Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Companion: Bir Android’in Varoluş Krizi

Companion: Bir Android’in Varoluş Krizi

Yazar: Ezgi Uslu

Companion: Bir Android’in Varoluş Krizi

Biraz Ex Machina, biraz da klasik bir Black Mirror bölümü tadında olan korku-komedi temalı Companion (2025), bu yılın iddialı yapımlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Drew Hancock, her ne kadar senaryoda klişelerden pek uzaklaşamasa da, film görsel açıdan beklenenin çok ötesine geçiyor. Daha da önemlisi, Sophie Thatcher keyifle izlenesi bir oyunculuk sergiliyor. Gelin, kendini varoluş krizinin ortasında bulan sevimli androidimizin hikâyesine birlikte bakalım!

Film, Iris (Sophie Thatcher) adında bir androidin, kendisini sıradan bir insan gibi gören Josh (Jack Quaid) ile romantik bir ilişki yaşarken beklenmedik bir gerçekle yüzleşmesini konu alıyor. Iris’in varoluşunu sorgulamaya başlaması, doğal olarak rahatsız edici soruları da beraberinde gündeme getiriyor ve ana tema her ne kadar yapay zekânın insanlığa entegrasyonu gibi görünse de, film aslında modern dünyanın etik boyutlarını ele alıyor. Ancak filmin atmosferi, benzer konuları ele alan öncü yapımların aksine ağır felsefi çıkarımlara yönelmemizi zorlaştırıyor. Daha çok mizah ve gerilim arasında gidip gelen bir üslup izliyoruz.

Sophie Thatcher, filmin en büyük artısı. Resmen tek başına filmi götürüyor diyebiliriz. Iris karakterine sadece android mantığını değil, giderek derinleşen ve hatta absürt bir şekilde duygusallaşan varoluş sancısını da yansıtarak performansını güçlü ve dramatik kılıyor. Thatcher’ın her sahnede yüzüyle verdiği minimal ama etkileyici duygu geçişleri, filmi ayakta tutan en büyük unsurlardan biri. Jack Quaid ise ona Josh rolünde eşlik ediyor; karakteri, başlarda karikatürize bir partner gibi dursa da, mizah ve gerilimin dengelenmesiyle daha izlenebilir ve eğlenceli bir hale geliyor.

Yan rollerde ise Harvey Guillén, Megan Suri ve Lukas Gage gibi tanıdık yüzler var. Özellikle Guillén, filme gereken mizahi dokunuşları ustalıkla ekliyor. Ancak yan karakterlerin çoğu, hikâyeyi ilerletmek için varmış gibi hissettiriyor ve belirli anlarda derinleşme fırsatını kaçırıyorlar. Rupert Friend’in Sergey karakteri de ilginç bir figür olmak için yola çıkmış ama bir noktadan sonra sadece ‘zengin ve gizemli’ arketipinde sıkışıp kalıyor ve ötesini izleyemiyoruz.

Senaryo tarafında, film büyük temalara göz kırpıyor: yapay zekâ, insan doğası, modern ilişkilerin metalaşması… Ancak bu konuları gerçekten derinlemesine incelemek yerine, çoğunlukla yüzeysel bir şekilde geçiyor ve daha çok mizah unsurlarını öne çıkarıyor. Film, yapay zekânın insan psikolojisi üzerindeki etkilerini ya da teknolojinin toplumsal yansımalarını ele almak yerine, bu konuları bir arka plan malzemesi olarak kullanıyor ve ana odağını karakterlerin absürt durumlara verdiği komik tepkilere kaydırıyor.

Mizahın sürekli devreye girmesi, filmi eğlenceli kılarken, aynı zamanda senaryonun daha derin felsefi veya duygusal boyutlarını ihmal etmesine neden oluyor. Bu yüzden, film gerçekten büyük sorular sormaya cesaret ediyormuş gibi yapıyor ama izleyici bu soruların yanıtlarını aramaya başlamadan hemen yeni bir mizah ya da aksiyon sahnesine geçiyor. Haliyle, filmin konsepti üzerine daha derinleşmeyi bekleyenler için biraz yüzeysel ve dağınık kalıyor.

Ancak temposu yüksek, diyaloglar yer yer zekice ve mizah olduğu kadar gerilim de ön planda denilebilir. Film, pek çok fikir ortaya atıyor, ancak bunları tam anlamıyla işlemek yerine, eğlenceli bir tür yolculuğuna dönüşüyor. Bunun kötü bir şey olduğunu söylemek zor çünkü Companion izleyiciye bolca keyifli an sunuyor; fakat bir noktadan sonra, bu yolculuk beklentileri karşılamaktan çok, yüzeyde dolanıyor. Bu yüzden filmin içinde bulunduğu türün öncüleri ile Companion’ı kıyaslamak biraz absürd ve ciddiyetsiz kaçabilir.

Özetle: Companion, büyük felsefi tartışmalara girmek yerine, enerjisini yüksek tempolu bir bilim kurgu deneyimine yönlendiriyor. Film, eğlenceli bir gerilim/komedi karışımı olmayı başarıyor ancak altını doldurmadığı fikirleri yüzünden zaman zaman içi boş hissettirebiliyor. Sophie Thatcher, filmi sırtlayan isim ve tek başına bile izlemek için yeterli sebep. Hancock, yönetmenlik konusunda kendini kanıtlıyor ama senaryo için aynı şeyleri söylemek pek de kolay değil.

Eğer büyük soruların peşinde değilseniz ve eğlenceli bir yapay zekâ macerası arıyorsanız, Companion tam size göre. Eğer daha derinlikli bir hikâye umuyorsanız, buradan fazla bir şey çıkmaz.

Companion: Bir Android’in Varoluş Krizi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...