Kar: Rahatsız Edici Derecede Gerçek
Yönetmenliğini ve senaryosunu Emre Erdoğdu’nun üstlendiği Kar filmi, birçok ödülle başarısını taçlandırdı. 2017 Adana Altın Koza Film Festivali ve 2018 SİYAD Ödülleri’nde “En İyi Kurgu” dalında kazanan olurken, oyuncuların performansları da aynı festivallerde “Umut Vadeden Kadın/Erkek Oyuncu” ödüllerinin sahibi oldu.
Hikâye, çoğumuzun yaşantısından farklı… Antalya’nın arka mahallelerinde hayatlarına devam eden genç bir kız ve annesinin kaderine odaklanıyor. “Ben babam değilim.” diyor açılışta bir ses… Toplumun belirli bir yüzdesi “Babam gibi/annem gibi olmak istemiyorum.” derken, bu filmin finaline doğru gideceğimiz çizgide yapmak istemediklerimizle nasıl yüzleşeceğimizi göreceğiz.
Müzeyyen (Hazar Ergüçlü), annesi ona hamileyken babası tarafından terk edilmiş, lise çağlarında genç bir kız. Belirli standartlara sahip olamamış, kendi yağıyla kavrulurken başka alternatif yollara sürüklenmiş anne figürü de Kar’ın içerisinde sessiz ama etkin bir rol oynuyor. Annenin bu denli duyarsız, savruk, hayattan nasibini almış ve elini eteğini kızından bile çekmiş halleri yaşamlarını zorlaştırıyor. Senaryonun direk taşlarına baktığımızda annenin bu vurdumduymazlığı elbet bir kalıba sığıyordur; ama bence bu denli vazgeçmiş bir kadın figürü görmek, ölme arzusundan da daha vahim bir noktaydı.
Müzeyyen’in doludizgin hayatı, lisedeki arkadaşlıklarıyla tamamlanırken onlarla iç içe bir yaşam biçimi oluşturulmuş. Sevgi, neşe, aidiyet ve daha fazla okuyabileceğimiz psikolojik ivmeler bu tayfanın içerisinde mevcut. Bir babanın kız çocuğunu terk etmesi, gelecekte oluşabilecek problemlerin en uç noktasına bomba bırakmak gibidir… Müzeyyen yalnızlık çekmiyor; ama bilmiyor da aşk onun için neyi ifade ediyor, neyi etmiyor. “Anne, baba ve aile kavramı nedir?” Bir babanın evladını reddedişi (belki yanlış bir ilişki, belki zamanlama uygun değil) kabulü zor, hatta imkânsız bir durumken, Müzeyyen ve annesi her şeyin kabulünü yaşıyor. Kar’da derin anlamlar bulmak zor; çünkü senaryo, çok açık bir dille görmek istediklerini bize gösteriyor.
İnsanın ihtiyaç duyduğu bağları; hazlardan, eğlenceden, cinsellikten, uyuşturucudan yani tamamen dürtülerinden hareketle tatmin edici bir noktaya ulaştırmasında Kar bize çeşitli resimler çiziyor. Gençlik yıllarının cahili olan bu tayfanın her birinde ilgi eksikliği, tamamlanamama ve yok sayılma evreleri göze çarpıyor. Hikâyede büyük bir kaçışın ayak izlerini takip ederken, eksik büyütülmüş her bireyin huzursuz bir portresini görüyoruz. İçlerine dönebilecek cesareti olmayan ailelerin kopmuş, dağılmış ve parçalanmış hayatlarının mağdurları olan çocukların, kirli geçmişlere sahip ailelerine rağmen hayatla mücadelesi görülmeye değerken; ellerinden tutabilecek kimsenin olmayışı da büyük bir tehlikenin başlangıcına işaret ediyor.
Hazerhan karakteri (Halil Babür), tipik çete lideri rolüyle izlenmeye değer bir performans sergiliyor. Yer yer hal ve tavırları vücuduna öyle bir yapışmış ki agresif hallerine gülme güdünüz bile eşlik edebilir. Hazerhan, bu hikâyede Müzeyyen’in erkek arkadaşı profili çizerken, aslında aralarındaki bağlılık yok denecek kadar az. Çetenin liderliğini üstlenmesi, sözünün geçiyor olması belki de Müzeyyen’in bastırılmış ihtiyaçlarını karşılayacak cinsten görülebilir. Yine de her halükârda birbirlerini birer haz nesnesi olarak görmelerinden başka bir anlam çıkaramıyoruz.
Filmin başındaki “Ben babam değilim.” repliğinin sahibi, Müzeyyen’in kardeşi Ali’ye aittir. Ali (Ozan Uygun), ablasını merak ettiği için yollara koyulup Antalya’ya gelir. Hikâyenin asıl zıtlıkları bu noktada ortaya çıkar. Müzeyyen de dahil olmak üzere herkesten farklı bir kültür ve sosyolojiyle büyümüş olan Ali, çetenin içinde bir gül gibi kendini belli etmeye başlarken, o da bu çetenin kurbanları arasında yerini alır.
Ali, masumluğuyla ekranda dikkatleri üzerine çeker. Aralarında oynadıkları oyunlar, çeteyle olan bağını günden güne kuvvetlendirmek için sağlam bir temel hazırlıyordu. Ablasının yanında olma fikri Ali için cazip hale gelir. Ali’nin tek derdi, babası gibi olmadığını ablasına kanıtlamaktır. Büyük bir gayeyle diğerlerinden ayrışarak bu iddiasını sürdürür. Müzeyyen’le geçirdiği güzel anlar, onları kardeş ruhuyla birbirine bağlamaya yakınlaştırırken; Ali de kendi hedefinden sapar ve onların kuyusuna, aslında kendi kaderine yenilir. Uyuşturucunun düşürdüğü tuzak, Ali ve Müzeyyen’in yazgısında önemli bir sorgulamayı doğurur.
Erdoğdu, genç neslin ayağını kaydıran aile dinamiklerine ışık tutarken; parçalanmış hayatların gözler önünde nelere dönüştüğünü, hangi sınavlardan geçtiğini ve nasıl bir mücadele içinde olduklarını temele alıyor. Kadın ve erkek arasındaki cinsiyet eşitsizliğinin büyük bir ayrışım gösterdiği anne figürünün yıkılmış yaşamı ile baba figürünün ultra lüks yaşantısı arasında farklı köprüler kuruluyor. Bu köprüler üzerinden kadın olmanın sürekli yıkılan bir tarafı aksettirilmesi, masumane bir yaklaşım gibi görünse de aslında duyguların felce uğradığı ve bizzat istismar edildiği gerçeği tokat niteliğinde yüzümüze vuruluyor.
Kar’ın hikâyesine eşlik eden kadrajlarıyla da birbirini tamamlayan bir örüntüye sahip. Yönetmenin çapraz kamera kullanımı, ikili ilişkilerin çalkantılarına; var olamama, tutunamama ve sonunda yeryüzüne sığamayan bir ruha eşlik ediyor. Filmin kadrosunda yer alan Hazar Ergüçlü, Halil Babür, Ozan Uygun, Doğaç Yıldız ve Nazlı Bulum; genç ve dinamik oyunculuklarıyla Kar’ın dondurucu irkintisini beyaz perdeye başarıyla taşımışlar. Kar’ı izlemek istersen, şu sıralar Mubi’de gösterimde.
Kar: Rahatsız Edici Derecede Gerçek