Bridgerton 2 Sezon: En Çok Beni Sev
İlk sezonuyla ortalığı kasıp kavuran Bridgerton dizisi nihayet ikinci sezonuyla yeniden Netflix’te izleyiciyle buluştu. İlk sezondan sonra Julia Quinn’in kaleme aldığı roman serisine de saran birisi olarak merakla bekliyordum, nihayet izleme fırsatını yakalamış oldum. Quinn’in 8 kitaptan oluşan Bridgerton serisinin ilk kitabı ve haliyle ilk sezon Daphne ve Dük Simon’ın aşkını konu alıyor. Hatta dizi sayesinde büyük üne konuşan Regé-Jean Page’in 2. sezonda rol almayacak olması (bizzat da şahidim, cidden yok) bayağı konuşulmuştu. Her kitabı bir Bridgerton kardeşini merkezine oturtan Bridgerton’da sıra geldi Anthony’ye (yani “En Çok Beni Sev” romanına). Dolayısıyla yeni başrolün Jonathan Bailey olduğunu söyleyebiliriz, Simone Ashley de kendisine Kate karakteriyle eşlik ediyor bu sefer.
Peki, Bridgerton 2. sezon ilk sezon sonrası beklentileri karşılayabiliyor mu?
Hem evet, hem hayır ama daha çok evet. Kitap serisine aşina olanlar biliyordur, romanlar iki ana karakteri fazlasıyla merkezine alarak ilerleyen ve diğer önemli karakterlere neredeyse yancı muamelesi yapan eserler esasında. Bunda da yanlış bir durum yok, romanların dünyası da türe ilgisi olanlar için bence düzgün denebilecek eserler. Bridgerton dizisi ise ekran yolculuğuna başlarken tahmin edebileceğiniz gibi değişim geçiren edebi uyarlamalardan birisi. Kraliçe karakterinin kitaplarda olmaması bile başlı başına önemli bir farklılık zaten. Bu durum ilk sezonda olduğu gibi dizinin bir kez daha işine yaramış, zenginlik katmış. Hatta nasılı bana kalsın (söylemesi ayıp Netflix izin vermiyor), kitabı okurken hikâye bazında hiç de hoşuma gitmeyen bir-iki noktayı kendilerince pek de güzel ellemişler, hoşuma gitti. İkinci sezonda Benedict, Eloise, Penelope, Leydi Danbury, Leydi Featherington, Kraliçe gibi karakterlere yine yeterince ağırlık veriliyor, böylece konu ve karakter çeşitliliği korunuyor. Simon’ı olmasa da Daphne’yi bazı bölümlerde fena olmayan sürelerde görme fırsatı yakalıyoruz. Yalnız içimde kalmasın, bu sefer 8 bölüm süren sezonun bölüm süreleri olması gerekenden “biraz” daha uzun. Bridgerton ya da değil, 68-71 dakikalık bölümler izlememize gerek yok bana kalırsa.
Bridgerton, 2. sezonda yavaş ama derinden ilerleyerek anlatıyor hikâyesini. Anthony ve Kate’in ilişkisini tuğla üstüne tuğla koyarak güzelce inşa ediyorlar. Nefretten doğan aşk klişesi insanın gözüne batmıyor, aksine hoşuna gidiyor ve patlama noktasıyla birlikte güzel bir tat bırakıyor sanki. Bu açıdan başrollerin hakkını vermek gerek, kimyayı tutturmuşlar. Penelope’nin Whistledown olduğunu 1. sezon finalinde açık ederek şaşırtan dizi ikinci sezonda bu konuya eğilmeyi ihmal etmiyor tabii ki, hatta sezonun kalburüstü noktalarından biri haline getirmeyi başarmışlar.
İlk sezon namına + denebilecek bir taraf ise komedi kısmını hikâyeye yedirmekte daha başarılı olmasıydı sanki. İkinci sezon bu açıdan eksik kalmasa da fazla zorlamamış ve dediğim gibi, sürelerin biraz uzun olması tempoyu az da olsa etkilemiş. Sezonun yayına girmesiyle birlikte durduk yere Dük karşılaştırması işin içine girecek, yetmezmiş gibi evrenin “gerçekliği” sorgulanacak, hatta tabiri caizse “cesurluk” bazında bile karşılaştırılacak muhtemelen ama bu kadar da takılmaya gerek olduğu düşüncesinde değilim.
Anthony göreceli olarak dizinin hoşuma giden karakteri, dolayısıyla beklediğimi aldığım için kendi adıma memnunum. Kate de düşündüğümden iyi çıktı açıkçası. Hatta kitap serisine oranla kardeşi Edwina’yı daha aktif kullanmaları da dizinin işine yaramış. “Kız kardeş rekabeti”ne fazla girmeyip bu noktada farklı bir yola sapmaları da gereksiz bir dramanın önünü kapamış. Sezonu bıraktıkları nokta da o vakte gelene kadar olan biten “her şeyi” düşündüğümüzde gayet yeterli bence. Haliyle tahmin edilesi bir noktaya varıyoruz ve aynı zamanda tatmin edici de oluyor.
Sırada ne var peki?
3. kitapta (“Son Söz Aşkın”) asıl başrol Benedict Bridgerton. İlk sezonda “etrafından” dolandıkları karakterin iç dünyasına ikinci sezonda da benzer şekilde yaklaşıyorlar. Dolayısıyla ne derece sadık bir uyarlamayla ekrana geleceklerini merak ediyorum. Bir diğer merak noktası ise diğer kitaplardan sık sık içerik alan dizinin 8 kitap / 8 kardeş / 8 sezon şeklinde ilerleyip ilerlemeyeceği. Zira özellikle 4. kitap, yani Colin Bridgerton’ın merkezde olduğu “Rüyalar Gerçek Olsa”nın ekran önündeki gidişatı şimdiden başka bir noktaya vardı resmen… Neyse umarım gelecek sezon için fazla beklemeyiz diyor ve yazıyı kapatarak veda ediyorum.
Şimdiden herkese iyi seyirler.
Bridgerton 2 Sezon: En Çok Beni Sev