Glass Onion: Mona Lisa İle Sonsuzluğa
Herkese kısa bir aradan sonra yeniden merhabalar. Bugün sizlerle eğlenceli, gizemli, şaşalı bir filmden bahsedeceğiz. Film “Knives Out” filminin dedektifi Benoit Blanc’in başka bir cinayeti çözmesini anlatıyor. 23 Aralık tarihinde Netflix’te yayına girdi. Karşınızda iki saatlik, eğlenceli ve bir o kadar da ateşli: Glass Onion.
Filmin yönetmen koltuğunda “Rian Johnson” bulunuyor. Kendisini serinin ilk filmi olan “Knives Out” filminden ve “Brick”, “Star Wars: Last Jedi”, “Looper” filmlerinden tanıyoruz. İlk uzun metrajlı filmi “Brick” ile Sundance Film Festivali’nde orijinal bakış kategorisinde jüri özel ödülünü almaya layık görülmüş. Kendisi “Glass Onion” filminin yazarlığını, yönetmenliğini ve yapımcılığını bir arada yürütmüş.
Şimdi biraz da filmin oyuncu kadrosundan bahsedelim. Beni bu filmle ilgili ilk etkileyen şeylerden biri oyuncu kadrosuydu. Genel olarak dünyaca ünlü oyuncuların oluşturduğu bir kadro olmakla beraber aşırı tanınmamış oyuncularda vardı. Fakat tabii ki de ana kadro hepimizin bildiği isimlerden oluşturulmuş. Filmin başrolünde hikayeleri çözen dedektifimiz Benoit Blanc bulunmakta ve kendisini çok başarılı Daniel Craig canlandırıyor. Daniel Craig, kariyerinde onlarca filme imza atmış olsa da dünyaca tanınmasını sağlayan işleri “007 James Bond” karakterini oynadığı filmler olmuştur. Bu filmdeki oyunculuğuna da oldukça başarılı bulduğumu söylemeliyim. Verdiği tepkiler ve mimikler, aksan değişimleri karakteri canlandırmış ve daha gerçekçi bir hale getirmiş.
Başrollerden bir diğeri olan Miles Bron karakterini Edward Norton canlandırmış. Hepimiz kendisini “Fight Club”, “American History X”, “The Incredible Hulk”, “The Illusionist”, “The Italian Job” gibi muhteşem işlerden tanıyoruz. Burada da çok iyi bir iş çıkardığını söyleyebiliriz; uçarı, çılgın, anı yaşayan ve tarihe adını kazımak isteyen bir karakteri canlandırmış. Oynayış tarzı ile Norton yine kendisini alkışlamaktan başka bir seçenek bırakmıyor bizlere.
Ve gelelim ortalığı gerçek manasıyla kasıp kavuran aktriste ve oynadığı karaktere: Janelle Monáe. Bu filmde Helen Brand namı diğer Andi karakterini canlandırmış. Daha önce “Hidden Figures”, “Moonlight”, “Harriet” gibi filmlerde rol almıştır. Kendisinin ilk mesleği söz yazarlığı ve şarkıcılık olsa da oyunculuğuyla bu filmde gayet iyi bir iş çıkardığını söylemeliyim. Kararlı, akıllı ve acı çeken bir karakteri canlandıran Monaé, aynı zamanda karakteri gereği oynaması gereken oyunu da çok iyi oynuyor. Olması gerektiği gibi seyirciyi şaşırtmakta hiçbir sıkıntı yaşamıyor.
Filmin diğer oyuncuları da en az yukarıda bahsettiğimiz oyuncular kadar değerli ve başarılı oyuncular. Claire karakterini “Mrs. Fletcher”, “WandaVision” dizilerinden ve “Bad Moms” film serisinden tanıdığımız Kathryn Hahn canlandırmış. Lionel karakterini ise daha çok müzikallerden tanıdığımız Leslie Odom Jr. canlandırmış. Karakterlerin belki de en renklisi olan Birdie Jay ise Kate Hudson tarafından canlandırılmış. Erkek egemenliğini savunduğunu iddia eden Duke karakterini ise Dave Bautista oynamış. Birdie karakterinin asistanlığını yapan Peg karakterine ise Jessica Henwick can vermiş. Duke karakterinin sevgilisi Whiskey ise Madelyn Cline tarafından canlandırılmış. Filmin başlarında çok kısa bir rol alan Ethan Hawke ise Miles karakterinin asistanını oynamış. Oyuncuların hepsi çok başarılıydı. Rolleri az olsa da karakterlerini yeterince tanıtmayı ve seyirciye aktarabilmeyi başardılar.
