Fear Street: Prom Queen: Kanla Yazılmış Mezuniyet Balosu
2021 yılında yayımlanan üçlemesiyle büyük beğeni toplayan Fear Street serisi, dört yılın ardından Netflix üzerinden Prom Queen ile geri döndü. R.L. Stine’ın kült korku kitaplarından uyarlanan bu yapım, önceki üç filmin büyülü lanet temalarından biraz uzaklaşıp, daha “insani” bir hikâyeye odaklanıyor. Yeni yönetmen Matt Palmer ve yazar Donald McLeary önderliğinde, bu kez 1988 yılında Shadyside kasabasındaki bir lise balosuna konuk oluyoruz. Korku sinemasının altın çağı sayılan 80’lerin estetiğini ve slasher ruhunu damarlarında taşıyan film, klasik formülleri sevenler için tam anlamıyla bir nostalji şöleni.
Filmin konusu oldukça basit ama etkili: Shadyside Lisesi’nde prom gecesi yaklaşırken, birkaç genç kız prom kraliçesi olmak için yarışır. Bu adaylardan biri de okulun dışlanan öğrencisi Lori Granger’dır (India Fowler). Kendisinin nasıl aday gösterildiği bile muamma iken, baloya doğru ilerleyen günlerde adaylar birer birer öldürülmeye başlanır. Gecenin sonunda geriye kim kalacaktır? Bu sorunun cevabını, bol kanlı ve gerilimli sahnelerle bezeli bir 90 dakikada alıyoruz.
Film, Carrie ve Prom Night gibi klasiklerin izinden giderken, Fear Street evreninin lanetli kasabası Shadyside’ı arka plan olarak kullanıyor. İlginç olan şu ki, ilk üç filmde oldukça merkezde yer alan doğaüstü öğeler burada geri plana itilmiş. Bunun yerine daha çok, insan doğasındaki kötülüğün, rekabetin ve intikam dürtüsünün işlenmesine tanık oluyoruz.

Performans anlamında filmin en büyük sürprizi, Fina Strazza’nın Tiffany karakterinde yatıyor. Abartılı, narsist, huysuz ama bir o kadar da eğlenceli bu “lise kraliçesi” figürü, tam anlamıyla ekranı domine ediyor. Her sahnede tiz sesi, dramatik çıkışları ve 80’ler estetiğine uygun kıyafetleriyle öne çıkan Strazza, filmin tonu açısından da önemli bir denge kuruyor. Karakteri hem itici hem de karikatürize olmaktan uzak bir noktada tutmayı başarıyor.
India Fowler’ın canlandırdığı Lori, biraz daha içe dönük bir karakter. Film boyunca geçmişine dair ipuçları alıyor, ama bunların açığa çıkışı ne yazık ki fazla “açıklayıcı” diyaloglarla yapılıyor. Bu, hikâyeye gizem katmak yerine dramatik etkiyi zayıflatıyor. Buna rağmen Fowler, karakterine derinlik katmak için çaba sarf etmiş.
Suzanna Son’un Megan karakteri ise hem cinsiyet normlarına başkaldıran androjen tarzı hem de Lori ile olan dostane bağı sayesinde izleyiciye farklı bir perspektif sunuyor. Özellikle ikilinin diyalogları, filmin daha derin bir duygusal katmana ulaşmasını sağlıyor.

Matt Palmer’ın yönetmenliği, önceki üç filmin yönetmeni Leigh Janiak kadar güçlü bir vizyon sunmasa da, işini işlevsel biçimde yapıyor. Özellikle prodüksiyon tasarımı oldukça başarılı. 1988 yılına dair renk paleti, kıyafetler, okulun iç mekân dekoru, dans pistindeki ışık oyunları gibi detaylar dönemin ruhunu taşımakta yeterince ikna edici.
Cinayet sahneleri hem yaratıcı hem de kanlı. Bazı anlar, klasik slasher sahnelerine doğrudan gönderme yapıyor. Yine de kovalamaca sahnelerinde klişelerden sıyrılamayan bir yapısı olduğunu da belirtmek gerekir. Kamera hareketleri ve kurgu bazen fazla tahmin edilebilir oluyor.
Müzik kullanımı ise filmin en güçlü yanlarından biri. Dönemin hit parçaları, balo gecesinin enerjisini yukarı taşıyor. Bununla birlikte, gerilim anlarında kullanılan atmosferik sesler de oldukça etkileyici ve seyircinin dikkatini diri tutmayı başarıyor.
Senaryo, türün klasik “kim yaptı” formülünü takip ediyor. Ancak burada dikkat çeken bir diğer yön, Shadyside kasabasının kaderine dair tekrarlanan düşünceler. Lori’nin kasabadan ve yazgısından kurtulma arzusu, aslında gençlik umudunun bir alegorisi. Dışlanmış bir karakterin sistem içinde kendine yer açmaya çalışması, filme sınıf farkı, sosyal dışlanma, akran zorbalığı gibi evrensel temalar kazandırıyor.
Senaryonun zaman zaman fazla yüzeyselleştiği ya da karakter motivasyonlarını açıklamada aceleci davrandığı anlar olsa da, genel çerçevede sağlam bir dramatik yapı kurulduğu söylenebilir.

Fear Street: Prom Queen, tür için çığır açan bir yapım olmasa da, vaat ettiği eğlenceyi fazlasıyla sunuyor. 80’ler ruhunu başarılı bir şekilde yansıtan görselliği, güçlü yardımcı karakter performansları ve dinamik temposu sayesinde kendini rahatlıkla izlettiriyor. Netflix’in bu evrene geri dönme kararı, yeni hikâyelere ve karakterlere alan açarak seriyi taze tutma potansiyeline sahip. Eğer daha özgün yönetmenlik tercihleriyle devam ederse, Fear Street, yeni nesil bir korku antolojisine dönüşebilir.
Fear Street: Prom Queen: Kanla Yazılmış Mezuniyet Balosu