LCV: Bir Kuir Trajedi
2022 yılının Türkiye sinemasında kuir filmler için geçmişe kıyasla oldukça parlak bir sene olduğu aşikâr. Karakterlerin kuir olduklarını açıkça dile getirdiği filmler baş göstermekte, Kaan Arıcı ve İsmet Kurtuluş tarafından ekrana yansıtılan LCV (Lütfen Cevap Veriniz) de bu filmler arasında yer almakta. 2022’de çıkan bu film 2023 Haziran ayında BluTV’de de gösterime girdi.
Üç karakter etrafında ve tek mekânda geçen film, Ceren (Melisa Şenolsun) ve Semih (Ushan Çakır)’in düğün gününü işliyor. Nikah şahidi olan Mert (Cem Yiğit Üzümoğlu)’in sorduğu sorularla çiftin sırlarını ifşalaması sonucunda bu üç karakter arasında tartışma patlak veriyor ve karakterlerin geleceğe dair planları yeniden şekilleniyor. Kadınlık ve erkeklik, mizojini ve homofobi, cinsel akışkanlık, toplumsal baskı, romantik ilişkiler gibi temalar etrafında dönen film aldığımız kararların ve olduğumuz kişinin çevre ile ne kadar iç içe olduğunu hatırlatıyor.
Filmle ilgili ele alınabilecek olumlu ve olumsuz pek çok nokta mevcut. İlk göze çarpan nokta ise tartışmasız kast seçimi. Zaten üç kişiden oluşan oyuncu kadrosunda iki kişinin işlenen temalardaki problematik geçmişi oldukça göze batıyor. Ceren karakterini canlandıran Melisa Şenolsun’un ise kardeşi Efecan Şenolsun ve set arkadaşı Elit İşcan arasındaki taciz davasında durduğu nokta düşündürücü. Dava her ne kadar beraat ile sonuçlanmış olsa da sette olmayan kişilere tanıklık yaptırıldığı, dava sürecinde Elit İşcan’ın tehdit edildiği gibi iddialar mevcut. Filmin yapımcılarından olmakla birlikte Semih karakterini canlandıran Ushan Çakır’ın ise 2011 yılında Leyla ve Mecnun dizisinin setinde Ezgi Asaroğlu’na saldırması sebebiyle yaralamadan sabıkası var. Bununla birlikte yaşanan olay üzerine dizide canlandırdığı Arda karakterinin hikâyeden çıkarıldığını da hatırlatmakta fayda var. Mizojiniyi ve homofobiyi ele alan bir filmdeki bu problematik geçmişin işlenen temalarla ve verilen mesajla çeliştiğini söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Cem Yiğit Üzümoğlu, Mert karakteriyle kast seçimi konusunda yapılmış tek doğru tercih gibi gözüküyor. Nitekim filmdeki başarılı ve tiyatral performansı bunu destekliyor.
-Yazı buradan sonra spoiler içermektedir-
Filmle ilgili dikkat çeken bir diğer nokta ise tek mekân çekime sahip olması. Film genel olarak oldukça kaotik bir dinamiğe sahip. Hikâyenin tek bir mekân içerisinde geçiyor oluşu, ortamdan ayrılmak isteyen karakterlerin odadan çıkışına izin verilmemesi gibi unsurlar tartışma ortamının verdiği klostrofobik hissi daha da güçlendiriyor. Dolayısıyla oldukça yerinde bir kullanım olduğu söylenebilir. Filmin sonunda Semih ve Ceren odayı terk ederken Mert’in aynı mekân içinde hapsolması ise yine filme dair başarılı bir alegori olarak okunabilir. Semih ve Ceren’in aktif bir şekilde karar alarak geleceklerini şekillendirdiği ve ileriye baktıkları noktada Mert’in geride kalışı ve ileriye gidememesi, içerisinde bulunduğu ilişkiden çıkamaması olarak yorumlanabilir.
