğunda başarısız denmesi mümkün değil. Hem Bernstein’ın sanatçı yönü hem de eşi ile olan duygusal bağını anlatan romantik örgü ayrı şekilde bakıldığında izlenmeye değer hikayeler olarak ortada duruyor.

Filmin hikayesindeki genel problemin, filmin içinde vücut bulan detayların çok derine inilmeden daha yüzeysel aktarılması söylenebilir. Bernstein ile Montealegre arasındaki aşkın çok tutkulu ve güçlü olduğu bize yansıtılmaya çalışılıyor ama burada da nispeten sığ kalmış bir anlatım hissiyatı söz konusu. Bernstein her ne kadar eşine karşı büyük duygular besliyor olsa da sanatçı kişiliğinin vermiş olduğu özgür ve bağımsız ruhunun da etkileriyle erkeklerle yaşadığı cinsel birlikteliklerinin eşi Montealegre’ye zaman içinde zarar verdiği dramatik örgünün de yine ne yazık ki yüzeysel kaldığını ve diğer yan hikayelerle kopuk olduğunu söylemek mümkün. Hem bu dramatik yapının hem de Bernstein’ın sanatçı yönünün daha derine inerek ve daha efektif aktarılması filmin ulaşacağı seviyeyi daha da yükseltebilme şansı biraz kaçırılmışa benziyor. Yine de filmin geniş çerçevede, aslında sanatçı kimliğin kişinin hayatındaki yansımalarının, bu yansımaların aşk duygusuyla olan çarpışmasının ve kişinin kimlik olgusunun tartışılması gibi yönleriyle kendine artı bir değer kaydettiği de ortada. Özellikle Montealegre ile Bernstein’ın bu kimliksel yönünün çakıştığı durumun aktarılması önemli ve başarılı bir detay olarak göze çarpıyor.

Bunun yanı sıra, hikayenin geçtiği atmosferin yansıtılış şekli, müzikler, renk paleti, görüntü yönetimi, ses gibi unsurların gerçekten kusursuza yakın kullanımı takdir edilmeye değer. Ayrıca makyaj ve kostüm tasarımına da dikkat çekmek gerekiyor. Özellikle Bradley Cooper için uygulanan makyaj tekniklerinin görsel açıdan çok başarılı olduğunu söylemek mümkün. Öte yandan filmin belki de ödül sezonunda bu kadar göz önünde olmasının sebeplerinin en başında hem Bradley Cooper’ın hem de Carey Mulligan’ın göz dolduran, enfes performansları şüphesiz. İki oyuncunun da baştan sona görsel şölen sunan performansları izleyiciyi büyülüyor desek yanlış olmaz. Zira filmdeki özellikle hikaye kurgusunun yarattığı eksikliği ve boşluğu büyük oranda bu ikilinin etkileyici oyunu kapatıyor. Bu noktada bu büyük performansların sinema çevrelerinde film için getirilen “Oscar’a oynama” eleştirileriyle de bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. Filmin gerçekten de, ödülleri kazanma odaklı bir yönü olduğu söylenebilir. Bu da sanırım hikayenin üzerine gidilmesindense, karakter performanslarının üzerine eğilindiğini gösteriyor. Yine de iki oyuncunun da -özellikle Mulligan’ın- fenomen diye nitelendirilebilecek performanslarının varlığı izleyiciler için değerli bir noktayı gösteriyor.

Maestro, belki de eleştirileri haklı çıkaran ve ödüle oynayan bir yapım. Bu yönü pek göz ardı edilemeyecek gibi duruyor. Hikayeleri kurma ve birbirlerine bağlama konusunda zayıf olarak görebileceğimiz filmin; teknik, estetik ve tiyatral yönlerden başarılı olduğunu da tekrardan vurgulamak gerekiyor. Bütün bu değerlendirmeler sonucunda yapımın bu yılın en iyilerinden olduğunu söylemek kesinlikle yanlış olmayacaktır.

Maestro: Bir Sanatçının Kimlik ve Aşk Üzerine Portresi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...