Sen Yaşamaya Bak: Klişelerden Kurtulamayan Dramatik Bir Hikaye
Geçtiğimiz günlerde izleyiciye sunulan Netflix Türkiye yapımı Sen Yaşamaya Bak ile karşınızdayım. Kaan Urgancıoğlu’na olan hayranlığım sebebiyle filmi merakla bekliyordum ve yayınlandıktan sonra kısa bir süre içinde izledim. Belirtmeliyim ki film alışık olduğumuz yerli sinema senaryolarından farklısını vermiyor. Sen Yaşamaya Bak, 5 ay gibi kısa bir süre içinde hastalığı sebebiyle öleceğini öğrenen bir kadının küçük çocuğunu yokluğunda kime emanet edeceğini dert ettiği bir hikâyeyi konu alıyor ve bunu dramatik bir aşk hikayesi üzerinden anlatmayı ihmal etmiyor. Ağlatan hikayeleri ve hüzünlü aşk sahnelerini seven bir kitleye hitap etse de daha önce aynısını defalarca izlemişiz gibi hissettiren bu film beklediği ilgiyi yakalayamamış gibi görünüyor.
Filmin yönetmen koltuğunda Dilberay, Müslüm, Şampiyon filmlerini yöneten Hakan Kırvavaç oturuyor. Kendisine filmin senaryosunu kaleme alan Hakan Bonomo eşlik ediyor. Başrolleri Aslı Enver ve Kaan Urgancıoğlu paylaşırken Defne Ayşe Özpirinç, Mert Ege Ak, Gizem Özmen ve Ezgi Şenler de oyuncu kadrosunda yer alan diğer isimler. Eğer iç parçalayan -amiyane tabirle damardan– bir aşk hikayesi seyretmek istiyorsanız bu filmi tercih edebilirsiniz, ancak belirtmeliyim ki filme dair beklentilerinizi asgari düzeyde tutmanız daha keyifli vakit geçirmenizi sağlayabilir.
Film son derece hüzünlü bir hikâyeyle başlıyor ve başından sonunu tahmin edebileceğimiz bir olay örgüsüne bodoslama dalıyoruz. Yapımın komedi kategorisinde de anılmasını sağlayan ve seyirciye tebessüm ettirmeyi amaçlayan komik diyaloglar pek keyif vermiyor. Ne hissetmemiz gerektiğini şaşırtan bu dram-komedi karmaşasıyla filmin ağır hüzün atmosferinden kurtarılması amaçlanmış belli ki ama dengenin sağlanamadığını ve en acıklı sahnelerde bile yoğun duygular hissetmediğimi belirtmeliyim.
Yukarıda da belirttiğim gibi senaryo klişelerden sıyrılamıyor. Şaşırtan ve beklenmedik sayılabilecek yönü Can’ın babasının Fırat olması olabilir ancak o da yapay, amatörce işleniyor ve hikâyenin içinde hissedemiyorum. Aslında senaryonun ele aldığı fikir gayet güzel ele alınabilirdi ancak aceleye getirilmiş bir havası var yapımın. Olaylar arasında geçiş yaparken duyguları hissedemememiz ve karakterle empati kuramamamız bu atmosferi destekliyor ve sıkıcı bir hale geliyor.
Aslı Enver’in doğal oyunculuğu oynadığı karakterlere çok yakışıyor ve üstesinden başarıyla geliyor bana göre. Bu yapımda da çaresizlik içinde kalan bir kadını gerçekçi bir şekilde yansıtıyor. Yer aldığı yapımlarda seslendirdiği şarkılarla kulaklarımızın pasını silmesiyle aşina olduğumuz Aslı Enver, Sen Yaşamaya Bak’ta da Melisa karakteri için anlamlı olan Ben Ölmeden Önce şarkısını seslendiriyor ve bir kere daha sesine hayran bırakıyor. Kaan Urgancıoğlu’nun kendisinden beklediğim performansın altında kaldığını belirtmeliyim; film boyunca Fırat’ın duygu durumunu hissedemiyorum ve yakınlaşamadığım bir karakter oluyor. Oyunculuğunu fazlasıyla beğendiğim bir isim olmasına bu roldeki düşük performansını karakter tasarımının ve senaryonun eksik yönlerine bağlıyorum. Çocuk karakteri canlandıran Mert Ege Ak rolünü fazlasıyla benimsemiş görünüyor ve şirin görünümüyle rolünün üstesinden gelebiliyor. Ancak yine senaryo küçük çocuğu çokbilmiş gösterme çabasını tadında bırakmıyor ve bazı sahneler itici olmaktan kurtulamıyor.
Filmin klişe olduğu iddiamı biraz detaylandırmak istiyorum. Geçtiğimiz yıl izlediğimiz Kâğıttan Hayatlar filminde benzer akışa sahip bir senaryo seyretmiştik. Seyirciyi şaşırtmaya adeta ant içmiş bu senaryoları sıkça izlediğimiz için bir yenisini izlemek keyif vermiyor. Yerli sinema sektörünü göz önüne alıp değerlendirdiğimde üretilen yapımların zaman içinde olumlu gelişim gösterdiklerini söyleyebiliriz sanırım. Ancak yapımcıların popüler kültür içerisinde sıkışıp kaldığı ağlatan senaryo iyidir döngüsünü artık geride bırakması gerektiğini düşünüyorum. Risk almalı ve benzeri görülmemiş işlere yelken açmalıyız, hele ki globale hitap eden bir platformda filmlerimizi yayınlayabiliyorsak elimizi taşın altına koymaktan kaçınmamalıyız bence.
Sinemayla kalalım!
Sen Yaşamaya Bak: Klişelerden Kurtulamayan Dramatik Bir Hikaye