Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Evil Dead Rise: İkinci Şanslar Diyarında Bir Ölü

Evil Dead Rise: İkinci Şanslar Diyarında Bir Ölü

Yazar: Tunahan İbiş

Evil Dead Rise: İkinci Şanslar Diyarında Bir Ölü

Son zamanlarda 80’lerden beri ölü sayılan korku filmi serilerinin teker teker dirildiğine şahit olmaya başladık. Halloween, Hellraiser, Alien, Predator ve hatta Candyman’in ekranlarda tekrar arz-ı endam ettiği bu dönem, çoğu berbat olan devam filmlerini es geçip temiz bir başlangıç yapmak için müthiş bir fırsattı. Stüdyolar; özellikle slasher furyasının başladığı, pratik efektlerin insanları tir tir titrettiği dönemde oldukça ucuza mal edilen bu filmlere plansızca yatırım yapıp geriye gülünç birer franchise bırakmışlardı. O yüzden misal Amerikan bağımsızlarının yükselen yönetmeni David Gordon Green’i yeni Halloween üçlemesinin başına oturtmak veya yapımcılığını Jordan Peele’ın üstlendiği modern bir Candyman uyarlaması yapmak, eskilerdeki anlayışa kıyasla daha umut verici bir tablo çiziyordu.

Gelin görün ki, çoğu zaman sinefil kitleye oynayan bu denemelerin birçoğu aynı öncülleri gibi hem gişede hem de seyirci nezdinde başarısız filmler oldu ancak yine de orijinal vizyonlarının üzerine gidebilecekleri birer şansa sahip oldular. Sam Raimi’nin kült eseri, daha çok bir remake (yeniden yapım) izlenimi veren 2013’teki aynı adlı filminden sonra hep o bir atımlık mermiye sahip olmayı bekledi. 2015’te başlayıp üç sene süren, serinin ana karakterinin kendini absürt yaratık avları içinde bulduğu Ash vs Evil Dead dizisi, seriyi ufaktan canlandırdı ancak uzun metraj bir filmin bekleyişi sürmeye devam ediyordu. Önce HBO Max’te yayınlanması kararlaştırılan Evil Dead Rise, yapımcıların ısrarı sonrasında nihayet karanlığından çıkıp tüm vahşeti ile sinemalara akın etti.

Yönetmenliği The Hole in the Ground’tan tanıdığımız Lee Cronin’e emanet edilen Evil Dead Rise’ın en heyecan verici tarafı, Los Angeles’ın kenar mahallelerinden birinde yıkılmak üzere olan bir apartmanda geçiyor oluşu. Dağılmasına ramak kalmış olan bu bina, geçirdiği bir deprem sonrası hasar alınca otopark katında gizemli bir banka kasasına uzanan bir yarık açılıyor. Önceki filmlerden aşina olduğumuz Necronomicon, yani ölülerin kitabı, tahmin edersiniz ki tam da burada saklı ve meraklı birinin onu açmasını bekliyor. Rise, 2013’teki Evil Dead’in iddiasını ikiye katlayıp hem tamamen bağımsız bir hikâyeyi hem de daha önce hiç görmediğimiz şekilde binanın katları arasında dolaşabildiğimiz dikey bir mekân tasarımını benimsiyor. Cronin’in apartman dairelerini ve deprem etkisiyle oluşmuş boşluklarını kullanma biçimi oldukça işlevsel, özellikle kapı deliği sahnesi unutulmaz, ancak bana kalırsa vaadini dolduracak kadar da yaratıcı buluşlara sahip değil. Evil Dead Rise’ın asıl sürprizleri, birazdan daha da detaylandıracağım ev içi sahnelerde ve en çok da finalde karşımıza çıkıyor.

Bozuk plak gibi sürekli Feve Alvarez’in çektiği film üzerinden karşılaştırmaya gitmek istemiyorum ancak Evil Dead külliyatının modern, kanlı ve beklenenden daha ciddi bir ton yakaladığına ilk orada şahit olmuştuk ve bu yeni yaklaşım Rise ile sürmeye devam ediyor. Her şeyden önce bu iki film de hikâye zeminlerini aile dramaları üzerine kuruyorlar. 2013 uyarlamasında intihara meyilli kız kardeşin depresyonu, Rise’da babaları tarafından terk edilmiş üç çocuklu bir aileye çeviriyor yönünü. Yıllardır ev ahali tarafından sesi duyulmamış Beth (Lily Sullivan), hamile olduğunu öğrenince yardımını istemek için kardeşi Ellie’nin (Alyssa Sutherland) evine, olayların geçeceği apartmana geliyor. Onlar doğru dürüst konuşmaya bile başlayamadan Necronomicon’un sayfaları aralanmış oluyor bile. Filmin asıl çatışması, Beth’in ilk olarak kardeşini ele geçiren şeytani güçlere direnişi ve bu esnada kendi ayakları üzerinde durup yeğenlerini korumaya çalışması üzerine eklemleniyor.