Filmin teknik yönlerinden ve arkadaki süreçlerden uzaklaşıp içeriğine baktığımızda kurgunun bazı noktalarda havada kaldığını söyleyebiliriz. Mert’in ifşaladığı ilk sır olarak Semih ve Mert’in arasında bir ilişki olduğunu görüyoruz. Semih ve Mert’in aslında yedi yıldır bir birlikte olduklarını, birbirlerine âşık olduklarını, ama Semih’in bir gelecek göremediği için yaklaşık bir senedir tanıdığı bir kadınla aniden evlenme kararı aldığını öğreniyoruz. Fakat film boyunca Semih ve Mert ikilisinin ilişkisine dair bazı noktaların havada kaldığı ve arka planına, geçmişlerine dair eksiklikler olduğu hissediliyor. Bu ilişkinin romantik bir ilişki olduğunu bilsek de nasıl başladığını, Semih’in Ceren ile olan ilişkisine nasıl yöneldiğini, bu süreci nasıl yönettiğini net bir şekilde göremiyoruz. Ayrıca filmin başlarında Semih ve Mert’in baş başa kaldığı sahnelerdeki diyaloglar aralarında çift yönlü bir dinamikten ziyade platonik bir ilişki varmış gibi hissettiriyor. Filmin devamında da bu his tam olarak dağılmıyor.
Mert’in ifşaladığı bir diğer sır ise Ceren’in Semih’i aldatmış olması ve hamile oluşu. Özellikle Ceren ve Mert arasındaki süregiden tartışmada karakterlerin tartışması oldukça agresif bir noktaya kayıyor. Ceren’in homofobik olmadığını iddia etmesine ve feminist bir noktada durmasına rağmen eşcinselliği “Allah’ın verdiği bir dert” ve bir çeşit fantezi olarak nitelendirmesi dikkat çekiyor. Mert’in Ceren’e yönelik suçlayıcı ve cinsiyetçi tavrı ise bir diğer nokta. Ceren’in hamile olduğunu anladığında Semih’le evlenebilmek için manipülatif bir amaç güderek hamile kaldığını öne sürmesi ve Ceren’i kürtaja ikna etmek için tartışması bunun örneği. Bunun da ötesinde Semih’in Ceren’e onu aldattığı kişi bir kadın olsaydı bunu dert etmeyeceğini söylemesi kadın-kadına olan kuir ilişkileri yok saydığını işaret ediyor. Film bu açıdan bakıldığında aslında oldukça önemli bir noktaya değinmekte: kuir olmak erkekleri mizojiniden arındırmaz ve en ilerici gözüken insan dâhi homofobik olabilir. Homofobiyi sadece heteronormatif dünyada değil aynı zamanda kuir topluluğun içerisinde ele alması da oldukça kıymetli.
Tüm bu beklenmedik olaylara, aldatmalara ve ihanetlere rağmen Ceren ve Semih’in düğüne devam etme kararı, başta Ceren olmak üzere ısrarla başkalarına açıklayamayacaklarını vurgulamaları toplum baskısının oldukça büyük kararlarımızda bile ne kadar etkili olduğunu gösteriyor. Ceren’in “Ben kendi düğününde nikahı iptal eden bir kadın olarak anılmak istemiyorum” demesi etiketlenmenin ve sosyal yargının gücünü ortaya koyar nitelikte. Semih’in ise Mert ile olan ilişkisi için “Bizim bir geleceğimiz yok” fikrine kapılıp âşık olmasına rağmen başka bir kadınla evlenme kararı alması başlı başına koşulların ve toplumun baskısına örnek teşkil ediyor.
Değindiği konular itibariyle oldukça kıymetli bir noktada durmasını, sansüre maruz kalmadan film çekmenin zor olduğu koşullarda hikâyesini açıkça ortaya koymasını takdir ediyoruz. Bununla birlikte gelecekte daha özgür, daha tutarlı ve daha az didaktik Türk kuir yapımlar görmeyi umuyoruz. Onur ayımız kutlu olsun!
LCV: Bir Kuir Trajedi