Exil: Irkçılığın Görünmeyen Boyutlarını Başarıyla Yansıtan Bir Film
Dünya prömiyerini 16. Sundance Film Festivali’nde yapan filmin ülkemizdeki ilk gösterimi ise 39. İstanbul Film Festivali kapsamında gerçekleşti. Babai filmiyle tanıdığımız, Almanya’da yaşayan Kosova asıllı yönetmen Visar Morina, ikinci uzun metrajlı filminde tek bir karaktere odaklanarak ustaca işlenmiş bir ayrımcılık ve dışlanma hikayesi sunuyor. Almanya’daki ırkçılığa dair pek çok yankı taşıyan hikaye, bir yandan da tedirgin edici paranoya hissini izleyiciye ulaştırıyor. Başrol Cafer karakterini canlandıran Misel Maticevic’e film boyunca Sandra Hüller, Rainer Bock ve Thomas Mraz eşlik ediyor.
Cafer, Alman eşi Nora ve üç çocuğuyla birlikte Almanya’da yaşayan Kosovalı bir ilaç mühendisidir. İyi bir işi, ailesi ve güzel bir evi vardır. Bir gün eve geldiğinde, bahçe kapısına asılmış ölü bir fare bulur. Kim tarafından konulduğunu anlamayan Cafer’in film boyunca sürecek stresli ve terleten düşünceleri böylece başlar. Zaten stresli bir yapıya sahip olan Cafer, iş yerindeki meslektaşlarının onunla işbirliği yapmaya yanaşmamasını ya da ona yapılan küçük şakaları bile etnik ayrımcılık olarak algılama eğilimdedir. Toplantı saat ve yerlerinin ona haber verilmeden değiştirilmesiyle Cafer içinde büyüyen öfkeye hakim olamaz. Bazı meslektaşlarının ona yabancı olduğu için patronluk taslamaları ve her zaman nereli olduğunu unutup tekrar tekrar sormaları karşısında ırkçılığa uğradığını düşünen Cafer paranoyak duygu ve düşüncelere kapılır.
Evinde birkaç kez daha fare ölüsü bulmasıyla paranoyaları kuvvetlenir. Bu fareleri meslektaşlarının onun fare fobisini kullanarak ona zarar vermek için koyduğunu düşünmeye başlar. Filmin en gergin sahnelerinden biri, iş toplantısında patronun şirketteki kültürel farklılıklara rağmen başarılı bir ekip çalışması yürütmelerini tebrik ettikten sonra gelen alkış sahnesidir; bütün çalışanlar ayakta Caferi alkışlamaktadır veya Cafer böyle olduğunu düşünmektedir. Cafer bütün gözlerin üzerinde olduğu ve insanların üzerine üzerine geldiği hissine kapılır. Bir yandan Cafer’e patronluk taslayan ve aynı zamanda fareleri de onun koyduğundan şüphelendiği bir meslektaşının intihar etmesiyle diğer yandan iş yeri temizlikçisiyle yaşadığı garip diyaloglarla belirsizlikler hat safhaya ulaşır. Yaşananların ardından eşi Nora, Cafer’in olaylara fazla tepki verdiğini ve bunu takıntı haline getirdiğini düşünerek çocuklarıyla beraber evi terk eder. Cafer ayrımcılığa uğradığı düşüncesiyle kuvvetlenen korkunç paranoyalarıyla baş etmeye çalışır. Film boyunca anlamlandırmaya çalıştığımız detaylar film sonuna doğru netleşecek gibi görünse de yerini daha büyük soru işaretlerine bırakarak sonlanır.
Her ne kadar olayların asıl kurbanı Cafer olsa da, film boyunca onun iyi ve kötü yönlerinin beraber gösterilmesi bize Cafer karakterini ve yaşanan olayları tarafsız bir şekilde değerlendirme imkanı veriyor. Filmi izlerken Cafer’in paranoyalarıyla hikayedeki gerçeklerin ayrımına varamıyor olsak da iş yerinde yaşananların onun iç dünyasında yarattığı karanlık etkiyi hissediyoruz. Hikayeye Cafer’in gözünden baktığımızdan filmdeki herkesin sürekli gerginliği, terlemeleri ve absürt davranışları başrolün yaşadığı can sıkıntısını ve iç bunaltısını daha iyi anlamamızı sağlıyor.
Film ile ilgili dikkatimi çeken detaylardan biri başrolün bakış açısıyla çekim yapılmasıydı; Cafer’le beraber yolda, koridorda yürüyor ve dalgın düşünceleri eşliğinde meslektaşlarının yüzünü beraber inceliyorduk. Ayrıca film boyunca hiç müzik çalınmamasıyla başrolün iç dünyasını yönlendirilmeden değerlendirmemiz amaçlanmış gibi hissettim.
Çokça belirsizlik içeren filmleri sevmesem de bu filmdeki belirsizlikler başrolün karanlık düşüncelerini daha iyi yansıttığından olumlu bir izlenim bıraktı bende. Bunun yanında başrolün yönetmen gibi Kosova asıllı olup Almanya’da yaşıyor olması filmdeki olayların ve hislerin gerçekçiliğini yansıttı. Ayrıca film boyunca George Orwell’ın 1984 kitabından esintiler hissettim; filmdeki gergin hava kitapla aynı etkiyi yarattı ve filmdeki bazı detaylar bu kitabı anımsatıyordu. Uzun sahne geçişleri ve yavaş ilerleyen akışta bazen sıkılsam da ırkçılık ve ırkçılık paranoyası üzerine çekilmiş başarılı bir filmdi.
Exil: Irkçılığın Görünmeyen Boyutlarını Başarıyla Yansıtan Bir Film
Zeynep Polat’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayınız.
2 Yorumlar
film güzel bir psikolojik bir film, biraz sıkıcı ama bir insanın zihninin yansımalarını görmek için izlemeye değer 🙂
Çocuklarımla hafta sonu film izlemek için araştırma yaparken yazınıza denk geldim şimdi izlemeye basliyoruz… Teşekkür ler Zeynep hanim