Evil Dead Rise’ın kökenine oldukça sadık kalmasına rağmen tutunduğu dallar çoğunlukla 2000 sonrası korku sinemasına ait. Bunu hem alt metin yazımı hem de sahne tasarımı üzerinden değerlendirmek gerek bana kalırsa. Cronin’in metni, Beth ve Ellie karakterlerinin birinde artık deforme olmuş ve işlevini kaybetmiş, diğerinde ise bir endişe sebebi ve hazır olunmayan bir sorumluluk olarak ortaya çıkan “annelik” kavramı üzerine kurulu. Ne yazık ki, ilk başta Beth’in elinde tuttuğu test çubuğunun ön yüzünü bile göstermeyen Cronin, bu ketum tavrını kısa bir zaman sonra bırakıyor ve çok daha açık ve yavan bir senaryo yazımına yöneliyor. Hatta ikinci yarıda küçük yeğen Kassie, adeta yönetmenin bu acizliğinin uzantısı gibi alt metni berbat yazılmış diyalogları ile deşifre eden bir anlatım aracı haline geliyor. Bu sebeple filmin aile draması, finaldeki olağanüstü hamlesine kadar sürekli görsel olarak kurabileceği daha zekice bir anlatı modülüne ihtiyaç duyuyor.

Filmin esin kaynaklarına tam da burada daha yakından bakmak doğru olabilir. Çünkü film, serinin herhangi bir öncülüne bağlı kalmamasına karşın yapısını ayakta tutabilmek için son dönem korku sinemasıyla sıkı bir dirsek temasına giriyor. Bu açıdan Evil Dead Rise; zekice açılışıyla The Descent (2005), ortalardaki bayağı yazımıyla Inside (2007) ve sonundaki cüretkâr tercihleri ile Hereditary’yi (2018) andıran bir matematiğe sahip. Bu örneklerin de yine ebeveynlik sorunsalı etrafında şekillenen birer metni vardı ve –belki hepsi erkek birer senaristin elinden çıktığından- anneliğe ezici bir yük veya her an elden kaçabilecek bir miras olarak bakıyorlardı diye düşünüyorum. Rise’ın senaryosu, tematik olarak bir kolajı andırması ve maalesef homojen bir anlatı kuramaması sebebiyle Alvarez’in uyarlamasındaki yalın ve etkili çıkış noktasını yakalamakta zorluk çekiyor.

Günün sonunda Evil Dead öylesine geniş imkânlarla dolu ve doğru yönetmenin elinde bambaşka yerlere açılabilen bir dünyaya sahip ki, tüm eksikliklerine rağmen Rise’ı evrene kattığı yenilikçi buluşlarından ayrı olarak görmek imkânsız hale geliyor. Cronin, karakterlerinin becerilerine göre esneyen bir şiddet sunamıyor, ancak ev araç-gereçlerini harika kullanan bir senfoni yaratmayı başarıyor. Özellikle dövme makinesi, rende ve cam kırığı sahnelerini izlerken Yeni Fransız Aşırılığı’nda yetişmiş bir yönetmeni seyrettiğimi düşündüm. Cronin, ayrıca De Palma’nın imzası haline gelmiş ve burada da sıkça örneklerini gördüğümüz “split diopter” kareleri ile donattığı paralel sekanslarda harikalar yaratıyor.

Yine de bence Evil Dead Rise’ın asıl alametifarikası, az önce bahsettiğim gibi hem alt metnine canlılık katması hem de çok iyi tasarlanmış bir korku bloğu sunması sebebiyle finali oluyor. Cronin, sinemada en son Barbarian’da gördüğümüz Resident Evil bölümlerinden fırlamış zindan ve yaratık dizaynını burada ikinci oyuna yakın bir atmosfer sunan otopark sekansında kullanıyor. Ayrıca nicedir nasıl karşımıza çıkacağını merak ettiğimiz yeni Ash de haddinden fazla apar topar ancak epik bir şekilde tanıtılıyor. Evil Dead Rise, sanırım beni en çok esin kaynakları ve teknik açıdan son derece özenli yapım tasarımı ile etkiledi. Gişedeki kazancı şimdiden 40 milyon doları geçmiş olması; çok yakında, umarız on yıl daha sürmeden, yeni bir devam filmi göreceğimizi müjdeliyor olabilir. Umuyorum Warner Bros’un Evil Dead için ayırdığı cephane sadece tek bir atımlık değildir. Ne de olsa korku sineması artık ikinci şansların diyarı.

 

Evil Dead Rise: İkinci Şanslar Diyarında Bir Ölü

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...