Kısaca filmin hikayesinden bahsetmek istiyorum. Fakat sürprizleri bozmak istemediğimden olabildiğince az spoiler vermeye çalışacağım. Film Miles’ın arkadaşlarına gönderdiği küçük bulmacalar ile açılan kutu ile başlamaktadır. Kutunun içinde Miles’ın hafta sonu partisinin davetiyesi vardır. Katil kim oyununun oynanacağı bu parti tamamen Miles’a ait olan ve onun inşa ettiği adada gerçekleşecektir. Fakat gizemli bir şekilde sınırlı sayıda üretilmiş kutulardan biri dedektifin eline de geçmiştir. Bu sebeple partiye o da katılır. Fakat işler planlandığı gibi gitmez ve katil kim oyunu gerçek bir sorgulamaya dönüşür. Bunun üzerine dedektif Blanc yaşanan ölümlerin arkasındaki katili gizli hafiyesiyle beraber arar. Yolculuğun sonu oldukça ateşli ve sonsuza kadar anılacak bir biçimde biter.
Bu yazıda hikaye ile ilgili daha fazla bilgi vermemeye karar verdim. Bunun sebebi ise bu yazının asıl amacının size filmi izlemeye ikna etmek olması. Film tamamen bir “Katil Kim?” oyunu olarak tasarlanmış bu sebeple sizlere tek bir sırrı açık edersem filmin asıl heyecanını elinizden almış olurum.
Gelelim Knives Out ve Glass Onion filmlerinin karşılaştırılmasına. İkisi de aynı yönetmenin filmi olsa da tarz olarak birbirlerinden biraz farklılar. Knives Out daha karanlık, sakin bir atmosfere sahipken Glass Onion aydınlık, şaşalı ve uçuk kaçık bir tarza sahip. Yaşanan hikayeye göre dedektif karakteri de değişime uğramış. İlk filmdeki dedektif daha karanlık, sakin ve gizemli iken Glass Onion filmindeki dedektif eğlenceli, hareketli ve heyecanlı bir yapıya sahip. Ayrıca filmin sevdiğim bir diğer yanı da kostüm tasarımı oldu. Karakterlere uyan renkli kostümler sayesinde film izlemesi daha keyifli bir hal almış. İki film hem hikâye açısından hem de sinematografi açısından böyle bir farklılığa sahip. Başka bir farklılıksa bu filmde dedektifin biraz daha özel hayatına giriyor ve onun hakkında daha çok bilgi sahibi oluyor olmamız. Fakat ortak karakter olan dedektifin olayları çözme şekli hep aynı. Her bir olayını bir nesneye benzetip onun asıl noktası olan orta kısmını arayarak olayları çözüyor. Bu filmde vakayı adında da kullanılan “Glass Onion” yani soğana benzetiyor. Katman katman olayları inceleyip o şekilde orta kısma yani sonuca ilerliyor. Tüm bunlara rağmen iki filmde de sırların çözülmesini, dedektifin her şeyi açıkladığı andaki heyecanını izlemek seyirciye de o heyecanı hissettirmeyi başarıyor.
Bugün de yazının sonuna geldik. Sizlere izlerken çok eğlendiğim bir o kadar da “Vay be!” dediğim bir filmden bahsettim. Oyunculuklarıyla, karakterlerin ilginçliğiyle, aradaki sırlar ve paylaşılamayan paralar üzerinden dönen intikam hikayesiyle oldukça keyifli ve kaliteli iki saatin sizi beklediğini söyleyebilirim. Glass Onion’ın büyüsüne kapılmadan edemeyeceksiniz. İyi seyirler.
Glass Onion: Mona Lisa İle Sonsuzluğa