Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Parallel Mothers: Beklentileri Karşılamayan Bir Almodóvar Filmi

Parallel Mothers: Beklentileri Karşılamayan Bir Almodóvar Filmi

Yazar: Zeynep Polat

Parallel Mothers: Beklentileri Karşılamayan Bir Almodóvar Filmi

Oscar’a sayılı günler kala Pedro Almodóvar’ın 2 kategoride aday gösterilen Paralel Anneler -orijinal adıyla Madres Paralelas- filmiyle karşınızdayım. Yönetmenin yayınlanan son filmi olması sebebiyle dikkatleri üzerine çeken yapım, beklentilerin altında kalmış gibi görünüyor. Dev film kariyerinin ardından feminist hareketin ve post-modernizmin temsili yapımlarının yaratıcısı olarak adından söz ettiren yönetmen, sinematografisinin son halkasında anlatısı açısından yetersiz kalıyor. Almodóvar kırmızısına doyduğumuz bu filmi son sahnesine kadar merakla izlememe rağmen sona geldiğimde diğer eserleri gibi içimde büyük kıvılcımlar yaratmadığını belirtmeliyim.

Kadın doğum servisinin aynı odasında doğum yapmayı bekleyen iki hamile kadının tanışması, hikâyenin bel kemiğini oluşturuyor. Janis bebeğine kavuşmak için son derece heyecanlı ve sabırsızken ondan yaşça küçük olan Ana kararsız ve pişman hisseder. Janis Ana’yı cesaretlendirmek için dil döker ve ikili arasında samimi bir ilişki oluşur. Başta sıradan bir denk geliş gibi görünse de ikilinin doğum odasında gerçekleşen tanışmaları onlar fark etmeden kaderlerine büyük bir ilmek örüyor ve yıllar boyu birbirlerine bağlı kalacakları bir yöne eviriliyor.

Senaryonun en tartışılan yönü bu iki kadını birbirine bağlayan dönüm noktası; bebeklerin hastanede karışması ve sonrasında gelişen melankolik olaylar… Bu tartışmayı bir de benim bakış açımdan dinleyin istiyorum. Almodóvar evreninde başta dekorlar olmak üzere filmin tüm ambiyansında nostaljik bir esinti hissediyoruz. Görüntü yönetimi ve kullandığı pastel tonlar da bu yönünü destekliyor bana göre. Almodóvar’ı benim için çekici kılan yönü de bu ambiyansı günümüz dünyasıyla başarılı bir şekilde birleştirmesi olabilir. Otantik atmosferini modern dünyayla birleştirip sanatını icra ederken yönetmen, teknolojiyi de bu satırlar arasına iyi yerleştiriyor ve kendine has işlere imza atıyor. Hal böyleyken -hastane evraklarından 2018’de geçtiğini öğrendiğimiz hikâyede- bebeklerin hastanede karıştırılması senaryosu bu başarılı kurgunun içine alev topu gibi düşüyor. Yeşilçam dramını andıran bu hikâye, o atmosfere ait olamayacağını bas bas bağırıyor ancak yönetmen bir de bunu kendini zahmete sokmadan, klişelerin kucağına atarak gerçekleştiriyor. Olayların bir sonraki ilmeğini rahatlıkla tahmin edebildiğimiz senaryoda Almodóvar adeta kolaya kaçarak sevenlerini, beni hayal kırıklığına uğratıyor.

Maalesef filmin eleştirilecek yönleri bununla sınırlı kalmıyor. Almodóvar, Ana üzerinden ele aldığı queer karakterin gelişimini yapay bir şekilde gerçekleştiriyor ve hikâyenin neresine yerleştireceğimizi şaşırıyoruz. Adeta eklenmiş olması için eklenen bir detay olarak sırıtıyor. İki zıt karaktere sahip annenin birlikteliği benim için heyecan verici görünüyordu ancak bu ilişki de klişelere kurban gidiyor ve hislerin yüzeyselliğiyle yabancı kaldığımız, üstünkörü bir ilişkiye dönüşüyor. Ayrıca ikiliyi birbirine bağlayan ölüm ve matem duygularına paralel olarak filmde İspanya tarihine dair dramatik bir hikâyeye yer veriliyor. Janis’in geçmişte katledilen ailesi için yapılan kazılarla birlikte Almodóvar, filmine politik bir boyut kazandırmaya çalışıyor. Filmin temel olarak ele aldığı iki konuyu söyleyebiliriz sanırım ama bu iki başlığın kesiştiği herhangi bir nokta yok. Bambaşka iki film konusu gibi görünen bu hikâyelerin ikisi de bu sebepten ötürü beni tatmin etmedi.

94. Oscar ödülleri sahiplerini bulmak üzereyken En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Orijinal Film Müziği kategorilerinde adaylığa layık görülüyor Paralel Anneler. Pedro Almodóvar’ın yapımlarında görmeye aşina olduğumuz simalardan çok uzaklaşmıyoruz bu filmde de. Penélope Cruz ve Rossy de Palma her zamanki gibi Almodóvar evrenindeki yerlerini alıyor. Milena Smit için bu sinematografide yer aldığı ilk film olmasına rağmen Almodóvar dünyasına fazlasıyla adapte olduğunu söyleyebilirim. Başrol Janis’i canlandıran Penélope Cruz, Akademi Ödülleri En iyi Kadın Oyuncu kategorisinde dişli rakipleriyle çarpışıyor. Cruz’un canlandırdığı bu karakterle daha önce 78. Venedik Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu ödülüne kayık görüldüğünü belirtmeliyim. Filmin bir diğer Oscar adaylığının En İyi Orijinal Film Müziği kategorisinden olduğunu söylemiştim. Almodóvar’la çalışmak kariyerinin vazgeçilmezi haline gelmiş ünlü besteci Alberto Iglesias kulaklarımızın pasını silen tınılarıyla ödüle yakın görünen isimlerden.

Filme dair olumsuz yorumlarımı doldurduğum bir yazı oldu ancak Almodóvar’a olan hayranlığımdan ötürü yapımlarına dair beklentimi yüksek tutuyorum. Filmin eksikleri ve can sıkıcı noktalarına rağmen sonuna kadar sıkılmadan izlediğimi, hayal kırıklığına uğratsa da olayların akışını ilgiyle takip ettiğimi söyleyebilirim. Üzerine çalışmakta olduğu projelerini sabırsızlıkla bekliyorum, başka bir Pedro Almodóvar yapımında görüşmek üzere!

Parallel Mothers: Beklentileri Karşılamayan Bir Almodóvar Filmi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...