Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Challengers: Kuralları Olan Bir Aşk Üçgeni

Challengers: Kuralları Olan Bir Aşk Üçgeni

Yazar: Ceren Tunalı

Challengers: Kuralları Olan Bir Aşk Üçgeni

Luca Guadagnino’nun merakla beklenen yeni filmi Challengers 26 Nisan Cuma günü seyirci ile buluştu. Merkezinde tenis bulunan bir aşk üçgenini konu alan film, Luca’nın her işinde olduğu gibi saf insan duygularını kendine has şatafatlı diliyle aktarıyor. Eski tenis dahisi Tashi, eşini bir Grand Slam şampiyonuna dönüştürür. Kariyerleri hakkında aynı noktada olmayan çift, Art’ın yenilgi serisini kırmak için küçük çaplı bir Challenger turnuvasına katılmaya karar verir. Ancak bu turnuva geçmişle yüzleşme arenasına dönüşür.

Çocukluk arkadaşları olan Art ve Patrick, çiftler kariyerine devam ederken aslında bir yandan da birbirleriyle rekabet içindedir. Aynı turnuvada yer aldıkları genç yıldız Tashi’ye vurulan iki genç için artık rekabet eskisinden de alevlidir. Tekler maçını kazanan taraf Tashi’nin numarasını alma şerefine layık olacaktır. Birbirinden zıt karakterlere sahip iki genç için bu rekabet yıllar boyunca sürer ama bilmedikleri bir şey vardır; oyunun kurallarını onlar değil Tashi belirlemektedir. Gençliğinde deha olarak görülen, hırslı, hayatı sadece tenisten ibaret olan Tashi, dizinden geçirdiği sakatlık yüzünden tenisi bırakmak zorunda kalır ancak hayatını bir tenis maçına dönüştürür. İçinde barındırdığı hırsı tamamen eşine yönlendirirken elinde bulundurduğu gücün farkında olan Tashi, Patrick’le oynamaktan da vazgeçmez.

Luca Guadagnino’nun kendine has üslubunu buram buram barındıran film, önceki filmlerinde olduğu gibi aşk, hırs ve cinselliği alışılmışın dışında işleyerek yine kendine hayran bırakıyor. Daha filmin giriş sahnesinde evet bu Luca diyebileceğimiz kadar özgün dili olan yönetmen, gerek çekim açıları gerek müzik kullanımları ile kendini belli ediyor. Yönetmenin diğer filmlerine kıyasla daha dinamik bir konusu olan filmde, tenis maçını izlemiyoruz adeta yaşıyoruz. Yalnız burada bir uyarı vereyim, vertigonuz varsa bazı sahnelerde başınız dönebilir. Müzik kullanımının Luca için her zaman önemli olduğunu ve çoğunlukla da bu işi ustalıkla yaptığını biliyoruz ancak bu filmde önceki filmlerinde olduğu kadar başarılı olduğunu söylemeyeceğim. Oldukça yüksek perdeden tekrarlanan melodiler kullanması, bazı sahnelerde duyguyu tam anlamıyla yansıtırken bazı sahnelerde rahatsızlık verebiliyor. Önceki yapımlarında olduğu gibi Challengers’ta da cinselliği kendine has üslubuyla işleyen yönetmen, Tashi karakterini adeta bir cinsel meta olarak kullanmaktan çekinmiyor. Hollywood’ta uzun süredir işlenmeyen bu tema Zendaya’nın canlandırdığı karakterle beraber yeni bir furyaya zemin hazırlayacak mı göreceğiz. Call Me by Your Name’de Elio’nun odasındaki Björn Borg posterini hatırlayanlarınız vardır. Filmi ilk izlediğimde dikkatimi çeken o poster, Luca’nın bir gün tenis filmi çekeceğinin bir habercisi miydi acaba? Belki de sadece tenise olan sevgisini vurgulayan bir imajdı. Zaten Challengers’ı izlerken de bu sevgiyi görüyoruz bence. Filmde sıklıkla karşılaştığımız gerçek tenis dünyasına olan göndermeler de bunun bir göstergesi. Luca Guadagnino dehası ile tenisin birleşimi, benim gibi iki dünyaya birden hayran olan biri için oldukça keyif veren bir deneyimdi.

Bütün Luca Guadagnino filmlerinde olduğu gibi bu filmde de karakterleri başka oyuncuların canlandırdığını hayal bile edemiyoruz. Yazılan karakterler için olabilecek en iyi cast ile oldukça gerçekçi bir dünya çizen Challengers’ta kimileri tarafından oyunculuğu beğenilmeyen hatta Dune Part 2’de oldukça eleştirilen Zendaya, kendi standartlarının üstünde bir performans sergilemiş. Gerek tipolojisi gerekse karakterin hırslı femme tarafını oldukça iyi yansıtan performansıyla Malcolm and Marie’deki rolüne göz kırpan oyuncu gayet iyi bir iş çıkarmış. Art rolüne hayat veren Mike Faist’in ise şimdiye kadar akıllara kazınan ilk rolü bu olacak gibi. Karakterin iç dünyasını, saklamaya çalıştığı hırsını ve saplantılı aşkını oldukça iyi yansıtan Mike Faist, tipolojisi ile de tam bir tenis oyuncusu olmuş diyebiliriz. Ve son olarak tabi ki Josh O’Connor… Ona bir rol verin ve gerisini ona bırakın. Oynadığı hemen hemen her rol ile kendine hayran bırakan oyuncu, bu rolün de hakkını veriyor. Kendine has abartısız ve gerçekçi karakter yansıtmasıyla çoğu rolün altından kalabilecek nadir oyunculardan bence. Bu filmde çizdiği Robert karakteriyle bunu bir kez daha gösteriyor.

Haberi çıktığı ilk günden beri merakla ve heyecanla beklenen Challengers, izleyiciyi pişman etmeyen bir yapım olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle ilk yarısında zamanın nasıl geçtiğini anlamayacağınız film ikinci yarıda temposunu biraz düşürse de bütününe baktığımızda oldukça seyir zevki yüksek bir film olmuş. Aslında basit bir aşk üçgenini tenis dünyası ile harmanlayarak güzel bir evren yaratan yapımda, karakterlerin iç dünyası ile birlikte tenis camiasındaki hırs ve ihtirasın da başarıyla aktarıldığı bir anlatım dili tercih edilmiş. Kendine has diliyle her zaman hayran bırakan Luca Guadagnino bunun altından da ustalıkla kalkmış diyebiliriz. Benim gibi iflah olmaz bir Luca Guadagnino ve tenis hayranıysanız bu filmi kaçırmayın derim.

Challengers: Kuralları Olan Bir Aşk Üçgeni

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...